- 2819 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bir zamanlar benim sevgilimdin
Bir zamanlar benim sevgilimdin
“Bir zamanlar benim sevgilimdin.
Yanımdayken bile hasretimdin.
Şimdi başka bir aşk buldun.
Mutluluk senin olsun.”
Böyle sesleniyor sevgiliye Orhan baba. Yine Elazığ’da yine misafirhanedeyim. Pazar gün sabah gelir gelmez yerleştim misafirhaneye. Yine her zamanki gibi üç kişilik odalardan birisindeyim. Görevli önce yer yok dedi fakat sonradan, “gelmişsin madem yerleştirelim bir yere” dedi. Görevlinin lütfuyla bomboş odaya yerleştim. Üç dört saatlik bir uykuyla yol yorgunluğunu az da olsa üzerimden atınca midemden gelen o eşsiz çığlığa kulak vererek çarşıda her zaman gittiğim lokantada buldum kendimi.
Bizim oralarda bir laf vardır; “yörüğün karnı doydu mu gözü yolda olur” derler. O sözün bilinç altımdaki etkisinden midir, yoksa bu şehri bir türlü sevemeyişimden midir bilemiyorum ama hemen Antalya’ya dönüş biletimi almaya koşturdum. Sınavım Salı günü 9:15te başlıyordu. İlk otobüs 13:00te hareket ediyordu. Hemen o otobüsten biletimi aldım. Sınav biter bitmez bu şehirden uzaklaşmak istiyordum.
Bileti almanın huzuruyla misafirhaneye geldim. Odaya çıkıp ders çalışmaya başladım. Akşam oluverdi. Midem ve bilumum sindirim sistemim kazan kaldırmak üzereyken onları rahatlatan hamleyi gerçekleştirdim. Soluğu her zamanki lokantada aldım. Üniversiteden arkadaşlarda oradaydılar. Biraz sohbetin ardından yine kaldığım yere döndüm.
Biraz daha ders çalıştım fakat sessiz ortam beni rahatsız etti. Mp3 player’i açıp bir şeyler dinlemek istedim fakat onu da yolda gelirken kullandığım için bataryası bitmişti. Üstelik cihaz bilgisayarın usb portundan şarj oluyordu. Adaptörü yanıma almadığım için illaki bir bilgisayar bulmalıydım. Yakınlarda bir internet kafe olduğunu öğrendim. Yaklaşık dört yüz metre kadar ileride, neredeyse dökülmek üzere makinelerle kurulmuş bir kafe buldum. Benim için usb portunun çalışması yeterliydi. Yarım saat taktım. Saat 10:30 olmuştu. “Kapatıyoruz abi” gibi bir ses geldi. Henüz o makine bir sayfa bile açamamıştı ama benim için önemi de yoktu. Mp3 player yarım saat kadar şarj olmuştu. Yeterli olduğunu düşünerek hemen misafirhaneye döndüm. Müziği açtıktan yaklaşık 15dk kadar sonra şarj bitiverdi.
Yine sessizlik oldu. Bende uyumaya karar verdim. Tabi bu arada saat ilerlemiş ve 1:30 olmuştu. Her zamanki gibi binlerce düşünce ve hayaller arasında daldan dala atlarken kendimden geçmişim. Sabah düşündüğümden iki saat kadar erken, güneşle beraber uyandım. Fakat yataktan çıkmak istemiyordum. Kalkıp ders çalışmam gerekiyordu. Biraz ders çalışmak için mücadele verdim fakat yine midemden gelen ses daha ağır bastı ve çarşıya gitmeye karar verdim. Zaten yapmam gereken işlerde vardı. Öğrenci işlerine uğrayıp öğrenci belgesi almalıydım. Bende öyle yaptım. Önce öğrenci işlerine sonra lokantaya gittim. Lokantaya 9:30da girince şef garson “ooo abi erkenciyiz bugün” diyerek tatlı bir tebessümle karşıladı.
Lokantadan çıkınca aldığım besinin etkisiyle mi bilemiyorum çarşıda işyeri olan bir arkadaşım geliverdi. Bir yazılım şirketinde çalışıyordu ve elinin altında bir sürü bilgisayar vardı. Mp3 playerimi ona bırakıp şarj etmesini isteyebilirdim. Üstelik işyeri de yolumun üstündeydi. Doğruca ona gittim. Selamlaşmanın hemen ardından mp3 playeri bilgisayarının usb portuna takıverdim. Sonra durumu anlattım. Biraz sohbetten sonra akşam görüşmek üzere yanından ayrıldım. Tam geri dönmüştüm ki bankada yapmam gereken işler olduğu aklıma geldi.
Banka tarafından işlem tutarı adı altında öğrenci hesabımdan bir miktar para kesilmişti. Doğruca bankaya gittim. İçeri girdikten yaklaşık 10-15dk kadar sonra sıra bana gelmişti. İlgili banka görevlisi bayana durumu anlattım. Alaycı bir tavırla “yaşınızdan dolayı kesilmiştir, paranızı geri ödemeyiz” diyince anlaşma metnini istedim. İçeri gidip amiriyle biraz konuştuktan sonra geri geldi ve tam arkasında duran anlaşma metinlerinden bir tanesini bana uzattı. İlgili maddeye göre öğrenci olanlardan 12-26(26 dahil) yaşındakilerden kesinti yapılamıyordu. Benim bu şartlara uyduğumu, paranın geri ödenmesi gerektiğini belirttim. Görevli benim 27 yaşında olduğumu söyleyince doğum tarihime bir daha bakmasını istedim. Çünkü 11 haziranda 27 yaşına girecektim. Henüz 26 yaşındaydım. Bunun üzerine dilekçe yazmamı söyledi ve yine alaycı tavrıyla “boşuna itiraz ediyorsun alamazsın o parayı” dedi. Dilekçeyi yazdım ve ne zaman yanıtını alacağımı sordum. “Belli olmaz. En geç bir hafta içinde eğer hesabında para görürsen dilekçe kabul olmuş demektir” dedi ve güldü. Bu tavrı beni sinir etti. Normalde 25-30 lira için uğraşmasam bile bankadaki görevlinin tavırlarından dolayı uğraşmaya karar verdim. Oradan ayrılırken aklımdaki tek düşünce parayı alamazsam mahkemeye başvurmaktı.
Sinirli bir şekilde misafirhaneye dönerken yolda bir şeyler atıştırdım. Misafirhaneye gelip biraz daha ders çalıştım. Saat beşi gösteriyordu. Mp3 playeri bıraktığım arkadaş işten saat 18:00da çıkacaktı. 5:30da arkadaşın yanına gittim. Biraz muhabbetin ardından oradan ayrılıp lokantanın yolunu tuttum. Her zamanki gibi yemeği yiyip misafirhaneye döndüm. Misafirhaneye girdiğimde televizyondaki görüntü dikkatimi çekti. Haberler vardı ve bir hücre evi baskınından bahsediyordu. Pek televizyon izlememe rağmen bu haber dikkatimi çekti ve oturup izlemeye başladım. Baskında bir polis amiri ve bir genç şehit olmuştu. Sanki bir güç günümü zehir etmeye çalışıyordu. Yan taraftaki lokalden bir çay alıp içmeyi düşündüm. Ne yazık ki orası da tıka basa doluydu. Çay alamayacağımı öğrenince moralim iyice bozuldu. Yine misafirhanede kalan iki arkadaş yemek yemeye çıkacaklardı. Beni de davet ettiler. Islarla çay ısmarlamak istediler. Neyse ki iyi bir şeyler oluyordu. Daveti kabul ettim ve onlarla çıkıp çay içip geriye döndüm.
Odaya çıkıp ders çalışmaya başladım. Bir saat kadar çalışmıştım. Saat 10:30u gösteriyordu ki odaya görevliyle bir genç geldi. Genç üç kişilik odaya ikinci arkadaş olarak kalmaya gelmişti. Genç hemen uyumak istedi ama ışıktan rahatsız oluyordu. Saat 12:00ye kadar ders çalışmak istediğimi söyledim. Nasıl çözeceğimizi düşünürken genç “ben görevliyle bir görüşeyim” diyerek aşağıya indi. Görevlinin diğer üç boş odadan birini açacağını düşünürken aklıma annemleri aramadığım geldi. Elazığ’a geldiğimi henüz onlara söylememiştim. Hemen telefona sarıldım ve beş dakika kadar pencere önünde annemle konuştum ve ders çalışmaya devam etmek istedim. 5-10 dakika uğraşmama rağmen hiçbir şey anlamıyordum.
Konsantrasyonum iyice dağılmıştı. 10-15dk kadar aşağı inip televizyon izlemeye ve oradakilerle sohbet etmeye karar verdim. Böylece stresimi daha rahat atar ve yeniden ders çalışabilirdim. Aşağı inip tam oturmuştum ki kapı açıldı ve görevli girdi. Bana dönüp “hem ders çalışacağım diyorsun, hem yukarda telefonla konuşuyorsun, hem de gelmiş burada oturuyorsun. Senin yüzünden adamı gönderdim” diye çıkıştı. Ben de sakin bir şekilde telefondakinin annem olduğunu, 5dk konuştuğumu, ders çalışmaya biraz ara verdiğimi tekrar çıkıp devam edeceğimi söyledim fakat moralim sıfır olmuştu. Yinede elimden geldiğince sakin olmaya çalıştım. Azarlayıcı tavrını ona yedirmek vardı fakat bana yakışmaz diye düşündüm. Gün boyunca yaşadıklarımı düşününce bunun benim için bir imtihan olduğuna karar verdim. Oradakilerle biraz sohbetin ardından yukarı çıktım. Tam ders çalışmaya başlamıştım ki kapı açıldı ve yine görevli geldi. “Arkadaşım burası ders çalışma yeri değil” dedi ve ekledi “yarın çıkıyorsun”. Zaten ertesi gün çıkacaktım. Onun için çok önemsemedim. Sakin bir şekilde “Tamam yarın çıkacağım” dedim. Sakinliğim onu daha da kızdırdı ve söylenerek çekti gitti. Konsantrasyonum tamamen bozuldu.
Tüm çabalarıma rağmen ders çalışamıyordum. Arkadaşlara mesaj attım. Sabah erkenden okula gelmelerini ve bana anlatmalarını istedim. Tamam cevabı beni biraz rahatlattı. Şarj ettiğim mp3 playerle müzik dinleyip kendime gelmeye çalıştım. Biryandan da bir şeyler yazmak istedim. Çünkü bu stresi paylaşabilecek bir kalem bir de kağıt vardı ve mp3 playerin radyosunda Orhan Baba çalıyordu.
“Bir zamanlar benim sevgilimdin.”