DÜŞÜMDE BİLE GERÇEKSİN
Rüzgarı, gece denen köhne bir hayatın camları kırık bir odaya girdiği gibi giriyor yüreğime o derin aşkın. Seni ölümsüzleştirdiğim her kelimede sevmekle kalmıyorum, seni kendime saklıyorum. Bir dakika gördüğüm gerçekliğin, yıllarca yokluğuna meydan okuyacak bir güç veriyor bana, seni bir an görmek bir ömre bedel sevgili. Seninle aynı havayı teneffüs etmekse ölümsüzlük demek. Seni görmeden önce adamıştım bu asi ruhu ve yokluğunda eritmedik sabır taşları bırakmazken, var olduğunu hissedişlerim kurtardı beni uçurumlardan düşmekten. Seni öylesine çok sevdim ki, sevgi kelimesi bile yanağı al al olmuş utangaç bir kız çocuğu gibi duruyor seni anlattığım cümlelerde. Utanıyor, çünkü sana karşı olan duygularımın ağırlığını taşıyamıyor, karşılığını veremiyor gerçekliğinde. Gün geçtikçe büyüyorsun içimde, gözlerim seni görüyor ne tarafa baksa, hayalin yaşama tutunma sebebim. Seni görmediğim, senden ayrı kaldığım her saniye ölüm ötesi bir acı ve seni özlemekle geçirdiğim zamanın aynalarından yansıyan gerçekliğin her dakikası, sensizliğin içinde aldığım her nefes hayat denen muamma içinde göz aldığım bir intihar… İntihar mı edeceksin yaşa o zaman. Ben ruhumu yokluğuna sürgün vermişim bir kere, kalemimi sensizliğime yoldaş kılmışım ve seni yaşamışım aldığım her nefeste, hissetmişim yazdığım her kelimede seni ben sen bir gün bu yazılarımdaki karanlık sokağın köşe başında cılız bir sokak lambasının altındaki aydınlıkta gizlenen adamın yüreğindeki sevda da bulunca kendini, ben o an ab-ı hayat suyunu yudumlayacağım. Gözlerimde sen bulacaksın kendini ve ben güzel gözlerinde ebediyen var olacağım.
Aşk mı? Hani şu inanmadığın, mantığının gözünü kör ederek, sana kör kütük sevdalı bir ruhun, bir adımdan daha yakın olduğunu göstermediği ve kalbinde değil, beyninde de kendi yüreğinin topraklarına gömdüğün o yüce duygu ağlayacak bizim için… Ne Mecnunda görecek kendini, ne Ferhat’ın yüreğinde bulacak… O aşk, bizim sevgili. O aşk biziz ve kendini buldukça ruhumuzda, mutluluk gözyaşlarıyla ıslanacak ve sana sarılmış bir benle ıslanacağız kendi aşkımızla….
Bazen umutsuzluğa düşürüyorsun beni. Aynı filmde iki ayrı karede hissediyorum. Sana söylemek istiyorum delice bir sevdayı sen diye kalbimde taşıdığımı ama susuyorum. Sessizlik çığlığım oluyor. Kaçıyorsun benden köşe bucak,kapanıyorsun hücremsi dört duvar arasına, sana varmak istedikçe, sen alıp hayalini yanına, vuslatımızı ertelercesine kaçıyorsun benden. Dizlerim dermansızlaşıyor esirgeyince bir selamı benden, ayazda kalmışçasına üşüyorum, “siz”li veyahut “bey” kelimesinin aramıza soktuğu buz dağları yüzünden. Tükeniyorum sevgili. Tükenmek yokluğunda seni özlemek değil, sana bir adımdan daha yakınken, yanı başındayken, hatta gözlerinin içinde kaybolmuşken, hasretinden prangalar eskitmek sevdiğim.
İlk baharımsın sen benim, yazımsın senli olduğum anlarımda, varlığınla çiçekleniyor yüreğimdeki aşk, seni gördüğüm dakikalar kalabalığım ben seninle ve kahrolası ayrılık yaşanacaksa beklemiyor, çalıyor senin gerçekliğini benden, kapatıyor beni sensizlik dolu bir hücreye, sen kim bilir hangi şık takım elbiselerle, son model arabaların eskittiği yollarda saçlarını savurarak seyahat ediyorsun yalancı aşkların bulunduğu loş ışıklı ihanet mekanlarına doğru. Her şeye rağmen, seni geçen her günden daha fazla seviyorum. İmkansızlaşıyorsun gerçekliğinin ateşinde, ben gözünü karartmış bir pervane gibi ateşe atlıyorum ve hayalini yüreğimin en serin yerinde, saçının teline zeval bile gelmesin diyerek saklıyorum.
Ama sen uzaklaştıkça uzaklaşıyorsun benden. Kaçıyorsun da nereye kadar? Her şeyden kaçsan da, tüm gerçeklerin değiştirebilecek mi sana duyduğum sevdayı? Geçen bir düş kurdum; şehri ayaklarımız altına aldık, uzaktık tüm insanlıktan, şırıl şırıl bir dere akıyordu tek gözlü bir evin yanında, hamakta sen uykudaydın, saatlerce izledim seni ve dağlara vurdum kendimi seni yazdıktan sonra, çiçekler topladım senin için ve meleğim sen çiçekler içinde uyandın mahmur bir mutlulukla. Gözlerimi gördün gözlerini açınca ve sana seni sevdiğimi söylüyordum defalarca. İçindeki deli çocuk oyunbazdı. Tuttun ellerimden, dağa koştuk seninle, gece çöktü üstümüze, karanlıklar gizlerken bizi, şehir ayaklarımızın altındaydı, sen göğsüme yaslamıştın başını, sana sarılmıştım sımsıkı ve en parlak yıldızımıza bakıp düşler kurarken ve düşlerimdeki yerini sana şiirlerle anlatırken huzur ıslatıyordu bizi ve bu sevda iyi geliyordu ikimize…
Mesut bir son bulsun isterdim bizi sevgili ve hasrete yenik düşen vuslatlar olmasın isterdim ama her güzel şeyin bir sonu vardı elbet. Gün aldı geceden nöbetini, gözlerimi açtım usulca, göğsümde bir ağırlıktı yokluğun, sensizliğin ayazıydı her yanımın tutulmasına sebep, biten bir rüyaydı. Seni çok seviyorum imkansızlığım, düşümde bile gerçeksin. Seni seviyorum.
BAKİ EVKARALI