- 787 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hacı Süleyman Efendinin ‘Ahiliği’!
Ne zamandır el atamadığım rafları kolaçan ederken gözüme ilişen Sadi Borak’ın “-Atatürkçü ve toplumcu örnek bir din adamı- Hacı Süleyman Efendi” adlı araştırmasını incelemeye koyuldum. Dönemin toplumsal yapısını ve o günün koşullarını ele aldığımızda sarıklı hocalar tayfasından böyle bir zatın düşünce merhalesi günümüz aydın alayına taş çıkartacak -buda laf mı- hatta parmak ısırtacak kadar ileride.
Bu naçizane ve cimcime kitapta III. Murat zamanının İstanbul’unda uzay sırlarını öğrenmeye yeltenmek küstahlığı gerekçesiyle Takiyüddin Efendiye saldırıp rasathaneyi yıktıran yobaz Kadı zadelerden Şeyhülislam Ahmet Şemseddin’den tutun da ‘Frenk işi’ haritaları -Damat Sait Paşanın sözleriyle telaşlanan- Vehbi Mollanın helâ çukurlarına attırmasına kadar tarihin yüz karası hadiseleri bulmak mümkün.
Duyun-i Umumiye, bütün gelir kaynaklarına el atmış ahtapotun, vantuzlarıyla ülkenin kanını çektiği miatta; Arapça, Farsça’nın yanında kurtuluş yolu olarak gördüğü batı ilerleyişini kavrayabilmek için Fransızca da öğrenen Süleyman Efendi; Atatürk’ün “mefkûre arkadaşım” olarak onurlandırdığı tek din adamıdır. İzmir mebusuyken kürsüden haykırıyor: “Bugün köylerde ufak ufak okul yapmak şehirlerde büyük büyük cami yapmaktan daha hayırlıdır... Bir hükümette en büyük hizmeti yapanlar; debdebeli, geniş, muhteşem saraylarda gizlenen rezil şerirler ve köylülerin cehaletinden faydalanarak onları daima kahreden ve sömüren rezil ağalar değil, fakir kulübelerinde oturan o yüksek ruhlu köylülerdir.” Dikkat buyurunuz, Kurtuluş Savaşında da ülkeye çok hizmeti dokunmuş sarıklı bir din adamınındır bu sözler.
* * *
Tanzimat’ın ilanından sonra okullara getirilen karatahtayı ‘kâfir’ olarak niteleyen ve karatahtaları Mekke’ye gönderip ‘hacı’ ve ‘müslüman’ yaptıktan sonra mektebe sokan zihniyetin, bugün kadının başı açık namaz kılamayacağı savlarıyla salyalarını akıtması farklı mıdır? Namus ve şerefi saçta aramak, her insanın kendisi gibi düşündüğünü zanneden sapık ruhlu mahlûklara özgüdür. Aradan çağlar geçmesine rağmen Yunus Emre’lerin, Mevlana’ların ve hatta 800 yıl evvelin Hacı Bektaşi Veli’lerin (1) “Ararsan Mevla’yı kendinde ara / Kudüs’te, Mekke’de, Hacda değildir” mısralarını idrak edemeyen toplumda bu mevzuu sorgulamak boşa kürek sallamak olsa gerek.
Bir yanda padişaha eğilip eteğini öpmeyen tek mebus ve din adamı Hacı Süleyman Efendi, diğer tarafta ülkeyi gericiliğin karanlık uçurumuna sürükleyen ve bunun için sırtını ecnebi yardakçılarına dayamış Fettullah Gülen üçkâğıtçısına yaltaklanan ve yurtdışındaki Türk okullarının üç kalemşorları -ki ‘Fukuhan’dan (İslam Hukuku) müderristirler (parafesör) şüphesiz!- kıyaslayabilir misiniz? Bunlar peşinde Yunan neferleri, boynunda Yunan bayrağı olan ‘katmerli hain’ Ezineli Mustafa Asım Hocanın günümüzün değişen muhitinde eli kalem tutan halleri değil midirler?
Atatürk’ün şu sözünü -ısrarla- yinelemekte yarar var: “Bu millet yüzyıllardan beri gericilerin, cahillerin, dalkavukların, çıkarcıların, serserilerin sözlerine inanmak saflığını gösterdiği içindir ki; bugün çamurdan ve sazdan isaret izbelerde oturmaya mahkûm, çıplak ayaklarıyla ve çıplak vücutlarıyla, çamurların, karların ve yağmurların aman vermez şamarları altında yeniden aklını başına toplamak zorunda kalmıştır.” (Atatürk’ün sözü, a.g.e., sf. 22)
Kendilerine ithamımız yaraya tuz basmak misali olunca bizi ‘hoşgörüsüz’ olarak niteleyenler; hoşgörü ve demokrasi kisvesiyle memleketin dört bir yanında teşkilatlanmakta, müritlerini yetiştirmekte ve bunu cumhuriyetin temellerini dinamitlemek yolunda toplumun dini duygularını okşayarak, din simsarlığı yaparak gerçekleştirmektedirler. Toplumun kambur sırtına vurdukları yeşil eğerin, bir gün geleceğin aydınlığında gözü açılan bilinçli insanlarca onların suratına tokat gibi fırlatılacağına olan inancım katîdir. Hülasa, geçmişte o dönemin normal karşılanan hadiselerine bugün gülen bizler, yarın bu ‘avarelerin ahvallerine’ -çocuklarımız- nefretle paylayacakları zaman umarım ‘tartıştıklarımızdan’ utanç duymaya yetecek mecali buluruz.
Raşit Nadir
[email protected]
(1) Hararet nardadır sac’da değildir,
Keramet baştadır, tac’da değildir,
Her ne arasan kendinde ara,
Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir.
Eğer bir Mümin kalbin kırarsan,
Hak’ka eylediğin secde değildir...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.