- 812 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
HAYALLER GERÇEK OLSA...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Üniversiteyi bitireli altı ay olmuştu.Başarılı bir öğrencilik dönemi geçirmişti.İlerisi için büyük hayaller besliyordu.Öğrenciyken Üniversiteden öğretim görevlisi olarak kalması için kendisine teklif geldiğinde tereddütsüz hayır yanıtını vermişti.Belirli kriterler altına girmeyi sevmeyen;doyasıya,sınırsız hür olmayı yeğleyen bir mizaca sahipti.
Doğayla iç içe olmak,benliğindeki gizemli dünyasında hiçbir baskıya maruz kalmadan çevreden gelebilecek her türlü kısıtlamalara rağmen özlemini çektiği engin denizlerde yelken açmak misali hayallere kapılırdı...
İçindeki bu dizginlenemeyen tutkusu yüzünden KPS.sınavlarına girip devlet memuru olmayı da hiçbir zaman düşünmedi.Arkadaşları KPS.sınavında en yüksek notu alıp baraj puanını geçmek suretiyle devlet memuru olmanın telaşı içerisinde kıvranırlarken O,hiç tınlamazdı bile...
Kaprisi yoktu.Basit olan küçük şeylerle yetinmesini bilir ve onlardan kendi felsefesine göre mutluluklar yakaladığında sevinirdi.Görünüşte pozitif bir porte çiziyordu.
Kötü alışkanlıklarından sadece sigarası vardı.Kumardan hiç hoşlanmaz,ara sıra efkarlandığında ise bir iki kadeh alkol aldığı olurdu.Sigara meretine her zaman soğuk bakardı ama alışmıştı bir kez.Kopamıyordu...
Sigaraya başlangıcı,son flörtüyle ayrıldığı ana çakışıyordu.Birinden ayrılırken,diğerine başlamıştı doğrusu...Üniversite son sınıfta iken sarışın bir kızla flört etmeye başlamıştı.İlk aşkı değildi.Onu zaten çoktan unutmuştu.Bu,dördüncü ya da beşinci flörtüydü.İlk zamanlar,her şey güzel gidiyordu.Ortak değerlerde uyum içerisinde olduklarını hissediyor,birbirlerine yakınlıkları daha da artıyor gibiydi...
Zamanla flörtüne çılgın gibi aşık olduğunu hissetti.Fakat bu aşkını alenen, kıza söyleyemedi.Hep gizledi,hep içine attı.Bilinç altındaki korkuları kendisini göstermeye başlamıştı,yavaş yavaş...Aşkını kendi özneleri içerisinde hapsetmiş"Benim olmalı" diye sahiplenme egosuna yenik düşmüştü.Bu durumu ise kendi zayıflığının göstergesi olarak kabul ediyordu aynı zamanda.
Bir müddet sonra sessiz sedasız bir şekilde kız arkadaşı,başka biriyle flört etmeye başlayınca her şey bitmişti.Aşkınının karşılık görmediğini ve tek taraflı olduğunu algılamış "Neden bir başkası?" diye gereksiz soru yöneltmemekle kendi asaletinin yerlerde sürünmesini önlemiş oldu.Bu sabrı ve başarıyı da göstermişti doğrusu...
Ne kadar olumsuz etkilenmemiş görünse de aşkının,yüreğinde yaratmış olduğu tahribatın varlığını kabulleniyordu.Bu, acı da olsa bir gerçekti.Ve nihayetinde efkar dağıtsın diye içilen bir sigara,beraberinde sigara paketini yaka cebinde taşır hale getirmişti...
Okulu bitirdikten sonra da memleketi Tokat’a dönmemişti.Evin bir erkek çocuğu olduğu için; babası,bir dediğini iki etmiyor yine aylık harçlığını göndermeye devam ediyordu.Bu asalaklık,yaşam felsefesine ters düşüyordu ama yine de bir gün babasının emeklerinin karşılığını misli misli ödeyeceğine inancı tamdı.
Değişik özel sektörlere gidip iş talebinde bulundu.Bazıları ,askerliği bazıları da deneyimsiz olmasını engel olarak ileri sürdüler.
Son olarak baş vurduğu özel sektörde ise en az iki yabancı dili anadili gibi konuşması şartı aranmıştı.Buradan da havasını almış,eli boş dönmüştü.
Bir iki başarısız girişimi daha olmuştu,hepsi o kadar.Yavaş yavaş hayallerinin gerçekleşemeyeceğini idrak etmeye başlamıştı.
Birden bire kendisini boşlukta hissetmeye başlamış,bir virüs beynine girip yavaştan yavaştan yaşama dair olumlu algılamalarını kemirmeye başlamıştı adeta...
Nasıl sürüklendiğini kendisi de anlayamadı.Bohem hayatın içerisinde kendisini buldu.Son günlerde üçüncü sınıf pavyonlara takılmaya,o alemin içerisindeki kadınlarla ahbaplık kurmaya başlamıştı.Onların gizemli dünyasına giriyor sanki yeni bir uğraş alanı bulmuşcasına onlarla zamanının çoğunu geçirmeye çalışıyordu.Hatta bir gece aynı masada oturup çakır keyif olduğu anlardan birinde samimi olduğu takma adı Oya olan kadınla içli dışlı samimi sohbetlerini sürdürüyordu.Birden bire:
"-Bu batağın içerisine nasıl düştünüz?Sizler birer kader kurbanlarısınız..."
Oya,karşı savunmaya geçmişti bile:
"-Biz düştük düşmesine ama senin gibi kerizler nasıl düşüyorlar bir türlü anlayamıyorum.Bir duble rakıyı normalinden dört misli fahiş fiyata içiyorsunuz.Anladın mı kimin düştüğünü,kimin düşmediğini?.."
Oya’nın bu okkalı sözleri karşısında yaşamı tekrar sil baştan farklı algılamaya başlamıştı.Hiç bir şeyin kendi hayal ettiği gibi gitmediğini ve gitmeyeceğini kabullenmişti artık.
Kendisine gerçeklerin içerisinde yön vermeye başlayacağına ve başka çaresi olmadığına inanmıştı...
Yaşam,yalın ve acımasızdı...
AYHAN SARIKAYA
YORUMLAR
Kaçırılıp o yola sürüklenen bir subak karısı ve subay kızızı vardı. Aynı mahallede tutmuşlar, onca aramaya rağmen bulamamışlardı. Oysa onlara o kadar yakındaydi ki. O da kurtulduktan sonra kitap yazmış, aynı konuyu dile getirmiş:
_ "Düşen, sizsiniz." yazmıştı.
Belki kadınlar düşürülendi ama düşen onlardı.