- 947 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TERÖRE KURBAN BİR AŞKTI BİZİMKİ/ BÖLÜM 7/ KESİŞEN YOLLARIN KAVŞAĞIDIR HAYAT
KESİŞEN YOLLARIN KAVŞAĞIDIR HAYAT
Banyodaki aynada kendi yüzü yerine Gözde’nin yüzünü gören Arda yaşadığı şokun etkisiyle birkaç adım geriledi. “Bunlar olsa olsa beynimin bana bir oyunu, toparlanmalıyım.” Diye düşünerek duşa girdi. Uzunca bir süre küvete uzanıp sıcak suyun etkisiyle gevşedi, sonra da soğuk bir duş alarak kendine geldi. Bir an önce giyinip dışarıya çıkmak istiyordu. Dolabı açtı, bir kot pantolon bir gömlek aldı. Aynaya bakmaktan ürkerek hemen giyindi, spor ayakkabılarını hızla ayağına geçirip odadan çıktı.
İstanbul’da son günüydü… Nereye gideceğini düşünürken gelen ilk minibüse el kaldırdı. İndiğinde Bakırköy Meydanı’ndaydı. Soldaki büfeden birkaç paket sigara ve bir paket kibrit aldı. Paketlerinden birini açıp içinden bir sigara çekti. Acemice yaktı ve derin bir nefes aldı... Bu yaşa kadar sigaraya karşı çıkmıştı. Şu an ise buna çok ama çok ihtiyacı vardı.
Meydandaki caddeden dümdüz ilerledi, köşeden sağa kıvrıldı ve dar bir sokağa geldi. Yeşillikler içerisindeki hastaneyi gördüğünde içini garip bir ürperme kapladı. Oysa bu şehre her gelişinde mutlaka buraya uğrar, bahçede dolaşan hastalarla sohbet ederdi. Sigaraya karşı olduğu günlerde bile onlara sigara alırdı.
Bahçeye girdiğinde herkes başına toplandı. Onlarla şakalaşıp birer sigara verdikten sonra bir tane de kendisi yakıp banka oturdu. İçini dolduran dumanın etkisiyle hafif hafif öksürmeye başladı. İleride tek başına oturan hastayı da o öksürük krizine yakalandığı an fark etti. Diğerlerine benzemiyordu bu, acaba hasta yakını mıydı? Belli belirsiz bakışlarla takip etmeye başladı. Elindeki kırmızı karanfile bakıp dalmıştı bu kişi.
Bir yandan öksürüyor bir yandan da o kişiyi izliyordu ki yanında duran bayanın seslenmesiyle kendine geldi. “ Pardon, hasta yakını mısınız?” Bu soruyu duymazdan gelerek geçiştirmeyi düşündüyse de seslenenin kıyafetini görünce vazgeçti. Çok hoş bir hemşireydi karşısındaki, kafasını kaldırıp gülümsedi “ Hayır, hasta yakını değilim. Gelecekte buraya düşersem diye bakmaya gelmiş bir hasta adayıyım.” Dedi. Kız gülümsedi “ Allah korusun” dedi.
Daha sonra sohbete başladılar ve tanıştılar. Adının “Bahar” olduğunu öğrendiği bu kız da buradaki hastalarla sohbet etmeyi, onların öykülerini dinlemeyi sevdiğini söyledi. Hatta küçük notlar alıp ilerde bunları kitap haline getirmeyi de planladığından söz etti laf arasında. Arda da eğitimciliğini ve yaşadıklarını bir yana bırakıp hukuk fakültesine geç girmiş bir “tembel bir öğrenci “ olduğunu söyledi kendinden söz etmekten hoşlanmadığını hissettirerek…
Arda hem Bahar’la konuşuyordu hem de ara sıra tek başına duran uzaktaki o delikanlıya bakıyordu. Bahar, bir ara Arda’nın onu dinlemeyip sürekli o yana baktığını ve daldığını fark ederek, sustu. O da aynı yöne baktı ve seslendi: “ Savaş , gel bize katıl.” Savaş ağır adımlara yaklaşırken “Rahatsız etmeyeyim sizi Bahar Hemşire” dedi. “ O nasıl söz Savaş, çekinme gel. Bak ziyaretçimiz de var tanıştırayım sizi.” Derken “Bu beyin ismi Arda, hukuk öğrencisiymiş” diye açıklama yaptı.
Adı geçene kadar ortamdan ve olaydan kendini soyutlamış olan Arda ne olduğunu anlamadan boş boş bakmakla yetindi. Bahar, kısa cümlelerle ikisini tanıştırdıktan sonra Savaş fazla kalmadı ve yine oturduğu banka döndü.
“Bu delikanlının hikayesi çok ilginç, anlatayım mı size?” diye gülümsedi Bahar… “Anlatın ama size sıcak bir çay ısmarlamama da izin verin, kafeteryaya geçelim mi?.” dedi Arda. “Olur” anlamında başını sallayan Bahar’la birlikte yürümeye başladılar. Boş bir masa bulup oturduklarında Bahar çoktan söze başlamıştı.
“Savaş, çok varlıklı bir ailenin oğludur aslında. Bir dönem çok büyük bir sarsıntı yaşamış ve hastanemiz doktorlarından birinin yardımıyla hayatla barışmış, biz tanıştığımızda ise rahatsızlığını atlatmak üzereydi... O gün bu gündür ara sıra gelir, kimseyle konuşmadan burada oturur ve gider.
Olaylar ben gelmeden çok önce olmuş aslında. O nedenle duyduğum kadarıyla size aktarayım. Bu çocuğun sevdiği bir kız varmış, Doğu’da öğretmenmiş. Kızın ataması yapıldıktan sonra Savaş çok yalvarmış “gitme, evlenelim” diye. Ancak kız ideallerini bırakmamış ve gitmiş. İlk zamanlar sürekli yazışırlarken bir süre sonra kızdan haber alamamaya başlamış. Kızın kendisini bıraktığını düşünüp, biraz da boşlukta kalmasının etkisiyle yeni biriyle çıkmaya başlamış. Yaz tatili gelip de kız eve dönünce olanları duymuş, hatta kızın ikisini birlikte gördüğü de söyleniyor. Ve Savaş’ı terk etmiş.
Savaş, “ben sana yazdım sen cevaplamadın tüm bunlar o nedenle oldu” dese de kız ısrarla mektup almadığını söylemiş. Bu tartışmadan sonra ilişkileri bitmiş. Savaş yeni kız arkadaşıyla evlenme hazırlıkları yaparken gelen bir telefonla onun düğününe gelmek için yola çıkan bir erkek öğretmen arkadaşıyla bu kızın (nasıl tesadüfse) aynı arabada PKK’lı teröristlerce öldürüldüğünü öğrenmiş ve şoka girmiş. Üstelik ikisinin cesedi birbirinin üstündeymiş. Kız karanfilleri çok severmiş ve beyaz elbisesindeki kan o gün haberlerde olayı izleyip de onun son halini gören Savaş’a kızı karanfille özdeşleştirmiş. Bir dönem Bakırköy Meydanı’nda gelip geçene karanfil dağıtacak kadar dağıtmış kendini. Burada yaşayan herkes onu “Karanfil Savaş” diye tanırmış o dönem. Ama şimdi çok iyi. Ara sıra uğrar, sohbet ederiz. Kimbilir belki ileride pek çok şeyi atlattığında da… Neyse… “
Arda kızı dinlerken bütün bedeninin ürperdiğini ve gözlerinin dolduğunu hissetti. Onun gizlemeye çalıştığı hıçkırıkları duyan Bahar konuşmasını kesip “Neler oluyor?” dercesine yüzüne bakmaya başladı. Bir süre konuşamayan Arda özür dileyip, Savaş ile konuşmak istediğini söyledi. Bahar Hemşire’ye teşekkür edip vedalaşarak bahçeye çıktı.
Savaş’la önce havadan sudan söz ettiler, daha sonra malum olaya geldi konu. Olayı duyduğunu ve daha önce tanıdığı bir kişinin olayıyla örtüştüğü için merak ettiğini anlattı Arda. “Acaba bu kişi Nesrin Özgür olabilir mi?” diye sormaktan da alıkoyamadı kendini. Savaş ismi duyunca dudaklarını ısırdı, ağlamamak için kendini zor tuttuğu her halinden belliydi. “Evet” diyebildi sadece, akan gözyaşlarını elinin tersiyle silerken. Arda bir sigara yaktı, bir sigara da Savaş’a uzattı. “Beni buraya çeken şey buymuş demek ki !” diye söze başlayıp kendi hikayesini, Gözde’nin mektuplarında yazdığı Nesrin’le Savaş hakkında bildiklerini, Nesrin’in mektubunu kısaca anlattı. Bir de son yaşadığı olayı anlatırken iki erkek “erkekler ağlamaz” sözünü hiçe sayarak ağladılar doya doya.
Arda, Savaş’tan ayrılıp eşyalarını almak üzere oteline döndüğünde iki günde sanki on yaş ihtiyarlamış gibi hissediyordu kendini. Bir an önce bu şehirden ayrılmazsa olaylar zincirine kendini bırakacağını ve asla ayrılamayacağını düşünmeye başladı. Dolaptakileri valizine hızla attı ve ilk gördüğü taksiye atlayıp “Otogar lütfen” dedi.
Otobüse bindiğinde yorgundu… Karmakarışıktı… Gazeteci Şevki Bey’in sözleri kulağında bir kez daha çınladı: “ Evet Arda kardeşim insanların canını alan, yuvalarını yıkan terör gerçekten lanetlenmesi gereken bir şey… Fakat bir de, insan ilişkilerinde terör var… O da aşk terörü…”
Kendisini derinden etkileyen ve duyduğu günden beri belli aralıklarla zihninde afişe olan bu sözleri düşünürken gözleri hafif hafif kapanmaya başlamıştı. Zor ve yorucu günler yaşamıştı kısa bir süreliğine geldiği bu şehirde. Tam dalmıştı ki acı bir fren sesiyle irkildi. Her yer toz içindeydi ve bir boşlukta uçuyordu. Önce Gözde’nin yüzü belirdi önünde, sonra Savaş’ın “Lanet olsun terörün her çeşidine! Bu durumda sen de ben de teröristler kadar suçluyuz değil mi? “ deyişi geçti gözlerinin önünden…
Kulağını tırmalayan onlarca çığlık bir anda kesildi… Görmüyor ve duymuyordu..
HATİCE ERDEMİR KUZU