OKUDUKLARIMDAN
“Her insan bir kitaptır, kendi okuyucusunu dört gözle bekler.” Ali Şeriati… Okumasını bilene, görmesini bilene, anlamasını idrak edenedir bu cümle… Kitap okumayan bir toplumda insanlar kapalı bir kutudur. Hem de içinde bütün kötülükleri saklayan Pandora Kutusu’dur. Bir insan diğerinin anahtarıdır esasen, açabilirse o kutuyu dökebilirse kurtları… Lakin ömrümüz okuma kampanyaları ile geçiyor; okumayı teşvik eden, okuyun diyen! Oysa sistem bizi bu hale getirmemeli; okumanın su gibi, yemek gibi, hava gibi bir gereksinim olduğunu aşılamalıdır.
Sahi siz hiç kitap okudunuz mu?
…
“Ah oruçlu bir ağustos vaktinde
Bir kayanın dibinden kaynayan
Soğuk ve berrak sulara
Uzanıp kana kana
Avuç avuç alıp
Yüzümüzde içimizde
Duyduğumuz
Gibi
Aşk.”
…
E.Beyazıt
Kanmadık daha sana kanamadık doya doya… Mevsim vursa da Ağustosa, dudak vursa da kurağa çalmış toprağa, terler biriktirse de kirleri alında kanamadık sana sevgili doya doya… Satırlarımıza damlayan şair ve yazarların ter dize ve cümleleri inşallah ufkunuza yeni yönler tayin eder sizleri göğerir bahtiyar kılar. Bu Anzer Balı’dır kimi zaman Rize’de, kimi zaman Ters Lale’dir Hakkâri’de, kimi zaman yaz ortasında yediğiniz bir kardır Ağrı’dan getirilen.
Sahi siz hiç âşık oldunuz mu?
“şu ellerin taşı bana hiç değmez
ille de dostun bir tek gülü yaralar beni!”
Pir Sultan Abdal
Gül dökmeniz gerekirken yollarına her bir dostunuzun, o güller birer tuğla olup kafa patlatmaktadır, gönül yıkmaktadır. Alın gülünüzü başınıza çalın; içinizde açmıyorsa güller, kokusunu yaymıyorsa teniniz, ruhunuz bülbülü olmuyorsa dostluğun… Sopa gibi veriyorsanız gülü, döver gibi koklatıyorsanız gülünüzü, taş gibi atıyorsanız derdiğinizi alın gülünüzü sizin olsun. Düşman bellidir, durduğu yer bellidir söylediği söz bellidir. Attığı taş bellidir hiç değilse her şeyi ile harbidir. Oysa dost başkadır, dostun muhabbeti başka başkadır. Can emanet edilir, namus emanet edilir. Cep bir cüzdan bir olur. Tuttuğunuz takım dahi denk olur. İçtiğiniz çay bir olur, söküğünüz bir olur, yırtığınız aynı olur. Eteğinizdeki güller taş olduğunda isabet oranı fazla olur. Çünkü sizi en iyi o bilir. Sizi en iyi o tanır.
Sahi hiç dostunuz oldu mu?
“eksikliğim çoktur ben de bilirim
eksiklikle kabul eyle gel beni” Pir Sultan… Gel eyle beni, kıl beni, hatmeyle, fetheyle, mutlu et, bahtiyar kıl, mesut eyle. Göğer beni, noksanlığımı bil, tamım ol. Hatamla kabul et, eksikliğimle olgun eyle, yarımlığımla tam eyle… Bir büyük noktanın içinde bir küçük noktayım. Bana, “sen nokta değilsin diyebilir misin?” Bir damlayım deryanda, bir zerreyim kütlende, bir havacığım nefesinde… Kınama, tersleme, ayıplama… Uzvunum kabulünde, koparma! Ateşinde bir şerareyim söndürme. Rüzgârında bir esintiyim, ormanında bir çalıyım. Dağında bir taşım, saçında bir kılım. Yok sayma beni, bağında bir asmayım.
Sahi hiç yanlış yaptınız mı?
İranlı bir şair demiş ki:
"Aşka uçarsan kanadın yanar"
Mevlana buna karşın:
"Aşka uçmazsan kanat neye yarar” Aşka yolculuk başlamıştır, bilet yok, randevu yok… Pervaneleşen ömürler sevgilinin ocağında yanıp var olmaktadır. Arzın merkezi aşkın merkezinden daha fazla yakmaz. Ama yakışlar farklıdır; arzın ateşi teni yakar, aşkın ateşi ruhu yakar. Bütün her şey âlemin özünde var olan aşka ulaşmak için birer sebeptir. Ateş, kanat, ayak, yol vesaire…
Sahi siz hiç yandınız mı?