CAHİLİYYE'DE DİN KAVRAMI
Hz. Peygamber(s.a.v)’in,Hak Dinini yaymaya başlamasından önce din genelde hayatın bir çok bölüm veya yönlerinden sadece biri sayılırdı.Başka bir deyimle,din insanların dünyevi yaşantılarının küçük ve cüzi bir parçasıydı.Dini işler ve ibadetlerin amacı da bunları ahirette cezadan kurtulmak için bir ruhsat gibi kullanmaktı.Din,Tanrı ile kul arasında özel bir ilişki olarak kabul edilirdi.Ahirette kurtulanlar arasında iyi bir yere sahip olmak isteyenler,dünyada bütün dünyevi işlerden ellerini eteklerini çekerek kendilerini sadece dine adayabilirlerdi.Ama,ahirette yüksek makamlara talip olmayanlar ve sadece kurtuluşu amaçlayanlar dini özel bir faaliyet olarak sürdürebilirlerdi.Tanrının kendilerinden rahmetini esirgememesini ve dünya işlerinde kendilerine bereket vermesini isteyenler,yalnızca dini vecibelerini yerine getirmeleri yeterliydi.Bütün dünya işlerinin olduğu gibi devam etmesini istiyor ve sadece birkaç dini merasim ve ibadet yaparak Yaradan’ı memnun edeceklerini sanıyorlardı.Din ve dünya işlerinin tamamıyla ayrı olduğunu düşünüyorlardı.İnsanın kendi nefsi,kendi cinsleri ve çevresindeki bütün şeylerin,başka bir şey,Tanrı ile kul arasındadaki ilişkin de,başka bir şey olduğunu sanıyorlardı.
Cahiliyye de din kavramı buydu.Bu kavram üzerinde bir medeniyyet ve kültür bina edilemezdi elbette.Çünkü medeniyet ile kültür,insanın hayatını bütünüyle kapsayan kavramlardır.Bu bakımdan,insan hayatının sadece küçük bir parçası olan bir şey bütün hayatı etkileyemez,onun düzelmesi veya yönlendirilmesinde yardımcı olamazdı.Bu sebepten dolayıdır ki,dünyanın her yerinde ve har zaman din ile medeniyet ve kültür birbirinden ayrı kaldı.Din ile medeniyet birbirini hiç etkilemedi değil,ama bu etkileme birbirine zıt ve uyumsuz şeylerin bir araya geldikleri zaman oluşan kerşılıklı tesirden başka bir şey değildi.Bunun içindir ki,bu etkileme yararlı ve olumlu sonuçlar doğurmadı.Dinin,medeniyyet ve kültürü etkilediği zaman ruhbanlık,dünya nimetlerinden kaçış,dünya işlerinden nefret,dünyevi zevklerden feragat,insanlarla ilişkilerde bireysellik ve bencillik,kin,nefret ve tutuculuk gibi kötü sonuşlar ortaya çıktı.Yani,bu etki hiç de ilerlemeye ve gelişmeye uygun değildi.Tam aksine,maddi kalkınma ve refah yolunu tıkayan,insanların gelişmesini durduran bir engeldi.Diğer taraftan,tümüyle maddiyata ve insan nefsinin isteklerine bağımlılk esasına dayalı olan uygarlık ile kültür,dini etkilediği zaman;dini inançları bozmak ve dini düşünceleri yozlaştırmaktan başka bir şeye yaramadı.Maddeci medeniyet ve kültür,dine,nefsin bütün çirkinliklerini ve pisliklerini soktu.Medeniyet ve kültür ,dini alet ederek,nefsin arzu ettiği her türlü günah,fısk ve fücuru,dini kılıf ile insanlara sunmaya çalıştı.Böylece bu sapıklıklar vicdan rahatlığıyla kabul edilirdi.Bundan dolayıdır ki,bazı dinlerin ibadet ve törenlerinde,bizzat o dinlerde olanların bile normal yaşantılarında günah ve ahlaksızlık olarak nitelendirdikleri utanç verici şeyler yapılıyordu ve hala yapılıyor.
Din ile uygarlık arasındaki bu etkilenmeyi bir yana bırakıp durum muhasebesi yapacak olursak,dünyada her yerde medeniyet ve kültürün temelinin dinsizlik ve ahlaksızlık üzerine atıldığını görürüz.Din ve imanları sağlam olanlar ahiret işlerinde kendi kurtuluşlarını düşünerek dünya işlerinden ellerini eteklerini çekmişlerdi.Dünya işlerini de,dine fazla önem vermeyen ve ahireti düşünmeyen kimseler kendi kişisel düşünce ve sakat fikirlerine göre yürütmeye çalıştılar.İnsanlar ihtiyaç duyduklarında bazan Tanrılarını memnun etmek için bir takım dini ibadet ve ayinlerde yapıyorlardı.Din onlar açısından sadece özel bir konu ve haytlarının küçük bir parçası olduğu için gerektiğinde giyilen,gerekmediğinde çöpe atılan bir kıyafetti.İcabında,her türlü zulüm,baskı,ekonomik adeletsizlik,eşitsizlik ve her çeşit toplumsal dengesizlik ve ahlaksızlık bir kalkan gibi kullanılıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.