5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
926
Okunma
Geçtiğimiz aydan itibaren dizginlere kuvvet; henüz noktaladığım seyahatimde, birlikte fena bunaltıcı dakikaları paylaştığım, bir nevi yol arkadaşım diyebilirim; o Emre Kongar’ın sade ve muayyen üslubunu içeren ve gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya döktüğü ‘Demokrasi ve Vampirler’ kitabından bahsediyorum; daha ilk sayfalarında bu satırları ilginç kılan ‘Hernan Cortes’in’ dokunulmazlık zırhıyla donatılmış 508 neferinin koskoca Aztek İmparatorluğunu ele geçirişini ve yağmalayarak nasıl çökerttiğini, kaleme almadan edemedim. Belli ki bizim 550 dokunulmaz üzerine alınmışlar; Kongar dile getirmiş, ‘çok gocunmuşlar’; esasen buna da pek şaşırmamak lâzım.
Dış siyasada ne denli bocalıyoruz; ortaya koymak gerekirse ‘basit’; örneğin mefhum yerindeyse, ‘sözde Ermeni soykırımı’ hususunda bile Ahkam Kesen Parti (AKP) dönemi öncesi 3 ülkenin parlamentosu aleyhimize hüküm giydirirken, şu mühlette 24 Nisan seyranı açıklamaları bir yana dursun, 12 ülke parlamentosu bizzat karar almıştır. Şüpheniz olmasın; bu mevzuda haklı ve yeterince güçlü bir ülke olmamıza rağmen sessizlik bozulmadığı, tepkisiz kalındığı, söylenenlere boyun eğildiği ve herhangi bir yaptırım uygulanmadığı sürece bu aleyhimize karar alan ülkelerin sayısı artacaktır. Kanada Başbakanı Stepher Harper, Türkiye’yi özür dilemeye davet ediyor; Fransa’da soykırımı inkarın suç sayılacağı yasa tasarısı peyda oluyor, buna mukabil ses seda yok!
Ne var; kaş yaparken göz çıkartan dokunulmazların, ‘10 yıldır bekleyen tasarı’ taşocakları ile nükleer tesisleri kayıran Çevre Yasası’ndan tutun da Güneydoğu sorununa çözümsüzlük getiren tasarılar, nitekim Terörle Mücadele Yasası Meclis alt komisyonunda rafa kaldırılmış sırasını bekliyor… Zaten ‘Ermeni soykırımı’ hususunda da başına ‘sözde’ sözcüğünü getirmekten başka ne yapabildik veya daha doğrusu açtığımız arşivlerin içeriklerini yurtdışına sunabildik mi?
Hatırlayınız; birbirlerinin aleyhine demeçler vererek oy toplayan, sonra tuhaftır ki koalisyona giderek koltuğa oturma uğraşı ve sevdasındaki Çiller-Erbakan ikilisinin 6 Mart 95’te imza attığı Gümrük Birliği’nin; bugün hesap edildiğinde, yerli müteşebbislerin lokmasını kursağında bıraktığı bir yana, AB ile ticaretimizde verilen açığın maliyeti, artan reel faizlerin bütçeye kestiği fatura ve gümrük vergi kayıpları eklendiğinde yaklaşık 160 milyar dolarlık zarar söz konusudur.
Örneğin dış politikamızda seksenlere kadar sürekli paralellik gösterdiğimiz Yunanistan 1981’de tam üye olmasına karşın 1986’da -aynı şekilde Portekiz ve İspanya’da 1986’da üyeliklerini müteakip ancak 1993’te- Gümrük Birliğine dahil olmuşlardır. Dış ticaretteki politikasını Brüksel’e emanet etmek ve gönüllülük esasıyla sömürülmeye göz yummak akıl kârı iş değildir. Dokunulmazlar ile alakası; Anayasamızın 90. maddesi uyarınca bir yıldan uzun sürecek, uluslar arası nitelikteki ekonomik, ticari veya teknik antlaşmaların kanunlarımızda değişikliğe sebebiyet vermesi durumunda Meclis tarafından kanunla onaylanması şart koşulmaktadır; nitekim bu husus Mecliste hiçbir şekilde masaya yatırılmamış, mevzu onaya sunulmamıştır.
Yaşadığımız son hadise ‘Danıştay olayı’ da dokunulmazların bilhassa da AKP iktidarının gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır, yapılan açıklamalardan sonra fazla söze ne hacet!
Türkiye’nin kadife devrime -Ukrayna’da ‘turuncu’, Gürcistan’da ‘karanfil’, Kırgızistan’da ‘sarı nam-ı diğer lale’, kırmızı, yeşil gibi renkli devrimler; ne derseniz deyin!- ihtiyaç duyulmayacak tek memleket olması düşündürücü; daha vahimi her dayatılana boyun eğmek, umarım ‘Muz Cumhuriyetine’ dönen bu ülkenin, Aztek İmparatorluğu ile aynı kaderi paylaşmasına vesile olmaz.
Raşit Nadir,