CİDDİYETSİZLİK
Bu ifade bana ait değil; televizyonda Alev Alatlı hanımefendi söylemişti. ‘Bizim en büyük problemimiz ciddiyetsizlik’ demişti.
Ben daha çok dille ve dile dayalı sanatlarla ilgilendiğim için bu hususu incelerken, hadiseye yine dil ve dile dayalı sanatlar açısından bakacağım.
Pek çok şair ve yazar düşüncelerini ifade ederken kelimeleri istedikleri gibi yazabileceklerini, noktalamayı istedikleri gibi kullanabilecekleri zannına kapılıyorlar. Bu zannın yanlış ve yanlış olduğu kadar da tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar muhataplar bunu kişisel bir tercih, hatta kişisel bir özgürlük hakkı olarak görüyorlarsa da bunda yanıldıklarını, kişisel özgürlük sahasının bu kadar geniş olmadığını ve milli müesseseler işin içine girdiğinde bu özgürlüğün bittiğini hatırlatmak isterim. Mesela; bir vatandaş çıksa ve dese ki: ‘Ben arabamı sağ şeritten değil sol şeritten sürmek istiyorum ve bu benim kişisel tercihimdir.’ Bu iddia ne kadar doğru ve genel kabul görür bir iddiadır, tartışılabilir mi? Elbette tartışılamaz ve buna herkes karşı çıkar; çünkü trafikte belli kurallar vardır ve bu kuralları hiç kimse ihlal edemez. Hal böyle iken fertler bazı sahalardaki kuralları yok saymayı kişisel özgürlük olarak değerlendirebiliyorlar. Mesela imla ve noktalama günümüzde bu düşünceden en çok payını alan sahaların başında geliyor.
‘Ben böyle istiyorum, öylesi daha hoşuma gidiyor, benim kişisel görüşüm bu, nasıl istersem öyle yazarım, siz kuralcı birisiniz, kendim için yazıyorum, siz MEB’na mı şiir yazıyorsunuz’ vs. ifadeleri çok gördüm sitelerde. Şiiri bir kenara bırakıp da onun şekli unsurlarıyla bu kadar ilgilenmenin (daha doğrusu ilgilenmemeyi iş edinmenin) mantığını anlayabilmiş değilim. ‘Kuralcı’ kavramını küçümseme aracı olarak kullanmak moda oldu. Hatta bazıları nezaket sınırlarını (ki nezaket de kurallar bütünüdür) bir yana itip ‘siz kim oluyorsunuz’ gibi sorular da soruyorlar. Aslında onlara sormak lazım: ‘Siz kim oluyorsunuz da koskoca bir millete ait olan bir müessese ile istediğiniz gibi oynayabiliyorsunuz? Size bu hakkı kim verdi?
Dünyanın hiçbir memleketinde dil ile bu kadar rahat, bu kadar pervasız oynayamazsınız. Geçmişteki büyük sanatkârların en önemli vasfı malzeme olarak kullandıkları dile gösterdikleri sınırsız saygıdır. Kelimelerin anlamları üzerinde tartışılıyor; yazılışları, telaffuzları üzerinde tartışılıyor; bazen bir şapka koyup koymama üzerinde sayfalarca makaleler yazılıyor; üzerlerinde tekrar tartışılıyordu. Şimdi bunu dert edinenlere gülünüp geçiliyor. Bu insanlar küçümseniyor. Neden küçümseniyor? Kendi dillerine sahip çıktıkları için!... Peki, kimler küçümsüyor? Aynı dili konuşanlar!... Bu tür garabetler sadece bize mi mahsus acaba, diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Dikkat edilirse görülür ki, kurallara uymayanlar, kendi kafalarına göre hareket edenler konuyu hiç tartışmıyorlar; çünkü tartışmak için bir birikime ve bu birikime dayalı bir takım fikirlere sahip olmak gerekiyor. Bu da işin zor tarafıdır. Onun içindir ki onlar kolayını yapıyorlar; reddediyorlar. ‘Şu sebeple’ diyemiyorlar; ‘canım öyle istediği için’ diyorlar. Ardından da hücuma geçiyorlar: ‘Siz kuralcısınız!’… Sanki kuralcı olmak suçmuş gibi, sanki çok ayıpmış gibi… Ne yazık ki bu saldırıya uğrayanlar da susuyorlar. Oysa susmamak gerekiyor; çünkü haklı olan susmaz, susmamalıdır.
Sitelerdeki şiir yorumlarına bakıyorum. Görüyorum ki herkes çok güzel yazıyor! Millet birbirini övmek için yarışıyor adeta. Hataları, yanlışlıkları, çirkinlikleri, olumsuzlukları görmemek için gözlerimizi mümkün olduğu kadar kapatıyoruz. Bir şeyi beğenmek için de ne lazımsa yapıyoruz. Oysa söylemek lazımdır. Münekkit sanatkârın vicdanıdır. Tenkitten mahrum bir sanat da vicdanını kaybetmiş insana benzer. Münekkit sanatkârı durmadan didikleyen, onu rahatsız eden adamdır. Ona yeni ufuklar açar, hakikatin eşiğine getirir ve orada onu vicdanıyla baş başa bırakır. Günümüzde sanatın sığ ve sahipsiz oluşu hep münekkit yokluğundandır. Bu yokluk, sanatkâr olma yolunda çaba gösterenleri de sahipsiz ve rehbersiz bırakıyor. Bundan daha tehlikeli bir durum var: Sanatkârlar böyle bir ihtiyacın içinde hissetmiyorlar kendilerini; oysa sanatkâr münekkidin elinde bir meyve ağacına benzer. Münekkit onun her türlü bakımını yapar: Toprağını tayin eder; sular, gübreler, budar, ilaçlar…
Sanat ve sanatkârlık çok ciddi iki kavramdır; ancak bu kavramlara sahip çıkması gereken, onlara değer vermesi gerekenlerin sanatkârların bizzat kendilerinin olduğunu unutmamak lazımdır. Bunları ciddiye almayan sanatkâr kendini ciddiye almıyor, kendini önemsemiyor demektir. Kendine saygı duymayanın başkalarından saygı görmesi mümkün müdür bilemiyorum!...
Remzi ÇİNKO
Türk Dili ve Edb.Öğrt.
YORUMLAR
Değerli hocam yazınızı dikkatle okudum doğru söylemişsiniz ama kim gâle alır..
kim uygular...bende zamanında çok bazı şiir sever dostlara uyarıda bulundum ..insan sanki kendine hakaret ettmiş gibi size fırça çekiyor, sanki suçlu hataları hatırlatan yapan zeytinyağ gibi su yüzünde ..Ama yinede hata ve kusurlarını hatırlattığımızda bizlere teşekkür edende yok değil...onlarıda altını çizerek söylemek isterim...unun için fazla söze gerek yok diyorum..
Takdiri değerli hocalarıma bırakıyorum..
Siz değerli hocamıda bu önemli konuya parmak bastığı için yürekten teşekkürlerimi sunuyorum...saygılarımla..