- 1464 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
KEP TÖRENİ
Liseden sonra bazı imkansızlıklar sebebiyle okuyamadım. Özel bir şirkette muhasebe yardımcısı olarak işe başladım. İşimi, arkadaşlarımı ve patronumu çok sevdim. İşimde mutluydum; işimde mutlu olmak beni daha bir gayretli kıldı, daha bir özveriyle çalıştım. Zaman içersinde işi iyice öğrenip muhasebe şefliğine kadar yükseldim. Bütün bu başarılarım benim okuma isteğimi azaltmadı. Daha bir coşkuyla istedim okumayı. Kimseye haber vermeden üniversite sınavına girdim. Pek ümitli olmasam da belki kazanırım diyordum. Çünkü liseyi bitireli on yıl olmuş, hiç dershaneye gitmemiştim. Özel derste almadım, sadece üniversiteye hazırlık test kitabı almıştım, işten eve gelince, hummalı bir şekilde ders çalıştım. Benim çalışmalarımdan ailemin haberi yoktu; onlar beni şirketten iş getirdi , evde çalışıyor sanıyorlardı.
Sınav günü gelip çattığında; çok heyecanlıydım. Sınava gireceğim okulun bahçesine gelince kendimi bir garip yolcu gibi hissettim.
Diğer öğrencilerin anneleri, yada babaları yanındaydı. Bazılarının hem anneleri hem de babaları yanındaydı.
Ben kimseye haber vermedim, kazanınca sürpriz olsun istiyordum.
Bütün heyecanıma rağmen sorulara makul ve mantıklı cevaplar verdim, takıldığım sorularda mantığımı kullandım. Bir zorlu sınavı da böylece atlatmış oldum. Şimdi heyecanla sınav sonucunu bekliyorum.
Acaba kazanır mıyım? Yada kazanırsam nasıl okurum, işimi bırakmak istemiyorum, işim benim her şeyim oldu; işimde mutluyum. Bütün bu düşüncelerle günlerim geçiyor. Sınav sonuçları bu gün belli olacak, bilgisayarın başında, iki dakikada bir sonuçlara bakıyorum, heyecandan ölmek üzereyim. Öğle yemeğimi çabucak yiyip tekrar bilgisayarın başına geçtim.
O da ne? kazanmışımmmm. Hem de kendi bölümüm olan muhasebeyi. Çok sevinçliyim, içimden çığlık atmak geldi; ama atamadım. Şimdi nasıl okuyacağım, birde o dertle uğraşmak zorundayım. Tercih hakkımda ilimizdeki üniversiteyi birinci sıraya yazdım. Bir, iki tanede yakınlardan yazdım, ikinci bir bekleyiş başladı. Sonuçlar geldiğinde baktım ki, ilimizdeki üniversiteyi kazanmışım. Aman yarabbi! beni ne çok seviyor muşsun da haberim yokmuş. Her şey istediğim gibi gelişiyor. Sıra bunu açıklamaya geldi. Önce patronumla konuşmalıyım. Akşam da ailemle paylaşırım. Karışık düşüncelerle patronumuz, Ahmet Bey’in odasının önüne kadar geldim. Kapıyı çalıp çalmamak arasında kısa bir bocalama yaşadıktan sonra kapıyı yavaşça iki kez tıklattım. Heyecandan yüreğim yerinden çıkmak üzere; asma katın korkuluklarına sarılmış olan sarmaşıklardan büyük parlak bir yaprağı, işaret parmağımla baş parmağımın arasında usulca tuttum. Sanki bana ilahi bir güç verecekmiş gibi, kulak memesi çeker gibi yaprağı parmaklarımın arasında çektim. Beynimde yüzlerce kelime dans ediyor, bir cümle oluşturmak istiyorum dans eden kelimelerden. O kısacık zamanda bir çok cümle oluşturdum. Ya bana derse Ahmet bey:
_’Okuyacaksın madem, işi bırakabilirsin’ ya da
_’Ne yapacaksın okuyup ta, zaten istediğin yere gelmedin mi?’ ya da.
_’Hem okur hem çalışırsın’
Evet, evet, duymak istediğim söz bu kesinlikle.
Ben bu düşüncelerle boğuşurken, içerden ilk gelen, gel sesini duymadım, ancak ikincisinde duydum.
_’Buyurun Saadet Hanım, bir şey mi istediniz’?
Tekrar düşündüm, ellerimi önümde kavuşturdum, ne söylenir? Neren başlanır? Bilmiyorum, çok çaresizim. Acaba hiç bir şey söylemeden çıkıp gitsem mi? Hayır hayır, gidemem şimdi, o kadar çok çalıştım ki, bir amacım var benim, bunu şimdi söyleyemezsem bir daha söyleyemem. Bütün cesaretimi toplayıp.
_’Sizinle konuşmak istiyorum efendim’ Yüzüme dikkatlice bakan Ahmet bey, elindeki boş bir kağıda yaptığı karalamaları bir kenara bırakıp, siyah meşin koltuğu eliyle işaret ettikten sonra:
_’Oturun Saadet Hanım’ Gösterdiği koltuğa yavaşça oturdum.
_’Hadi anlatın Saadet Hanım, sizi üzen bir sorun mu var? Sizi daha önce hiç böyle görmemiştim’. Biraz durakladıktan sonra, hızlı bir şekilde,
_’Ben okumak istiyorum efendim’ oh be söyledim işte ne olacaksa olsun artık.
Ahmet Bey, siyah kadife koltuğunda arkasına bir güzel yaslandı. Yüzüme beni ilk kez görüyormuşçasına baktı.
_’Söyle bakalım, Saadet Hanım, nasıl ve nerde okumak istiyorsun?’ O an içimde tarifi imkansız bir sevinç oluştu. Her şeyi bir çırpıda anlatmak istiyordum.
_’Ben üniversite sınavına girdim ve kazandım efendim.’ . Bir süre şaşkın şaşkın yüzüme baktıktan sonra.
_’Seni kutlarım. Peki benden ne istiyorsun’?
_’Sadece günde iki saat izin istiyorum efendim. Gece okuluna kayıt yaptıracağım. Çok çalışır aradaki açığı kapatırım. Cumartesi günleri mesaiye kalırım , inanın sizi hiç pişman etmem. Okumayı çok istiyorum ama; çalışmayı da istiyorum. Hem işimi ve sizleri çok seviyorum’.
Artık rahatım, söyleyeceğimi söyledim, şimdi arkama yaslandım, Ahmet Beyin vereceği cevabı bekliyorum.
_’Demek sen bizlerden habersiz iş çevirdin, sınava girdin ve kazandın.
Ne yapalım şimdi? Senin başarını görmemezlikten mi gelelim. Yada sana destek olup okumana yardım mı edelim, evet evet, sana yardım edelim. Bütün çalışmaların bir karşılığı vardır, sen de bu çalışmanın karşılığını mutlaka almalısın. Ben de sana burs vereceğim. Hem cumartesi günleri mesaiye kalmana da gerek yok, sen şimdi bir öğrencisin, hem çalışıp hem okuyacaksın, birazda dinlenmen gerekmez mi’?
Ne diyeceğimi bilemedim. Kalkıp boynuna sarılasım geldi ama; yapamadım, sadece teşekkür etmek için elimi uzattım. Elimi uzattığımda sarmaşık yaprağının hala avuçlarımda olduğundan habersizdim, ikimizin avuçları arasında bir senet gibi yapıştı yaprak. Sanki bizim yaptığımız antlaşmaya tek tanık oydu…
_’Bu gün izinlisin Saadet hanım, haydi git kaydını hemen yaptır, tekrar kutlarım seni. Ha, şunu da sakın unutma, senden başarılar bekliyorum ben, zaten yapacağını biliyorum ama; yinede hatırlatmakta fayda var demi’ şirketimize okumuş genç beyinler lazım’ deyip muzipçe güldü.
_’Sizi utandırmayacağım, göreceksiniz diplomamı almadan gelmeyeceğim. Her şey için tekrar teşekkürler.’
Okula kaydımı yaptırdım. Derslere başladık, ben okulla iş arasında mekik dokuyorum ama; hiç yorgunluk hissetmiyorum. Sanki daha bir gençleştim, daha bir enerji doldum, içim içime sığmıyor, sanki bir kaç dünyada aynı anda yaşıyor gibiyim. Sınıftaki öğrencilerin hepsi genç, cıvıl cıvıl, yalnız bir Kemal ağabeyimiz var. O da benim gibi okuma azmini hiç kaybetmemiş ama; hayat daha erken okumasına izin vermemiş. İş hayatına erken atılmış, evlenip çoluk çocuğa karışınca da okumayı temelli rafa kaldırmış. Emekli olup çocukları da yuvadan uçunca, benim gibi sınava girmiş ve kazanmış. Kader iki okuma aşığını bu okulda birleştirdi. Önceleri bize biraz zor geldi gençlerin içinde onların çılgınlıklarıyla uğraşmak ama; daha sonra Kemal Bey le beni akıl danışabilecek iki büyük olarak görmeye, bir sıkıntıları olduğunda bizlerle paylaşmaya başladılar. Bu durumdan hiç gocunmadım. Yapım gereği insanları zaten çok seviyorum, hele bir de evinden ailesinden uzak, bazen çok çaresiz kalan bu şirin çocukları çok sevdim. Artık üç yaşamım var benim, ailem, işim ve okulum. Bu üçlü arasında mekik dokumak bana zevk veriyor, seviyorum bu üç hayatımı da, yaşama sevincim artıyor, iş verimim yükseliyor. Muhasebede yaptığım işlemler daha bir güzel görünüyor gözüme, adeta dans ediyorum rakamlarla, hiç zorlanmıyorum, yorulmuyorum, bıkmıyorum. İçim yaşama sevinciyle dolu. Allah ne istedimse verdi, geç de olsa isteklerime ağır ağır, emin adımlarla ulaşıyorum.
Derslerimiz devam ediyor, masam cam kenarında, dışarıyı seyrediyorum, bazen yıldızlara bakıp hayaller kuruyorum, sonra.
_’ Hey! Saadet, şimdi hayallerin sırası mı? Derstesin, hocalarını dinle, derse katıl, yıldızlar kaçmıyor ya’ deyip kendimi dürtüyorum. Acısıyla tatlısıyla hayatımız, derslerimiz devam ediyor. Bazen kızlar beni evlerine yemeğe çağırıyorlar. Onları kırmamak için katılıyorum. Aylin, Elif ve Zeynep üç arkadaş bir evde yaşıyorlar. Bu üç kız gayet uyumlu, üç kız kardeş gibi anlaşıyorlar. Yemek, bulaşık, temizlik gibi yapılması gereken işleri aralarında iş bölümü yaparak paylaşmışlar.
Zeynep : _’Bugün yemek sırası bende gelirsin değil mi? Saadet, lütfen gel, hem bizim nasıl düzenli kızlar olduğumuzu yakından görmüş olursun.’ Bu güzel daveti geri çeviremezdim, her ne kadar işim çok olsa da artık buradaki hayatıma da devam edip onları da mutlu etmeliydim.
_’Tamam kız Zeyno, senimi kıracağım, bugün aç geleceğim okula, bak çok yemek yapmalısın, yoksa açlıktan seni yerim haberin olsun.’ Kızlar benim lafıma gülüştüler.
_’Tamam, ye, biz üç kişiyiz seni doyurabiliriz.’ Dedi Aylin gülerek. Okul çıkışı kızların evine birlikte gittik.
Hepsi birden beni memnun etmek için ellerinden gelen gayreti gösteriyordu. Zeynep:_’Ben bugün taze fasulye ve bulgur pilavı yapmıştım, birazda cacık yaptık mı tamamdır yemeğimiz.’ Diyerek başladı salatalıkları soymaya. Bu işi yapa yapa baya ustalaştıkları belli oluyordu salatalık soyuşundan. İncecik soydu kabukları ve bir güzel bıçakla çiterek cacığı yaptı.
_’Saadet, söyle bakalım yemeklerim güzel olmuş mu’?
_’Olmaz mı, harika olmuş ama; fasulyenin suyu biraz fazla olmuş sadece, başka sorun yok, çok da lezzetli olmuş doğrusu, ben çok beğendim, ellerine sağlık Zeynep.’
_’Ama; Saadet sen yemek yetmezse sizi yerim demedin mi ? ben de baktım fasulye az, eğer yetmezse beni yemenden korktuğum için suyunu fazla koydum, doymazsan suyuna ban sen de, böylece ben de yenmekten kurtulmuş olurum.’ Masada bir kahkaha tufanı koptu, neredeyse gülmekten boğulacaktık.
_’Alemsin kız Zeyno’ ( aramızda Zeynep’e Zeyno derdik biz,) bu isim o’ na çok yakışıyor. Günlerim okul, iş, ev arasında su gibi akıp gidiyor. Bu gün cumartesi okul yok. İşten çıkınca doğruca eve gelip anneme yardım ettim. Geç saatlere kadar ders çalıştım, tam yatacağım sırada telefonum çalıyor, baktım Aylin arıyor. _’Hayret, bu saatte kızlar beni aramaz ama; kötü bir şey yoktur umarım’
_’Alo, Aylin’ Aylin ağlıyor, sesi tuhaf çok zor konuşuyor.
_’Ne oldu? Söylesene Aylin! Delirte adamı.’
_’Zeynep intihar etti, şaşkınız, ne yapacağız? Bilmiyoruz, bize yardım et Saadet, çabuk gel, Zeynep ölmemeli, anlıyor musun beni Zeynep ölmemeliiiii’
DEVAM EDECEK Emine Uysal