- 2087 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gazi Usanmaz / ARDAHAN ÖYKÜLERİ 47 (kitap 29)
Akşamüstü henüz kararmağa koyuldu. Babam elinde file içeri girdi. Kanatlı kapının sağından addımını attı. Eşiğin önündeki küçük; ayakkablar çıkarmağa yarayan sahanda dikildi. Annem elinden fileyi aldı. Çıkardığı ilk ekmekler oldu. Babama annem sabahtan söylemişti: Ekmeği " Güven" Fırından al!" diye.
" Ekmeği Güven Fırından al. Kokusu ta buraya geliyor. Rusya’dan gelmiş bu fırıncılar. Orada da menşurmuş bunlar."
Özcan Uygur’un fırını o zaman da fırındı. Güven Fırını; Sovyetlerden göçerek gelen soyadları" Güven" olan iki kardeş çalıştırdı bir müddet fırını. Sonra adet olduğu üzre " Basıp Gittiler.."
Ardahan’a her konan bir gün uçup gitti!..
Öyle turşu kurardılar ki yemekle doyamazdın. Kokusunu şart olsun, fırının önünden geçerken alırdık. 1950 yılları Sovyetlerin kısmen izin verdikleri... göç etmek imkanından faydalanarak Batum’dan Ardahan’a gelmiştiler. Hangisinin oğludur bilmem ama birinin oğlu; Lütfi Abiyle Gebze’de komşuluk ettim. Almanya’da oturuyor. Lütfü Abi her yıl üç-beş gün gelip kalıyor; Gebze’ye. Bir defa neskafe içmeğe davet etti bizi... gittik. Ardahan’ı anlatıp, durdu. Sürekli Yaylacığı sordu. Bizim köydür dedim.
- Ola, Baloş Azeri vardı. Bilir misin?
- Dayımdır, dedim. Duymadı.
- Ola Aslan Azeri vardı. Bilir misin?..
Ne desem duymadı. O ve Ardahan bir boyuta girip hemhal olmaktadır diye yordum...
İnsan yerine, yurduna ve yuvasına ne kadar bağlı bir canlıymış!
Akşamın Ardahandaki hali... eski halini düşünebiliyor musunuz? Karanlık çökmeğe başladı mı, sofralar kurulurdu.
İnsanlar; ağızlarının tadını bilir. Sofra kurulur sözü bir anlatı simgesi olarak o akşam yenen içen ve halvetin içini yeterli bir kifayette aktarabilmese diye düşünürüm.
Peşhunlara akşam yemeğe oturuldu. Ardahan "aş-etmek yemekte... Ardahan’ı çalsalar kimsenin haberi olmaz" Kimse çalmaz ki; insanlar rahat ve kendi kendilerinde.
Ocak önlerinde küçük büyük peşhunlarda haşıl yeniliyor.
Katmer yeniliyor.
Kartollu et yeniyor. Hoşaf eksik değildir. Tamas hoşafı her sofrada vardı.
O akşam... o akşamlar... o akşamlar Ardahan’da..!
Annem yemek masasını kurdu. Aralığın lambası kısıktı; kör aydınlatırdı. Sedirin önüne masayı çekerdi annem. Masa muşamba seriliydi. Muşambanın üstü resimle bezeliydi. Gözümüzü alamazdık. Görsellik ve lezzet bir aradaydı. Yemekte hangel var. Gazocağı da ki tencereden hangeli su’dan çıkarıp siniye döküyor annem.
Biz yiyoruz: Anık yağını en son siniye yayınca annem. Hep birlikte hangeli yemeğe başladık. En önce sofradan hangelin sıcak buğusu kalktı. Ben ve kardeşim Zafer Güven Fırının ekmeği ile; yağ ve yoğurt anığını sıyırdık. Bu sos hangelin son safhasıdır. Tad-ı damağı budur.
Sofradan kalkıyoruz. Babam her zaman ki ihtiyatiyle öbür sedire sırt üstü uzandı. Askerde doktorun verdiği bir salık üzerine onu hala uygulardı. Biz de bekliyoruz ki önce babam kahveye çıkacak sonra annem oturmağa Pamuk Nenegile gideceğiz. Pamuk Nenegilde karyolanın üstüne çıkıp karyoladan sekiye atlayacağız.
Çay içecekler... Bize ise süt verecek Pamuk Nene. Ardahan’ın nahırına üç- dört ineği vardı; Sofi Dayı katmıştı!
Babam istirahatteyken anneme:
- Güller! Yeni yaptığımız küçük evi kiraya verdim.
- Kime?
- Çalabaş’lı Gazi Ağa’nın öğrenci çocuklarına. Annem de tanıyor ki babamı teyiden:
- Onlar değerli insanlardır, iyi etmişsin. Varidatlı insanlardır.
Annem babama babasından duyduğu ile " Gazi Ağa’yı " tanıdığını söylüyor. Söz daha çok okumağa verdiği değerden dolayı, Gazi Ağa’ya övgü üzerinde dolaşıyor. Ben, beş ve ya altı yaşımdayım. Lafların bu tesiratıyla kiracıları merak ediyorum.
Okumak ne?
Görgü ne?
Bu öğrenciler kim?
Eğitim ne?
Akşamın güzelliği devam ediyor. Babam ayakkabısını bağladı. Eşiğin dışına çıkarken eline bir sopa aldı. Köpeklerden sakınmak için; akşamları herkesin ellerinde bir sopa olurdu. Ses ve stresin olmadığı akşam güzelliğine: Egzotik bir güzellik yakıştırması yapabiliriz gibime geliyor. Yabansılığın masum olgunluğu idi bizi hala anlatmaklarda; etkisi ile büyüleyip duran şey. Egzotik güzel eski gecelerini yaşadığımız görkemli şehir Ardahan. Görkemli güzellik yabanıllık yani egzotik!
Egzotizm; mahrumiyetin sıkıntısızlığı değil mi? Allasen!
Üç göz, küçümen iç içe açılan odalardan oluşan evde bir yıl kadar kaldılar. İlhan Abi, Asım Abi ve Necibe Abla. İlhan Abi’nin bir fotoğrafı var biz de. Yaşını veya okulunu, sınıfını kestireceğim: Orta bir yani altıncı sınıf. Ben de varım fotoğrafta. İlhan Abi bir taşın başına ayağını muzaffer bir Romalı gibi koymuş: " Geldim, gördüm, yendim." diyen bir eda ile poz vermiş. Asım Abi ondan iki sınıf üsteydi. Asım Abi; daha çok yolunda ilerleyen ve açıklayıp, uygulayan tip adamlardan değil de, uygulayıp açıklayan bir hasiyetteydi. Necibe Abla, İlhanın ablasıydı. Onlara o sezon bakacak ve ilgilenecekti. Necibe Abla okumayı seven biriydi. Gazetelerden okur, iş arasında kitapları incelerdi. İlk gazeteyi onlar da gördüm. Beş yaşımın ortasında, bana Günaydın Gazetesindeki, "Sanat Güneşi " fotoromanından yavaş yavaş okumayı söktürmüştüler. Ödüllendirme sistemi ile. Okudukça Asım Abi; bana şeker, kanfet verirdi. Okumak ne ki? Bu büyünün içerisine beni sokmuştular. En önemlisi bu idi!
Necibe Abla İstanbuldaymış. İlhan Abi O.D.T.Ü’den mezun oldu. Şimdi başarılı bir işadamı. Asım Abi; Mülkiyeden mezun oldu. Gümrüklerde genel müdürlük yaptı; büyük bir başarıyla. Şimdi emekli ve işadamı. Ayrıca bacanaklar Asım ile İlhan Abi: Komşumuz Aynur Teyze’nin kızlarıyla evlendiler. Ganime Nene’nin torunları olurlar kendileri...Çalabaş’tan daha nice okumuş, yazmış kişiler... Bütün bir ülkeye yayılmış Usanmazlar ve Çalabaşlılar... Ardahanlıların göğsünü kabartan başarıların arkasında ki sima: Gazi Usanmaz’ın İdealleridir. Onu saygıyla anıyoruz.
YALÇINER YILMAZ
25/08/2009
ÇANAKKALE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.