- 2379 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ZEKATI DOĞRU ANLAMAK
Çok önemli bir konu olarak, bizzat Peygamber Efendimizin uyguladığı “Zekat Müessesesi” ne dikkat çekmek istiyorum.
Peygamber Efendimiz, Müslümanların zekatlarını toplayıp Beytülmal’e getirmek üzere, Zekat Memurları tayin buyurmuştur. Biraz tetkik ettiğimizde görüyoruz ki; Zekat Müessesesi bugün işlediği gibi değil.
Kuranı Kerim, zekat konusunda, aynı zamanda İslam Devleti’nin Başkanı da sayılan Peygamber Efendimize hitaben şöyle buyuruyor:
Tevbe Suresi:
103.Müminlerin mallarından zekat al ki, onunla kendilerini temizlemiş, mallarına bereket vermiş olursun. Bir de onlara dua et; çünkü senin duan, onlar için bir rahatlık ve huzurdur.
Bu Ayeti Kerime’de, zekatın bizzat Hazreti Peygamber Efendimiz tarafından toplanması, dolayısıyla İslâm Devleti tarafından idare edilmesi emredilmekte, bu mali ibadetin Müslüman toplum için önemi ve hikmetleri vurgulanmaktadır. Açıkça anlaşılıyor ki, zekat Müslümanların fert olarak kendi isteğine bırakılmamış, bizzat Devlet eliyle tanzim ve toplanması emredilmiştir. Bundan dolayıdır ki, Peygamberimiz, zekat memurları tayin ve göndermek suretiyle, zekatı her sene muntazam şekilde beytülmale almıştır. O’nun vefatından sonra halife olan Hazreti Ebu Bekir de, “Zekatı bundan böyle devlete vermeyeceklerini” bildirerek isyan eden kabile reislerini, askerî kuvvet göndermek suretiyle hizaya getirmiştir. Hazreti Ebu Bekir’in sözü meşhurdur:
“Vallahi onlar Hazreti Peygamber’e zekat olarak vermekte oldukları keçilerin değil kendilerini, yularlarını dahi vermeyecek olsalar, onun için bile savaş açarım!”
Yukarda yazdığımız Ayeti Kerime, İslam Devleti’nin Başkanı’na, Müslümanlardan zekat almasını emretmektedir. Bu emir bize, zekatın mutlaka, Devlet’çe alınarak dağıtılması gerektiğini haber veriyor. Bu Ayet’in gelmesinden itibaren, yaşadığı müddetçe, zekatlar hep Hazreti Peygamber’e verilmiştir. O devirde ve daha sonra halife olan Hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Ömer devrinde, zekatın, Müslüman fertler tarafından, uygun gördüğü yerlere dağıtıldığına dair, en küçük bir belge ve işarete rastlanılamaz. Aksine, bütün delil ve rivayetler, bize zekatın Devlet’çe alındığını göstermektedir.
Yine bu Ayet’in ışığında, İslam bilginleri; Devlet Başkanı’nın bilgisi dışında, zekatı başka yerlere veya şahıslara vermiş olan bir mükelleften, Devlet Başkanı’nın, o zekatı tekrar tahsil edebileceğini ifade etmektedirler.
Bu günkü çağımızda, zekatın nasıl toplanacağına ve nerelere nasıl dağıtılacağına dair görüşlerini söyleyen ilim adamları; Müslümanların mutlaka bir “Zekat toplama ve dağıtma müessesesi” kurmaları gerektiğini, böyle bir müessese ile ancak sosyal yaralarımızın sarılabileceğini ifade etmektedirler. Böyle bir müessese kurulmasının isteğe bağlı olmadığını, tüm Müslümanların yapmaları gereken bir görev olduğunu da, açıkça beyan edip, sorumluluğumuzu vurgulamaktadırlar.
Bunları okudukça “Acaba bizim vermekte olduğumuz, ya da verdiğimizi sandığımız zekatlarımız, üzerimizden mükellefiyet olarak düşüyor mu?” diye hayıflanmamak ve ızdırap terleri dökmemek mümkün değil.
İslam dini, dünyaya yepyeni bir nizam ve bambaşka bir sistem getirmiştir. Daha önce görülmeyen, zekat gibi bir mali ibadet, ferdin vicdanına bırakılmamış, Devlet kuvvetleri tarafından tek bir bütçede toplanarak gerekli yerlere sarfedilmiştir.
Tevbe Suresi’nin 60 ncı Ayeti’nde açıkça yazıyor:
Zekatlar ancak:
1-Fakirler
2-Miskinler
3-Zekat memurları
4-Kalpleri İslam’a ısındırılacak olanlar
5-Köleler
6-Borçlular
7-Allah Yolunda cihad
8-Yolcular
Olarak sayılan 8 yere verilecektir.
Bu 8 yeri çok iyi incelemek ve irdelemek gerekir.
Zekat memurlarına, kölelere, kalpleri ısındırılacak olanlara ve de Allah yoluna, olarak sayılan sarf yerleri iyi anlaşılmalı ve uygulamada neler sağlayacağı hesap edilmelidir.
Yoksa “Zekat fakirin hakkıdır” diye genel kaideyi öğrenip, işin içine girmekten imtina etmek ve sıyrıldığını zannetmek, zekattan toplum olarak beklediğimiz faydaları göremememiz neticesini doğurur.
Herkes de böyle düşünüp, zekat konusunda alınması gereken kararlar alınmayıp, gerekli adımlar atılmaz ve başı boş bırakılırsa, fert olarak hepimizin sorumluluğu devam edecektir. Üstelik yerine getirmediğimiz bu sorumluluk dolayısıyla, hem bu dünyada hesabımız ağır olmaktadır, hem de Huzuru Hakk’a varınca bu vebal dolayısıyla uğrayacağımız kötü neticeler bizi bekliyor olacaktır.
Zekat’ın verilmesi gereken yerlerden biri de yukarda arz ettiğimiz gibi “Müellefei Kulup=Kalplerin Isındırılması” şeklinde isimlendirilmiştir.
Bu müessese, İslam Devleti’nin, kaynağını gerek zekatla ve gerekse ganimet malları ile karşılayıp uyguladığı bir müessese şeklinde olmuştur.
İslam’ın ve Müslümanların zayıf olduğu dönemlerde sıkça başvurulan bu metot, İslam’ın yayıldığı, Müslümanların çoğaldığı dönemlerde uygulamadan kaldırılmıştır. Uygulandığı dönemlerde bu müessesenin, fiilen ne kadar etkili olduğunu çeşitli örnekler bize göstermektedir.
Çevremizde bulunan servetleri inceleyen uzmanlar, bu servetlerin belli yüzdelerinin, yüzlerce milyar dolarlık meblağlar oluşturduğunu ifade eden çalışmalar yapmakta ve neticelerini yayımlamaktadırlar.
İnsanın hayretler içinde kalmaması mümkün mü?
Bu konudaki Ayet, Hadis, Allah Rasulü ve Hulefai Raşidin döneminin uygulamaları, bize zekatın Müslüman toplumdan ayrılmaz bir unsur olduğunu, İslam toplumunun zekatsız düşünülemeyeceğini, önemine binaen başlangıcından beri, İslam Devleti’nce organize edildiğini, diğer ibadetler gibi, idari yönden müeyyidesiz kalmadığını açıkça göstermektedir.
Bunu düzenleyen Ayeti Kerimelerin hükmü Kıyamet’e kadar baki olduğuna göre, Müellefe i Kulüp ve Allah yolunda gibi, zekat sarf yerlerinin finanse edilmesi, günümüz Müslümanlarının gündeminde olması gereken acil bir konu olarak önümüzdedir.
Müellefe i Kulup, zekat memurları, köleler gibi, zekattan pay ayrılması gereken yerlerin bugün artık olmadığını söyleyenler, toplumu, İslam düşmanlarının durumunu, boğaz tokluğuna çalışanların varlığını düşünüp dediklerini bir defa daha tartmalıdırlar…
ekremsama