- 627 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Nitelenegelen Makhûm
Nitelenegelen Makhûm
Hayatım boyunca, değer verdiğim ve değer vermediğim şeyler, diğer insanlarınkinden farklı oldu. Başkalarını kendimden ayırma sebebim, yalnızca bu konuda içime işleyen faşist dikte kaynaklı değil, aynı zamanda kendi sürecim (period) içinde geçirdiğim başkalaşımların, başkaları tarafından yaşanmamış olmasıyla da bağıntılıydı. Aslında her şeyin bu kadar illî olmasından öte, zaman zaman egemenliği ilân eden yapısalcılığımın da olaylara hükmettiğini söyleyebilirim.
Zarları atıp yaşamaktansa, zarları nasıl atacağıma dair kurduğum planların başarısızlığından bahsetmiştim birçok kez. (bkz: "Yapıbozum" isimli deneme) İçinde bulunduğum şeraite olan tepkimin, kimliğim üzerindeki etkisini inkâr da edemem. Zaman ilerlerken, saat yönünün tersine adım atmak çok güç oldu, inanın.
Lakin yılmadım. Tüm karamsarlığıma inat, içimde beslediğim savaşçı dışarı çıkmıştı. Ruhun bu usdışı davranışlarını anlamlandırmak yerine, camera obscura ’nın (bkz: karanlık kutu fotoğrafı) gösterdiklerine bir şans verdim. Zaten, her şeye iğne deliğinden bakmaya alışmış bir varlık için; denediğim şey, neslimin diğer bireylerine göre devrim niteliği taşımasa da, benim statükom (süredurum) göze alındığında anlamlıydı.
Kitaplar gibi kendi kaderime sahip olmayı reddetsem de, özgür olmaya bile makhûm olduğum gerçeğini asla reddetmeyeceğim. Sanırım her zaman nitelenegelen (önsel, a priori) bir şeyler var evrende.
Kendimi ifade etmek içinse ruhumun, daha da doğrusu beynimin bir dilmacını yaratmaktan kaçınmadım, bahsettiğim gibi başarısız da olsa bir şeyler inşâ etmeye çalıştım her zaman. Sonunda, zor da olsa pes ettim. İnkar edilemez bir gerçek vardı hayatta. İnsanın yaşamak için bir derdi olmalıydı.
Casusun kim olduğunu bulduğumda başladı savaş aslında.