- 1035 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
hasretinle 14 yıl tükettim
aslında benim için her 2 temmuz günü utanç ve üzüntünün harmanlanarak yaşandığı 1 gündür..
2 temmuz 1993 tarihinden çok önce Pir Sultan Abdal şenliklerinin o yıl Banaz da değil Sivas ın içine (merkeze) alınarak kutlanacağını biliyordum ve şenliklere de katılacağımız çok önceden planlanarak belirlenmişti. 1 kaç arkadaş, daha doğrusu benden yaşça büyüklerimle bu şenliklere katılacaktım bende.bu arkadaşların arasında Sivas lı olanlarda bulunmaktaydı ve hatta sivrialan a da uğrayıp Aşık Veysel in evini ziyaret edecektik. ayrıca şu anda hatırlamadığım yine 1 sürü planlar yapmıştık.aramızdaki sivaslı arkadaşlardan dolayı kalacak yer sorunumuz da yoktu. konferanslara,söyleşilere,dinletilere katılacaktık ; kısacası dostlarla ’canlarla’ birlikte olacaktık..
20 li yaşların başındaydım ve kanım yerçekimine inat, tersine doğru akmaktaydı..saza- deyişlere merak sarmış, alevi kültürünü daha dikkatli ve derinden inceler olmuştum. elbette bu merak ve incelemelerim sırf şenliklere katılacağım için veya yalnızca o yıla ait 1 şey değildi. yavuz sultan ve daha öncesinden başlayan anadolu ya has acılara ve yakın geçmişimizde yaşanan maraş,çorum gibi dramlara ait ne bulursam okuyor ve hatta yakın geçmişin canlı tanıklarından olayları dinliyordum..90 ların başından itibaren tunceli,erzincan.. gibi şehirlere yaptığım ziyaretler de aleviler ve alevilik gerçeğiyle tanışmamı sağlamıştı.bu merakım ve araştırmalarım beni 1 süre sonra dini içerikten uzaklaştırarak daha çok yakın geçmişte yaşanan dramlara ait sosyolojik incelemelere itti.
işte bu düşünceler içinde pir sultan abdal şenliklerine katılmanın heyecanını içimde taşırken; bugün bile kendi kendime kahrederek andığım beklenmedik 1 olay daha doğrusu zaaf beni bu şenliğe katılmaktan alıkoyacaktı..
utanarak ve salaklığıma atıfta bulunarak itiraf etmeliyim ki ’kız arkadaşlarımdan birisi’ şenliklere gitmeme 1 kaç gün kala buluştuğumuzda dudaklarını ördek dudağı gibi yaparak: ’- ama özgür 3 temmuz benim doğum günüm,hiç 1 yere gidemezsin’ dedi. bunu derken çıkardığı sesler ve yaptığı hareketler ne yazık ki beni kutsal gördüğüm vazifemden geri dönülmeyecek 1 şekilde uzaklaştırdı..ve ben şenliklere gidemedim... birlikte gitmeyi kararlaştırdığımız bütün dostlar sivas ın yolunu tutarken ben körelmek bilmez nefsimin delhizlerinde bilmem kaçıncı kere yaşayacağım ve aslında hepsi de birbirinin aynı olan maceraya doğru yelken açtım.
utanç dolu o gün ben orada olamadım..onlarla birlikte yanamadım..duman ciğerlerime dolarak acı dolu o ölümü onlarla tadamadım..en sevdiğim ozan gencecik mücevherim Hasret’im kor olup yanarken,ciğerlerine dumanlar dolarken, ben dizdize-gözgöze bilmem kaçıncı nafile sevişmeden sonra sigaramı tüttürerek aptal 1 aşık rolü oynadım.14 yıl sonra bile onlarla birlikte ölemediğim ve nefsime yenik düştüğüm için kendimden utanıyorum ve şunu çok iyi biliyorum ki bu utanç ve kendimden tiksinmem beni yaşadığım ömür boyunca taki p edecek..
ailem beni de sivas ta biliyordu..ben kendimi 2 gün boyunca şehvetin hizmetine sokup dış dünyadan koparttığım için sivas ta olup bitenlerden de bihaberdim..ailem tüm olup bitenleri kalp krizleri geçirerek ve beni sivasın tüm hastane ve morglarında arayarak geçiredursunlar, ben guinnes rekorlar kitabına geçecek salaklık saatlerime tam gaz devam etmekteydim..2 gün sonra benim sivasa gitmediğimi öğrenen babam yaptığı çok derin 1 araştırma ile kapımı ve beni yumrukladıktan dakikalar sonra acı olayı öğrendiğimde, içimden geçen tek şey babamın beni daha fazla hırpalamasını dilemekti..
evet bu acı olayı ben tam 2 gün sonra öğrendim..moğolların parçasında da dediği gibi:
bir düş gördüm geçenlerde
görmez olaydım ah olsaydım
içime şeytan girdi sandım
keşke hiç uymasaydım
keske hiç uyumasaydım..
...
keşke duymasaydım veya duysaydım da o anda evet o anda lal olsaydım,kör olsaydım.. işte o gün bugündür her 2 temmuzu acı ve utancı birbirine harmanlayarak yaşarım.. belki de kendime olan nefretim o gün başladı, kendimle olan hesaplaşmam-kendimi hırpalamam..
gül yüzlü,bülbül avazlı Hasretim Hasret Gültekin’im 2 temmuz 1993 de haince ve vahşice öldürüldükten sonra 13 Eylül 1993’de oğlu Roni Hasret doğdu..babasını hiç göremedi ve Hasretim de oğlunu göremedi..yaşanan bu acıların tarifini kim yapabilir bana dostlar? kim koyabilir bunun gerçek adını?..bu insanlar ne için öldürüldüler, ne adına..hangi kutsal düşünce insanların öldürülmelerine sebe p olabilir? ve hangi kutsal fikir bu ölümleri mazur kılabilir..suçu neydi Hasretimin..
Peki öyle olsun hayat..
Zannetme ki pes ettim.
Kilonu tartarım kilonu.
Satarım kilonu da,
bırakmam onuru
Haziran 1992
Hasret Gültekin
...
güzel sözlü Hasretim; Hasretinle sensiz 14 yılı tükettim..affet beni.
...
...yazan özgür deniz