- 425 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜNE AŞK-31
Aracın hareket etmesiyle birlikte Halil, heyecandan elleri titreyerek açtı mektubu. Yüzündeki ifade bir anda yumuşadı ama devamında derin düşüncelere dalmasına sebep oldu. Yanında, araba kullanmakta olan Mustafa’ nın da dikkatini çekmiş, ancak soru sormaması gerektiğini düşünerek sesini çıkarmadı. Araç, sağlık ocağının önüne geldiğinde, komutanlarının dışarı çıkmasını beklemeye başladılar.
Biraz sonra, Ahmet Astsubay önde, Meliha Hemşire arkada, dış kapının önüne çıkmışlardı. Vedalaşarak ayrıldı Ahmet Astsubay. Aracın yanına geldiğinde, Halil’ in açtığı kapıdan araca binerek hareket ettiler. Yolda Ahmet Astsubay, Halil’e
“Halil, aldın mı mektubu ? “
“Aldım komutanım. “
“Peki durum nasıl ? “
“Komutanım, Gülistan annesine anlatmış durumu. O da “ istesin, ben yardım edeceğim size “ demiş. Şimdi ne olacak komutanım. Askerliğim bitseydi. Hiçbir problem kalmayacaktı. Ama daha bir aya yakın bir zamanım var. Ailem de ilgilenmedi. “
“Neyse! Sen fazla düşünme bunları bir hal çaresi bulunur elbette. Mektubu alırken dikkatli oldun değil mi ? “
“Dikkat ettim komutanım. Kimseler yoktu ortada. Sağ olun komutanım. Allah yardımcımız olsun. “
Halil’ e belli etmemişti ama içinde bulundukları durum çok ta iç açıcı gözükmüyordu. Üstelik Halil’ in ailesi tasvip etmemiş olmalıydı. Bir an için Ökkeş Bey ile konuşup, kızını ondan istesem diye düşündü fakat hemen vazgeçti. "Bu kadar hızlı olmaz. Üstelik ailesinden biri değilim. Ancak onların yanında referans mahiyetinde gidebilirim" dedi içinden.
“Halil, sen aileni bir daha ara. Durumu anlat. Onlar da gelebiliyorlarsa gelsinler. Ona göre isteriz. Tamam mı ? “
“Teşekkürler komutanım. İnşallah gelirler. “
“İnşallah”
Karakola geldiklerinde, hızlıca karakol komutanın yanına girdi. İçeriye girdiğinde komutan, telefon ile görüşüyordu. Ahmet Astsubayı karşısında görünce, eliyle “ Otur” İşareti yaparak, konuşmasına devam etti. Konuşma bittikten sonra,
“Ahmet Astsubay’ ım ! Az önce Emniyet Müdürlüğünden aradılar. Hani şu mesele vardı ya. Hamza’ nın itirafçısı olduğu mesele. Narkotik, bilgileri değerlendirmiş, şimdi buraya geliyorlar ve beraber baskın yapacağız. Önemli bağlantı noktalarını bulmuşlar. Sen hazır ol.! Bugün, bu iş bitecek. “
Bu güzel haber onu sevindirmeye yetip artmıştı. Yorulmuş olmasına rağmen, bu gelişme ile tüm yorgunluğu ortadan kalkmıştı. Kaç gündür haber bekliyor fakat bir türlü gelmiyordu. Bir iki defa aramasına rağmen, kendisine net bir cevap verilmemişti. Bu işi çözümlemek, sonucuna bağlamaktı en büyük dileği. Uyuşturucunun insanları ne hale getirdiğini ve çok genci ölüme götürdüğünü bildiğinden, bu işi ticaret haline getirenlerin cezalandırılmasını istiyordu.
“Emredersiniz komutanım. Ben de kaç gündür bekliyorum bu haberi. Hemen hazırlanıyorum efendim.”
Dedikten sonra odasına geçti. Bir kaç yeri telefonla aradıktan sonra beklemeye başladı.
Salim Ağa, neşeli bir şekilde telefonla görüşüyor, görüşmelerinde insanın içini gıcıklayan, o sinir bozucu kahkahasını atarken, bir taraftan da bıyığını buruyordu. Birkaç pürüzlü işini hallettikten sonra, daha yenice sinirleri yatışmıştı. Bir önceki sevkiyatı, sorunları hallettikten sonra tamamlamış, bu kez yapacağı sevkiyatta sorunlarla karşılaşmamak için gerekli önlemleri aldıktan sonra işin tamamlanacağı geceyi beklemeye başlamıştı.
Ağa, eğlenceyi ve gece âlemini seven birisiydi. Üç tane karısı ve onlardan sayılarını hatırında tutamadığı sayıda çocuğu vardı. Kadınları, erkeklerin etrafında pervane olan varlıklar olarak görür, hoşlandığı bir kadın olduğunda ise elde etmek için elinden geleni yapmaya çalışırdı. Onun bu özelliğini bilen insanlar, dikkatini çekmemeye çalışır ve ondan uzak durmaya çalışırlardı. Durumu nedeniyle, dikkat etmeye çalışıyor, etraftan anlaşılmaması için de gizli kapaklı yürütüyordu bu tür işlerini. Onun en çok hoşlandığı şey İstanbul’ a gittiğinde boğaza karşı bir lokantada kapatması olan Sibel ile hasretini gidermekti. Sıklıkla ayda bir gider, bu bazen duruma göre iki ayı da bulurdu. Ev tutmuş, içini döşemiş ve Sibel’ i tapusuna almış gibiydi.
Sibel, hırslarının kurbanı olmuştu. Güzelliğinin farkına varıp, lüks bir yaşam özlemiyle evinden, baba ocağından kaçmıştı. İstanbul’ u hayalini gerçekleştireceği bir yer olarak görmüş, herkesin bütün değerli şeyleri ayağının altına sereceğini düşünmüş olmalıydı ki, cahil cesareti göstererek , kurtlar sofrasına kendini atıvermişti.İstanbul’ a ilk geldiğinde yanına aldığı para kısa süre içinde eriyip gitmişti.Parasının olduğu zamanda tanıdığı bir erkeğe güvenmek istemiş, hayallerini gerçekleştirebilmek için zengin görünüşlü ve yakışıklı bir erkekle geceyi aynı evde geçirmiş, acı gerçeği ise sonraki günlerde kavrayabilmişti.Bir kadının namusu kirlendiğinde, toplum içinde hiçbir değerinin kalmadığını ancak o zaman öğrenecekti.
O yakışıklı, kızları tuzağına düşüren, sonra da pavyon ve genelevlere tıpkı bir mal gibi satabilen biri olduğunu anlamıştı ama her şey için çok geçti . Oysa şimdi anlıyordu. Ailesinin ve yaşadığı küçük kasabasının değerini. O, hep kendini podyumda boy gösteren mankenlerle kıyaslamış, magazin programlarının reklamı çağrıştıran o şaşalı hayatı sevimli göstermeleri sonucu,güzelliğiyle, o hayatı elde edebileceğini düşünmüştü. Bu uğurda, liseyi terk etmiş ve bu maceraya atılmıştı. İlk zamanlar, intiharı bile düşünmüş fakat yapamamıştı. Ailesinin yanına da dönemiyordu. Telefon ile saklı gizli aradığında da konuşmuyor, sadece seslerini dinledikten sonra kapatıyordu. Şimdi ise bu hayata alışmış, onun canı hiçbir şey için yanmaz olmuştu. Salim Ağa ile karşılaştıktan sonra da sadece bir kişiye ait olmuştu. İyi tarafı da buydu. Bazen içinden “ Keşke! Yaşadığım zaman dilimini, geriye alabilme imkânı olsa da yaptığım hataları silebilsem ve önceki yaşamıma dönebilseydim.” Diye geçirirdi.
Salim Ağa, ona çiçeğim diye hitap ederdi. Rahat bir yaşamı vardı. Sadece, Ağanın olmadığı zamanlarda kapıda onun bekleyen adamının dışında. O adamı gördükçe, kendini sanki hapishanede cezasını tamamlamaya çalışan, bir mahkûm gibi hissediyordu. Ama bu durumda bile şükrediyordu. Ağanın yanında olmadığı günler, en azından huzur içinde geçiyordu. Ağanın ziyaretlerinin bitmesini sabırsızlıkla bekliyor, o gittikten sonra, onun kalışındaki eziyet dolu anları hafızasından silebilmek için günlerce kendini uykuya mahkûm ediyordu. Ağayı elinden kaçırmamak için ise telefonda veya geldiğinde elinden gelen cilve ve nazı, yüzüne taktığı maskesiyle gerçekleştirmeye çalışıyordu.
İlk zamanlardaki gelme gitmeleri bu şekilde devam ederken, son zamanlarda Ağa ondan başka şeyler de istemeye başlamıştı. Adamlarıyla ona bir valiz gönderiyor ve valizin ulaştırılacağı adres ile birlikte yola düşüyordu Sibel. Valizde ne olduğunu sorduğunda ise Ağa’ nın gürleyen sesini duyuyor ve vazgeçiyordu sorularından. Soruları bırakmış, valizin içini açarak kendi yanıtlamaya kalkmıştı. Açtığında, daha önce bir arkadaşında gördüğü, o una benzeyen küçük paketler halindeki nesneleri gördü. Aklı başından gitmiş bir haldeydi. Salim Ağa, onu bilmeden kurye haline getirmişti. Eski haline getirerek, kapağı kapattı. Başka çaresi yoktu. Ya Ağanın istediği şeyleri yapacak, ya da sokaklardaki hayatına geri dönecekti. Bir an o maddenin nasıl bir şey olduğunu merak etti. Bir tanesini çıkararak, internette nasıl kullanıldığına dair bilgi aldıktan sonra denemeye karar verdi. Başı döndü ilk anda, arkasından kendini bulutların üzerinde mutlu bir şekilde dans ediyormuş hissi uyandı. Sonra da o rahatlıkla uyudu kaldı. Uyuşturucuyla ilk kez tanışmış ve muhabbetleri daha da devam edeceğe benziyordu.
Telefonu çaldığında, yenice uykudan uyanmış, uyku mahmurluğu ile ihtişamlı ve geniş yatağından kalkmamak için kendine naz yapıyordu. Komodinde duran son model cep telefonuna uzandı. Baktığında Salim Ağa olduğunu görünce, yüzünü ekşitti ve tüm sevimliliğini takınarak cevap verdi.
“ Alo! Sevgilim. Beni unuttuğunu düşünmeye başlamıştım artık. Hayrola ! Çiçeğini mi özledin yoksa ? “
“Çiçeğimi unutur muyum ben ? Çok özledim tabii. İşlerim bu aralar biraz fazla. O yüzden gelemedim yanına. Ama en yakın zamanda geleceğim. Sabret çiçeğim. Yalnız senden bir isteğim var. Yine bir valiz gelecek. Verdiğim adrese ulaştırırsın artık. Gelince de ödülünü sana takdim ederim. Artık bu pırlanta mı olur ? Yoksa Elmas mı olur ? Bilemem. “
Elmas ve pırlanta kelimelerini duyan Sibel, şuh bir kahkaha attı. Bu tür hediyeleri sevdiğini bildiği için Salim Ağa özellikle söylemişti. Kazandığı kirli paralarla aldığı bu hediyeler kum tanesi gibiydi nasılsa.
“Tamam sevgilim, sen merak etme. Ben hallederim. Ne zaman geliyor paket. “
“ Bu gece yola çıkacak. Öğlene doğru ulaşır sana. Dikkatli ol tamam mı çiçeğim. “
“Tamam sevgilim. Merak etme. Öptüm seni.”
Dedikten sonra telefonu kapattılar. Ağa, heyecanla odada geziniyor ve akşamın olmasını sabırsızlıkla bekliyordu. Öbür tarafta ise hazırlıklar yapılmış, narkotik şubesi elemanları ile koordineli bir çalışma başlamıştı. Sivil polisler, dikkat çekmeyecek şekilde, malın sevkiyatının yapılacağı bölgeyi gözlem altına almış ve suçüstü anını bekliyorlardı.
Gece karanlığının iyice bastırdığı anda, Ağa ve adamları kuryeyle buluşacakları bölgeye doğru ilerlediler. Kurye ise işinin ehli olmasına rağmen, huzursuzluk içinde bekliyordu onları. Kuryenin yanına yaklaşan Ağanın aracı, daha önce sözleştikleri gibi iki kez farlarını yakıp söndürdü ve yanına yaklaştı. Aracın kapılarını açan kurye, aracın içinden çıkartılan valizi araca yerleştirdiği sırada,
“ Polis ! Kımıldamayın. Ellerinizi havaya kaldırın “
Anonsu ile hepsi bir anda şaşırarak, ne yapacaklarını anlayamadılar. Salim Ağa, kısa bir şaşkınlıktan sonra kaçmak için teşebbüs ettiği anda karşısında polisleri ve Ahmet Astsubayı karşısında gördü.
YORUMLAR
Yazar kardeşim,Gençlerimizi inim inim inleten hiç acımadan tuzağına düşürüp yok eden uyuşturucu belasını işlemekle o kadar iyi yapmışsınız ki;işte bu sizin ne denli güçlü bir yazar olduğunuzu ortaya koyuyor.
Karanlık işlerle uğraşan karanlık güçler bence meydana çıkmalı ve kanunlar karşısında hesap vermeli derim.
Sizler böyle harikalar yarattıkça her bölümde ,bizler de yazdıklarınızın koliği olmaya devam edeceğiz.
Saygılarımla efendim...