- 623 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AHISKA'DA GÜN BERDEVAM... ARDAHAN ÖYK. 49
... Çırıpın ederek konuşmak beni şaşırttı.
Bizim Ardahan da konuşurken insanlar da aynı tabiiyetle davranıyordu. Gürcü bişi satan kadın da " çırıpın ederek" bizim Fahrelli, Kinzodamallılar gibi can feveran konuşmuştu.
Birşeyin vuku bulmasında ki havaya " Context" denirmiş. Ve bunun yansıması mekana ve mesafeye karşın görünürmüş. Görünenler de ki ismine: " text" denirmiş. Text herşeye rağmen asıl vukunda ki havayı kaybetmezmiş. Bunu da İngilizce öğretmeni bir bayan ve beyi ile Abas Tuman da öğrendik.
Abas Tuman’a terminalden minibüsler kalkıyor. Saatini, ayarını çok iyi anlayamadım. Otelin sahibesi: Madonna Hanım yardımcı oldu. Minibüs’ün önüne de oturtdu. Şöför arkadaşıymış, ona beni götürüp getirmesini tenbih etti... Son arabaymış, aynı araba ile gidip dönecekmişim!.. Bunlarda anlaştık ve sadece dört lira ödeyerek cennet’e gidip gelecekmişim....
İyi bakın cennet’e ....
Abas Tuman’ı anlatayım, kararınızı verin! Cennet mi, değil mi?..
Abas Tuman’a minibüs yolcularıyla, hurçlarıyla köy insanı ve ihtiyaç malzemeleriyle yokuş yukarı tır, tır, çıkan motorun sesini arkamıza alarak çıkıyoruz. Minibüsün dökülen iç aksesuarı, gözümün önünden ırak oldu. Gözüm ve manzara kılıç kırgın birbirine girdi da babacan!....
Yeşil bir bucaksızlık...
Mavi renk hırtlekine basarak yeşil’e
" Gel bir orta yol bulak" diyor.
Ve mavi ile yeşil bize lacivert yolu bırakıp kendileri turkuvaz bir siluete dumuşup önümüz önü, irişip kırışıyor!..
- Hoş geldin müsafir. Hoş beş geldin. Gördün mü Abas Tuman ne menem miş?
"Yer değiştiren bulutlar darılmıştılar mı?"
Ama ben küsmedim. Fakat ala bulasız renkdeğirmi Abas Tuman çok gecikmiş gelmelerimize darılmıştı... buna kaniyim.
Mark Rothko’nun: Resim sanatının sonu denen akım da yaptığı tablolarında: Tablo sadece bir düz rengin siluetidir. Bu renkdeğirmiler gece mavisidir. Yanık sarısı bol kahverengidir. O...dur, bu...dur. Velhasılı düz bir tek renktir. Mark Rotkho bu yekta renge indirgediği yer: New York şehridir. Gerçeğin indirgene indirgene bir leke-renk’e ineceğini kanıtlamak istemiştir.
Resmin son soyutlaması ismini alan akım. Nesnenin soyutlanarak en sonunda renkten başka bir yere gidemeyeceğini söyler. Ona göre gerçek ve nesne; renktir ve bir tek unsur olarak yine tek olgudur ki buda son birim ışıktır. Işık en son irca edilecek gerçektir.
Nurun nurudur...
Mark Rothko; Işığı yek gerçeklik menzilinde gösterdi. New York rüya şehri, ışıkla duvağın altına aldı. Işık renkti, renk: Beyazdı beyaz ise her renkte ki başlangıçda ki tek renkti.Tek bir renk beyazdan geldiğine göre o bir’ liği temsil ederdi.
Ressamlar çokca tesiri altında kaldıkları manzaralara ölümsüz açklamalar getirerek onlara duydukları sevgiyi, eserlere teslim ediyorlar.
Abas Tuman’da, sayfiye kısmında durup gezindim. Rüzgarsız serin hava yolun iki kenarından şırıldayan kanaletin serinliği ile insanın geçmiş yorgunluklarını alıyor. Kanalet aşağıya emekliyerek koşan suların ardından boş kalan ayna gibi parıltısına şaşkınca bakınıyor!..
Kanaletlerin hat boyu upuzun enine ve yüksekliğine uzanan ağaçlar uzanıyor. Ağaçların gövdesi kalın elini değdirdin mi? Un ufak oluyor. Kalın gövde göğe çıktıkca inceliyor. Ağacın gocorunda şemsiye çadırı gibi dalları genişletiyor. Güneşi geçirmeyen yapraklar gölgeyi aşağıda serin maviliğe serbestlik vermiş. Ve gevşeyen cemdeklerin de uyuşmuş kediler; köpekler gibi gerneşiyor...
Birinci geçişimizi; Abas Tuman köyünden yapıyoruz. Köyün girişinde, " Didi Abas Tuman" yazıyordu. Neyin üstüne yazıyor du? Anımsayamıyorum!..
Bizim Ahıska yerlilerinin de üç dört tütünü olduğunu söyledi şöför.
Köy sağa, bitişik ve bahçeli ev olarak dizili. Hayatın çeperini, ağaç kalaslarını birbuçuk metre yüksekliğinde dik ve yanyana dizerek heplemişler. Bahçe’ye ve yola, bütün bir görünümüne köyün şekilsel değer veriyordu. Çitlerin dizilişi ve gözü okşayan titreşimi...Hayatın yola beri tarafını boş bırakmışlar baş ucuna evi yapmışlar. Bu nizam ile kim bilir neyi sembolize etmişlerdi. Bahçeler de renklerin her tonuyla ağaçlar bulunuyordu. Ev sahibleri hoş zevklerin sahibleri olduklarına her seyredenin anlamakta zorlanacağını zannetmiyorum. Çünkü, ağaçların çeşitliliği öyle- böyle değildi bayağı çeşitliydi.
Bahçelerin içinde: Hanımefendi, asaletcenap gibi kurulu iskan ve ikame eden taş evler. Mimari tarihinin değerli evleri. İki katlı, Çatıları çinko veya zeç. Kapısı sahanlı ve üstü revaklı, kapıdan inen iki basamaklı veya daha çok basamaklar yola evin selamını sabahını mutlaka söyler diye düşünüyorum. Ardahan’da bu evlerin sayısı azdı ama iyi örnekleri vardı. Onlara doymadığımdan mı? Yoksa o evleri anlayıpta değerlendiremediğimden mi? Ahıska’da her adım da göreceğiniz Baltık tipi bu evleri: Evin içinden yola saçılan piyano sesiyle neşeli kahkalarıyla dinledim. Yoldan... yolun kırağında durdum, evlerden gelen Ermenice sesleri, Gürcüce kahkahaları, Adıgece solukları, Ahıska Türklerinin cümlelerini son dikkatimle dinledim. Mest olmuştu gözlerim, Baltık evlerin güzelliği karşısında, Baltık evlerin görünümü önünde ve yaşayanlarının saadetli sesleriyle, evlerde yaşayanların neşelerinde bir alaka mutlaka bulunmalıydı.
Abas Tuman’da, Mark Rothko Yoktu. O; New York’a yapacağını yapmıştı... Durakta; Rus Daçalarının önünde oturan ihtiyar. Sır-i sukutte ve rahatlıkta bayık içi geçmişti. Hava çarpmıştı. Hava fazlasıyla temiz. Sovyet uzay adamları gelirmiş buraya. Uzaya gidinceye kadar burada intibak çalışması yaparmışlar. İhtiyar kalksa ve söylense ki:
- Gah çıkarım gökyüzüne seyreder alem beni!
Gah inerim yeryüzüne seyreder alem beni!
y.yılmaz
28-08-2009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.