- 886 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Muz Memleketi!
Geçtiğimiz aydan itibaren dizginlere kuvvet; henüz noktaladığım seyahatimde, birlikte fena bunaltıcı dakikaları paylaştığım, bir nevi yol arkadaşım diyebilirim; o Emre Kongar’ın sade ve muayyen üslubunu içeren ve gerçekleri tüm çıplaklığıyla ortaya döktüğü ‘Demokrasi ve Vampirler’ kitabından bahsediyorum; daha ilk sayfalarında bu satırları ilginç kılan ‘Hernan Cortes’in’ dokunulmazlık zırhıyla donatılmış 508 neferinin koskoca Aztek İmparatorluğunu ele geçirişini ve yağmalayarak nasıl çökerttiğini, kaleme almadan edemedim. Belli ki bizim 550 dokunulmaz üzerine alınmışlar; Kongar dile getirmiş, ‘çok gocunmuşlar’; esasen buna da pek şaşırmamak lâzım.
Dış siyasada ne denli bocalıyoruz; ortaya koymak gerekirse ‘basit’; örneğin mefhum yerindeyse, ‘sözde Ermeni soykırımı’ hususunda bile Ahkam Kesen Parti (AKP) dönemi öncesi 3 ülkenin parlamentosu aleyhimize hüküm giydirirken, şu mühlette 24 Nisan seyranı açıklamaları bir yana dursun, 12 ülke parlamentosu bizzat karar almıştır. Şüpheniz olmasın; bu mevzuda haklı ve yeterince güçlü bir ülke olmamıza rağmen sessizlik bozulmadığı, tepkisiz kalındığı, söylenenlere boyun eğildiği ve herhangi bir yaptırım uygulanmadığı sürece bu aleyhimize karar alan ülkelerin sayısı artacaktır. Kanada Başbakanı Stepher Harper, Türkiye’yi özür dilemeye davet ediyor; Fransa’da soykırımı inkarın suç sayılacağı yasa tasarısı peyda oluyor, buna mukabil ses seda yok!
Ne var; kaş yaparken göz çıkartan dokunulmazların, ‘10 yıldır bekleyen tasarı’ taşocakları ile nükleer tesisleri kayıran Çevre Yasası’ndan tutun da Güneydoğu sorununa çözümsüzlük getiren tasarılar, nitekim Terörle Mücadele Yasası Meclis alt komisyonunda rafa kaldırılmış sırasını bekliyor… Zaten ‘Ermeni soykırımı’ hususunda da başına ‘sözde’ sözcüğünü getirmekten başka ne yapabildik veya daha doğrusu açtığımız arşivlerin içeriklerini yurtdışına sunabildik mi?
Hatırlayınız; birbirlerinin aleyhine demeçler vererek oy toplayan, sonra tuhaftır ki koalisyona giderek koltuğa oturma uğraşı ve sevdasındaki Çiller-Erbakan ikilisinin 6 Mart 95’te imza attığı Gümrük Birliği’nin; bugün hesap edildiğinde, yerli müteşebbislerin lokmasını kursağında bıraktığı bir yana, AB ile ticaretimizde verilen açığın maliyeti, artan reel faizlerin bütçeye kestiği fatura ve gümrük vergi kayıpları eklendiğinde yaklaşık 160 milyar dolarlık zarar söz konusudur.
Örneğin dış politikamızda seksenlere kadar sürekli paralellik gösterdiğimiz Yunanistan 1981’de tam üye olmasına karşın 1986’da -aynı şekilde Portekiz ve İspanya’da 1986’da üyeliklerini müteakip ancak 1993’te- Gümrük Birliğine dahil olmuşlardır. Dış ticaretteki politikasını Brüksel’e emanet etmek ve gönüllülük esasıyla sömürülmeye göz yummak akıl kârı iş değildir. Dokunulmazlar ile alakası; Anayasamızın 90. maddesi uyarınca bir yıldan uzun sürecek, uluslar arası nitelikteki ekonomik, ticari veya teknik antlaşmaların kanunlarımızda değişikliğe sebebiyet vermesi durumunda Meclis tarafından kanunla onaylanması şart koşulmaktadır; nitekim bu husus Mecliste hiçbir şekilde masaya yatırılmamış, mevzu onaya sunulmamıştır.
Yaşadığımız son hadise ‘Danıştay olayı’ da dokunulmazların bilhassa da AKP iktidarının gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır, yapılan açıklamalardan sonra fazla söze ne hacet!
Türkiye’nin kadife devrime -Ukrayna’da ‘turuncu’, Gürcistan’da ‘karanfil’, Kırgızistan’da ‘sarı nam-ı diğer lale’, kırmızı, yeşil gibi renkli devrimler; ne derseniz deyin!- ihtiyaç duyulmayacak tek memleket olması düşündürücü; daha vahimi her dayatılana boyun eğmek, umarım ‘Muz Cumhuriyetine’ dönen bu ülkenin, Aztek İmparatorluğu ile aynı kaderi paylaşmasına vesile olmaz.
Raşit Nadir,
YORUMLAR
bu arada 550ye yani milletin seçtiği vekillere dokunma söz konusu değil, bu yargının işidir, ben sadece olması gerektiğini düşündüğüm fikirlerimi açıklıyorum... milletin seçtiği vekilin dokunulmazlığa ihtiyacı yoktur, madem hasıraltı edilen peşkeş çekilen suç mahiyeti taşıyacak herhangi bir durum yok, dokunulmazlığa da ihtiyaç yoktur... o imrenilen avrupada imzanın üzerine basılan kaşede "sadık hizmetkarınız" yazmakta... çözüm elbette militarist bir darbe değildir, ama darbeyi tek bir anlamda kullanmamak gerekir... darp'tan gelen sözcük kaba kuvvet kullanmak olarak algılanır... bu millet gerçekleri gördüğü zaman gerekiyorsa kaba kuvvetle gerekiyorsa oylarıyla doğrusunu yapacaktır...
gümrük birliği hadisesi anlık bir mesele yani bir oldu-bitti değildir, o bir süreçtir... ve bu sürecin en büyük harcını çiller-erbakan ikilisi atmıştır... 60lı yıllarda ankara antlaşması diye bir antlaşma vardı, siz sorumlu arıyorsanız bu süreçte ankara antlaşmasını hiçe sayıp dış politikaya şekil verenleri suçlayacaksınız... dış politika uzun vadeli planlarla oluşur... rahmetli özal gibi o kadar kafkas ülkelerine yardım gönderip rant sağlayıp olmaz... bakın en yakın işlişkiler kurduğumuz azerbaycan dahi k.kıbrısı tanımıyorsa oturup düşünmek gerekir...
rasitnadir tarafından 8/29/2009 5:55:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
550 dokunulmaz mebusumuz, sayıları yüzbinleri, belki milyonları bulan dokunulmaz bürokratımız var! San'at ve medyadan da kimseye dokunamazsın!
En iyisi biz köşeleri tutalım da, yoldan geçecek garibanları bekleyelim, ne de olsa onlara dokunabilirim.
Sayın Raşit Bey, olayları yorumlarken idrakizi istediğiniz gibi kullanabilirsiniz, olaylardan beklentileriniz de farklı olabilir, ancak fiillerin tarihini ve faillerini yazarken, emin olmanızı tavsiye ederim.
AB ile (bugüne kadar meriyete geçmemiş olan) Gümrük Birliği anlaşmasını Tansu Çiller hanımefendi, 1995'de Erbakan ile değil, "aslan sosyal demokratlar"la ortak yürüttüğü hükümet adına imza atmışdı.
Selam ve saygılarımla...
Aciz tarafından 8/29/2009 12:21:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aciz tarafından 8/29/2009 12:22:09 PM zamanında düzenlenmiştir.