- 1879 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SİYAH GÜLLER
Kesiliyor geceye gözlerimin feri. Ne olduğunu kestiremediğim zaman dilimleri alıyor yerini. Ucu bucağı olmayan düzlükler, kızıl bir gökyüzü sarıyor benliğimi. Sureti gizli bedenler kaplıyor heryeri. Yüzlerini örten uzun saçları, yere değmeyen ayakları ve ellerinde simsiyah gülleri. Karanlıkları güzel göstererek çekiyorlar beni içeri. Bir tufan bir fırtına içerisi. Dünyanın tam orta yerindeyim şimdi. Herşey olduğu gibi , kimse saklamıyor kendini. Çıkarları ulu orta, sözlerinde özgürlük, demokrasi yalanları geçmiyor buralarda şimdi. Kimse başkasına kardeşim demiyor öldürüyor, katlediyor tek sebebi de kendinden olmadığı için bu da apaçık beli. Avuntuları kaldırılmış, herkesin içindekini döktüğü, sis perdesi kalkmış bir dünya burası şimdi.
İlerliyorum, derine doğru iniyorum, karanlığa doğru. Başımdan aşağaya siyah gül yaprakları dökülüyor. Gittiğim yol onlarla kaplanıyor. Derinlerden, çok uzaklardan bir kaç çığlık yükseliyor. Şimdilik ne dedikleri anlaşamıyor. Aslında pekte yabancı gelmiyor. Birden iki kolum sıkı sıkı tutuluyor. Sürükleniyorum, prangalar vuruluyor, ellerime değil kalbime, gönlümün aşk filizlerine. Hükmüm söyleniyor kulaklarıma, büyük bir kararlılıkla. Bu karanlık dünyada , aydınlık bir aşk taşıyorsun ruhunda. Cezan : Karanlığı sonsuzluğa uzanan zindanlar bekliyor seni, siyah güllerin süslediği bu yollarada. Uzaklardaki çığlıklar şimdi karşımda. Çok eski devirlerden az sayıda mahkum beni karşılamakta, karanlık zindanlarda. Şaşırıyorlar ilk başta, hangi zaman diliminden geldiğimi soruyorlar ve çok uzak geliyor, tanıyamıyorlar. Tüm kapılar kapanıyor, kilitler vuruluyor zindanlara. Bir insana verilecek en ağır ceza olan karanlık üzerime doğru akıyor. Beynimdeki aydınlık yolunun ışıkları tek tek kapanıyor, gönlümün filizleri birer birer yere düşüyor. Boğuluyorum ve başımı yukarı kaldırıyorum. Çok uzaklarda, çokta küçük olsada bir aydınlık bana doğru ışıldıyor. Küçükte olsa umutlar, gözlerimde yaşlar çığlık çığlığa ona bağrıyorum.
Ve gözlerimin feri açılıyor, karanlık bir eylül gününe uyanıyor bedenim. Gözlerimde birkaç damla yaş, sıkı sıkı kapatığım avuçlarımda ise siyah gül yaprakları. Yaşadığım o kabusu sorguluyorum. Nasıl bir yerdi nasıl bir zaman dilimiydi anlamaya çalışıyorum. Uyandığım günle, yaşadığım zaman dilimi ile kıyaslıyorum. Açıkcası pekte fark bulamıyorum. Kabusta herkesin içindeki karanlıklar apaçıktı bu günde ise gizli kapaklı. Orda aşklar en karanlık zindanlarda yaşanıyor burda sesiz ve karanlık odalarada, tek başına. Kabusta kendinden olmayan herkez katlediliyor, öldürülüyor şimdi ise bir elinde saklı hançer diğer elini tokalaşmaya uzatıyor. Kalkıyorum, doğruluyorum bu karanlık bir eylül gününe. Pencereyi açıyorum bakıyorum gökyüzüne. Sanki yağmur damlaları değil siyah gül yaprakları düşüyor yeryüzüne. Karanlık öbek öbek akıyor bu güne. Ama çok uzaklarda, çokta küçük olsada güneş bir aydınlık yolluyor bana. Bende çığlık çığlığa bağrıyorum yine ona. Göz yaşlarım kendiliğinden boşalıyor yine avuçlarıma. Avuçlarımdaki siyah gül yaprakları, gelen küçük aydınlıkla kar beyazı rengini alıyor bu doğada. Sorgulayarak vardığım aydınlıkları salıyorum dostlar bu dünyaya. Hadi kapatmayın avuçlarınızı, sorgulayın çıkartın içinizdeki aydınlıkları. Karanlıkların inadına, kavuşalım hep beraber kar beyazı aydınlığındaki dünyaya. Yeniden mutluluğun resmini çizelim gökyüzüne, aydınlanan beyaz gül yapraklarıyla.....
NOT: Bir eylül günü günlüğüme düşen satırlar.....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.