GÖZLERİNE KADIN GİREN ADAMIN MASALI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yeşiller, asmasıyla, hevengiyle, sıralanmış göz göz çanak olmuş, tas olmuştur. Bir yudum güzellik bin bir bade oluşmuştur. Sıralanmış tepeler, dağlar; yollarıyla kaş, gölü ve barajıyla göz olmuştur ruhlara bedenlere, anılar dolmuştur zihinlere kalplere…. Damla damla bal, renk renk çiçek olmuştur arılara, bahçe olmuş örtmüştür bülbüller. Baykuşlara yer yoktur bu güzelim bağlarda. Gündüzleri karatavuklar, sarı kuşlar, sakalar, geceleri Yusuf kuşları şenlendirir Hatun Kadın’ın bağlarını. “Orada bir bağ vardır o bağ bizim bağımız” dememiş bazen gelip görmüş, bazen de görmezlikten gelmiş Hatun Kadın’ın oğullarıyla gelinleriyle bağlarını. Gün olup devran dönmüş ve bu güzelim topraklarda bağlarının güzelliğinin ve bereketinin farkına varan Bekir Bey ve kardeşleri çatışmışlar. Efsane olmuş, türkü olmuşlar. Nihayet bir gün karar vermişler anlaşmaya, paylaşmışlar bağları parça parça. Memuriyet hayatından sıkılan Bekir gelip yerleşmiş topraklara. Bundan böyle civarda herkes onu Bekir Ağa bellemiş ve topraklarında çalışmaya başlamış. Gelin kavağı derler bir yer varmış Bekir Ağa’nın topraklarının yamacında. Genç kızlar gelip adak adarlarmış orada. Bir gün Ağa dolaşırken topraklarda… Kıratın üzerinde kara çarşaflar içinde bir çift göz görmüş Gelin kavağında. Atın üstünde dört nala koşan bir çift göz. Takılı kalmış Bekir Ağa’nın gözleri, sanki bir taş gelip oturmuş yüreğine, mühürlenmiş gözleri kara çarşaflının gözlerine. Kara çarşaflı kır at gelip kırmızı bir mendil bağlamış ağaca. Görmemiş bile Ağa’yı… O gün bu gün Bekir Ağa, Gelin kavağının çevresinden ayrılmaz olmuş, bir kez daha göreyim diye o da adaklar adamış, kara çarşaflı kır atın kırmızı mendilini alıp göğsünün üzerine koymuş.
Aradan akıp giden zamanla birlikte Bekir Ağa’da akıp gidiyormuş bilinmezliğe. O günlerde bir söylenti başlamış civar köylerde. Gölhisar yöresinden olduğu bilinir de hangi köyden olduğu bilinmez bir Sultan Kız varmış. Yüz elli yıl öncesinden namı duyulmuş Sultan Kızın. Çok kişiler istemiş, varmamış Sultan Kız. Sultan Kız babası öldüğü günden beri anasıyla yalnız yaşamaktaymış, fakirlik Sultan Kızın git gide belini bükmüş. Bu nedenle onun bu durumundan istifade etmek isteyen karabasanlar sarmış Sultan Kızın çevresini. Bekir Ağa, kara çarşaflı kır atı bulamadığı için hırsından kendini dağlara taşlara vurmuş ve bütün insani duygularını kaybetmiş. Toprağında çalışanlara kötü muamele etmiş, özellikle kadınları ve genç kızları elindeki kırbacıyla bütün gün çalıştırmış. Ondaki bu değişikliği gören yakınları buna bir türlü anlam verememiş. Günler Bekir Ağa’nın ruhunu cinlerin çarptığı, Sultan Kızın kapısının her gün taşlandığı haberiyle akıp gitmiş…
Ağa’nın topraklarında kadınların çalıştığını duyan Sultan Kız bir gün kır atına binip soluğu Gesi bağlarında almış. Yanaşmalar Sultan Kızı, Bekir Ağa’nın yanına çıkarmış çıkarmış ama, kızı kovacağından eminmişler. Kara çarşafların ardındaki bir çift gözü tanıyan Bekir Ağa o dakika bir masalın içinde kaybolmuş. Kızın su gibi akıp giden sesinin içinde kaybolmuş. Artık Bekir Ağa için bu bağlarda güneş başka doğmuş, ay başka batmış, bağların dört bir yanına, iğdeler koku salmış şaşırtmış milleti, asmalar bir başka kokmuş sarhoş etmiş kafaları, derman olmuş nice dertlere. Hele Bekir Ağa kuş olup uçmuş göklere. Elindeki kamçı düşmüş yerlere. Herkese iyilik eyleyip murat kazanmış, yüreği şenlenmiş, yere göğe sığmaz olmuş. Elinden gelse Sultan kızı çalıştırmayacak, kendisi çalışacakmış onun yerine. Erciyes kol uzatmış merhaba demiş, bağın dört bir yanından sular fışkırmış, bir cennet olmuş Ağa’nın bağları. Sultan Kız da etkilenmiş, Ağa’nın şen yüreğinden, sıcaklığından, lakin yanaşmamış ona bir türlü. Bir çift kelime konuşmamış, fakat gözleri anlatıyormuş onun yerine. Arada bir uçurum varmış, bir adım atsa içine düşecekmiş. Bir gün bu topraklarda daha fazla çalışamayacağını anlamış ve kır atına binip bilinmeyen diyarlara gitmeye karar vermiş. Bekir Ağa, yüzünü bir defa bile görmediği Sultan Kızın sadece bir çift gözüne vurgunmuş. Sultan Kız kararını uygulamakta gecikmemiş, bir gece ansızın kaybolmuş. Haberi duyanlar arkasından bir sürü efsane uydurmuş. Bekir Ağa ne yapacağını bilememiş, Sultan kızın gidişiyle topraklar adeta damar damar çatlamış, tıpkı Ağa’nın yüreği gibi. Derdini kimselere anlatamayan Bekir Ağa, mum gibi erimiş akmış, ama sesini duyuracak kimse bulamamış. Bağlarda asmalar kurumuş, suların canı çekilmiş, Sultan Kız ise gece gündüz yollardaymış, nereye gittiğini, ne yapacağını bilmiyormuş. Allah’a yalvarmış, ne yakınında ne uzağında olayım demiş. Allah onun bu dileğini kabul etmiş. Sultan Kız o anda buhar olup uçmuş. Gözlerini açtığında bir karanlığın ortasındaymış, öyle sıcak bir karanlıkmış ki adeta içini ısıtıyormuş. Ağa, uykusunun tam ortasında hışımla uyanmış, sanki biri gelip yüreğinin üstüne oturmuş. Gözlerini açmak istemiş açamamış, korkmuş, ürkmüş. Telaşla aynanın karşısına geçmiş, yavaş yavaş açmış gözlerini. İnanamamış, hayal sanmış, defalarca açıp kapamış gözlerini. Sultan Kız gözlerindeymiş. Gözlerinin siyahlığının yerini onun kara çarşaflı yüzü ve bir çift kahve rengi gözü almış. Aynanın karşısında hem kendisini hem kaçtığı adamı gören Sultan Kız da neye uğradığını şaşırmış. Sabaha kadar sürmüş gözlerin inanamayışı. Sabah ağaya kahvaltı getiren yanaşma, ağanın gözlerinde Sultan Kızı görünce tepsiyi elinden düşürmüş, bağırarak koşmuş bağlara: “Ağa Sultan Kızı kaçırmış, Ağa Sultan Kızı gözlerine hapsetmiş!”
Günlerce söylenmiş Bekir Ağa’nın gözlerinin içindeki Sultan Kız, hatta inanmayanlar taaaa civar köylerden bakmaya gelmişler. Gözlerine kadın giren adam olarak kalmış Ağa’nın adı. Kimi cinler, kimi periler çarptı demiş. Kimse bilmemiş neyin çarptığını, adını koyamamış. Bir gün bir bilgin gelmiş uzaklardan. Bakmış ağanın gözlerine. Ne cin ne peri demiş, aşk koymuş adını. O gün bu gündür gözlerinin içinde birbirini görenler ise aşık unvanı kazanmış. Gökten üç elma düşmüş, ikisi bu masalı yazanının sonuncusu bu masalı ilk kez okuma şerefine erişenin başına.
YORUMLAR
yazınızı okurken içim burkuldu. gerçekten bu kadar içten hissederek yazmak özel olsa gerek. bu yazıyı yazan kadar yazdıran kişiyi de tebrik etmek isterim. günümüz de bu kadar güzel duyguları içten paylaşabilen insanların olması, sevginin hala varolduğunun göstergesidir. her insanın böyle bir canının içi olması gerek bence......
Sayın Asia, şayet bunu bir erkek için yazdıysanız sizi tebrik ederim. Gözlerinizde eğer o erkek varsa onun yerinde olmak isteyen binlerce erkek olduğunu da ilave etmek isterim. Masalın son bölümünde içim titredi, böyle bir sevgiyi dile getirmek hele sadece gözlerle müthiş ve inanın ben de kendimi başkalarının gözünde görmeyi arzuladım. Aşk budur işte... İnşallah aşkınızı aşkla yaşıyorsunuzdur... Tebrikler
Ne güzel bir masal...Efsane sanki.Aşk gözlerde.Birbirini gören gözlerde.Hayal gücünüzün güzelliğine,bir de yazınızın akıcılığı,içeriğinin derinliği eklenince...
Elmamı aldım ,gidiyorum.Şerefti,onurdu ,gerçekten masalınızı okumak.İlk kez okumamışım.Eyvah...Olsun elma başımda.Herkes kadar...Sevgilerim kucak dolusu.Tebriklerimle.
,