Keşif
Çıplak bir sonbaharın esir gölgesinde savurur iken etimi, kemikten: bir ruhun elverişiydi kısır hücrelerimi ehlileştiren. Utanca meydan okurken, yalınayak bir elvedayı mecburi çiğnemiştik ayak tabanlarımızda. Sen çok sonra çıkagelirken halsizliğime, meydan okumalarımın yoklaması çoktan alınmıştı, vahşi rütbelerce. Maddene usul usul yaklaşırken, parmak uçlarımın üstünde, çoktan yürümüştüm ruhunun sırat köprüsü kadar ince belinde. Bir ucundan bir ucuna salınırken umarsız bir genç gibi, çocukluğumdan kalma fütursuzca uydurduğum mutluluk oyunumu bulmuştum gözlerinde. Kirpiklerine yerleşmiş hüzün nihanelerine sokulup da, gözkapaklarımı kapadığım andaki karanlıkta görmüştüm seni. Düşlerimi ürkek bir çocuk gibi ranzamın altında saklıyordum. Herkes uyurken, yastığımın altına koyup, kimselerin ulaşamayacağı güvencesi ile. Bir acı bulutu düşse gözlerime, nefes diye varlığını doldururdum ciğerlerime. Ve o anda etim, kemiğim, derin almaya çalıştıüım nefeslerim olurdun. Ve ben yalınayak dolaşıyordum öyle densiz, öyle hoyrat gönül merdiveninde.