- 615 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kimliğe Dört İşlem!
Memleketin dört bir yanına yazılmış; ‘bilhassa askeriyeye mahsus bölgelerde’ itinayla levhalarda, panolarda asılıdır; o, bir türlü anlayamadığımız Atatürk’ün -günümüz için çok mühim olan- sözü: “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına ‘Türk Milleti’ denir” ifadesi... Bu aşikâr anlatım anayasamızın 66. maddesinde ise “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” olarak geçer. Türkiye Cumhuriyeti değerlerinden değiştirilmesinin teklif dahi edilemediği anayasanın 3. maddesinde de izah edilmiştir zaten: “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.”
Buna açık istiare -veyahut eğretileme- edecek olursam; anlayana sivrisinek saz hesabı; sansar dünden razı değil midir aslandan arta kalan leşe? Uzun lafın kısası aslanın önüne yem atar gibi ülkeyi dış politikada -kozlar vererek- savunmasız bırakmıyor muyuz? İnsanın ağzından çıkanı kulağı duymaz mı? Yarın, öbür gün deseler “Ey, Türkiyeli Milleti! Bakın Türklük diye bir kavram yok, siz çokuluslu bir milletsiniz, pek tabi bölünebilirsiniz...” ne yaparız, bunu düşünüyor mu dersine çalışmaya niyeti olmayan sayın koltuk sevdalıları...
Ziya Gökalp’in öncülüğünü -fikir babalığını- yaptığı ve Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı sonrasında devletin ve devrimlerinin temellerini oluşturan Türkçülük diğer bir deyişle tek bir ulus yaratma uğraşının günümüzde türlü senaryolarla ne denli dejenere edildiğinin ayırdına varılamıyor mu? Bu yüzden pervam çoktur; Türkçülüğün saldırıya maruz kaldığı her an suspus oturan bizlerin yüzünü kızartmaya yetmez mi? Birkaç çapulcunun, Türkçülüğü “kafatası milliyetçiliğine” dayandırarak ayrılıkçılık yaratması; ülkeyi -içerden ve dışarıdan destekle- bölmeye uğraşması tesadüf müdür; yoksa ‘böl ve yönet’ kuramı mıdır? Gaye bellidir; parçalanmış bir topluma ekonomik olarak egemen olmak; çatışma halindeki bu bölgelerde savaş ekonomisinin uygulamasını sağlamak ve gerekli yatırım ve sanayileşmenin aksatılmasıyla üretimi engellemek; hulasa, bu bölgenin -gereken zerzevatı çıkarı için vahşi kapitalizmi kullanan batılı ülkelerden- ithal etmesini sağlamak...
Senelerce birçok yetkili “Güneydoğu sorununa”, “Kürt meselesi” olarak yaklaştı, söylemlerinde dile getirdi; dışardan ve içerden maşa olarak kullanılan bir grup ve yaratılan terör örgütü, bu bölgede her türlü yatırımı engelleyerek bölgenin gelişmesini tökezledi; bölgedeki toplum ekonomik olarak buhrana sürüklendi...
Ülkenin birbirine sıkı sıkıya bağlı olma ihtiyacı duyduğu şu dönemde yetkili bir ağızdan alt ve üst kimlik taleplerinin peyda olması düşündürücüdür; şaşırmamak lazım; nitekim bu zat daha evvelden ‘Türkiyeli’ olduğunu ileri sürmüştü. Alt-üst kimlik zırvasıyla Batı’nın ekmeğine sürülen yağ, “Türkiye bir mozaiktir” safsatası, çok geçmeden önümüze bir dayatma olarak gelecektir; o zaman ulusal birlikteliği “ümmete” dayandırmaya uğraşanlar, hıristiyan birliğine girmek için didinenler, şüphe olmasın Lozan’da belirtilenlerin dışında azınlıkları tanımış olarak boyun eğmeye dünden mutabıktırlar.
Esasen ayağı bir türlü çukurdan kurtulamayan memleketimde gelişen olaylar karşısında kahrolmak çözüm değildir; kaldı ki üzerine gidilmesi gereken o kadar sorun varken alakasız bir kimlik tartışması -tezahür eden bu ayrımcılık hastalığı- gündemi doldurmaktan ve insanımızı oyalamaktan öteye gitmez. Aklıma gelmişken, geçenlerde bir karikatür gördüm; öğretmen bir ilkokul talebesine dört işlemin ne olduğunu soruyor; ufaklığın yanıtı malum: “toplama, çıkarma, çarpma, akepe”... Buyurun bir de buradan yakın!..
Raşit Nadir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.