- 1121 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
EYLÜL ARTIĞI BİR ISSIZ KEDİ
Akşamın alacası çökerken ufukara, sahilde yürüyen insanların arasından geçip gidiyorum sessizce. Omuzlarımda yılların konakladığı , saçlarımda kışın oturduğu, nefesimde ayaz soluklanmaların dolaştığı, öylesine bir gündü işte. Kenarda oltalarını denize salmış, sabırla bekleyenleri gördüğümde, buruk bir tebessüm gelip yerleşti yüzümün çizgilerine.
Sabır demişti o da yıllarca. Az kaldı, sabret ve çekip gitmişti ardına bile bakmadan, nihayet. Kaç mevsimi devirmiştik birlikte ve kaç Eylül’ü paylaşmıştık, sararan yaprakların toprağa düşüşünü izleyerek. Kirpiklerimizde toplanan bulutları dağıtmak için nasıl da çaba harcar, ha indi ha inecek dediğimiz sağanakları engellemek için, bakışlarımıza çöken hüznün eşliğinde, kahkahalar atardık birbirimize sarılarak. Bir otobüs dolusu cümleydik belki de bir türlü söyleyemediğimiz. Ya da cebimizde biriktirdiğimiz cümleleri harcayamamıştık henüz. İlk kez seninle dolmuştu bakışlarıma kahkahalar, tırmanıp da dudaklarımdan. Yine sen değil miydin bana sadakatin ne olduğunu yüreği ile anlatan? ADAM GİBİ ADAM...
Akşamın serinliğini anlatırcasına yüzümü yalayıp geçen rüzgâra hafifçe gülümsedim. Ne farkederdi ki... Üşüsem ne olurdu, üşümesem ne olur? Sen gel de içimin üşümüşlüğünden haber sor.
Adımlarımı daha da ağırlaştırarak yürürken, bir kedi ayaklarıma dolandı miyavlayarak. Uzanıp okşadım. Nasıl da mırlıyordu arsız arsız. Yine anılar gelip oturdu baş köşeye ve bu kez gözyaşlarımı engellemek için hiçbir neden yok diyerek saldım grubun eteklerine. Kızılına boyandı güneşin ve kan kırmızısı bir renkle süzüldü yanaklarımdan.
Gidişinin kaçıncı yıldönümüydü bilmiyorum. Hiç incitmemiştin yüreğimi. Keşke incitseydin can tanem, keşke. Daha az özlerdim seni belki de.
Nereye baksam sen oluyor, adımlarıma karışıyor ayak seslerin. Dalga seslerinin senfonisinde, geceye meydan okucasına, ellerimden tutup da kumlarda dansedişimiz miydi beni ağlatan, bilmiyorum. Hani o, birlikte sallandığımız salıncak var ya, attım onu da senin gidişinle birlikte. Başım dizlerinde, saatlerce, bıkmadan seni seyrederdim öylece. Nasıl da beklerdim gelişini ve kapıyı açtığımda görmeye alıştığım, o gülen gözlerle sarılıp, "arsız kedim" deyişini. Şimdi, huysuz bir kedi var ortalarda, hasretinle gitgide eriyen.
Hani söz vermiştin ya hiç ayrılmayacağız diye. Bu gidişin mecburiyet miydi, yoksa hep başkaları için kendini feda etmenden mi, cevap veremez oluyorum işte. Hatırlasana, "toprak çağırmadan gel" demiştim de bir keresinde, nasıl da kızmıştın bana, Allah korusun deli, diye. Oysa senedimiz yoktu ve biliyorduk bunu ikimizde.
Ayrılık ölümden beter dediklerine nasıl kızardım hatırlıyorsun değil mi? Ayrı da olunsa, yine de bilirsin ki sağ ve bir yerlerde yaşıyor. Öyle ya da böyle haberi gelir insana. Oysa ÖLÜM... Ölüm öyle mi? Ne bir ses, ne bir nefes... Tıpkı şimdi olduğu gibi!
Çok geç olmadan gelmeliyim yanına artık. Biliyorum ki beni bekliyorsun ve yalnız başına üşüyorsundur. Üzülme yaralı kuşum. Az sonra yanında olup, kucaklayacağım yine seni eskisi gibi. Canımdan can çıkarcasına sarılıp, soluğum kesilircesine, koklayarak öpecek, başımı göğsünde dinlendirerek, kollarında dalacağım uykuya, huzurla.
Sen Eylül’e el bile sallayamadın, ben Eylül’e gülümseyerek , sensiz yaşayamadığım bir dünyaya veda ediyorum.Sen, toprak çağırdı ve gittin. Ben toprak çağırmadan geliyorum, aç kollarını sevdiğim...
Hiç kimse sabrın sonu selamettir demesin artık. Bazen sabrı öylesine yanlış yönlendiriyoruz ki bilmeden, ertelenmişlikler dünyasının efendisi ilan ediyoruz kendimizi ve keşkeler sarıp sarmalıyor ülkemizi. Bırakın artık ertelenmişliklerin esiri olmayı. Kuşatma altında sabahlara gözlerinizi açmayı. Anı dolu dolu yaşamak en güzeli değil mi? Hayat kurdelesi açılmamış bir sürprizler paketinden ibaret. Siz hayata sürpriz yapın en iyisi. Taarruza geçme vakti.
Biliyorum ki, sabrın sonu bazen toprak, bazen de tek yönlü bir bilete çıkıyor. Bize ise ağır ağır demir alan ve meçhule giden ıssız bir geminin ardısıra el sallamak düşüyor. Ya ıssız bir kedi, ya da ıssız bir adam oluyor, geride kalan.
Eylül GÖKDEMİR... 04.09.2009
YORUMLAR
İnsan isterse yolları aşıyor, sen kapının eşiğini aşıp gelemedin, yüreğimin kaatili!
-çalınmış mahşerimin can damarları
geciktim gün batımı buluşmalara şimdi mayınları bir bir diziyorum gönlümün uslanmaz deryasına...
vah ki ne desem bize,
kurşunları namlulara sürülü ayrılığımızın
İ'kelleri yakanda EYLÜL'ün...
Hani söz vermiştin ya hiç ayrılmayacağız diye. Bu gidişin mecburiyet miydi, yoksa hep başkaları için kendini feda etmenden mi, cevap veremez oluyorum işte. Hatırlasana, "toprak çağırmadan gel" demiştim de bir keresinde, nasıl da kızmıştın bana, Allah korusun deli, diye. Oysa senedimiz yoktu ve biliyorduk bunu ikimizde.
şaşırdım, hiç böyle bir kurgu beklemiyordum :)))
sevgimle, hep tebessüm-inadına!