- 2371 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Yalnızlıkta Kaybolmak İster İnsan Bazen
Yalnızlıkta kaybolmak ister insan bazen.
Kim bir parça dahi olsa yalnız değil ki?
Kime güveniyoruz, neye güveniriz?
Aile’ye mi?
Yoksa kardeşimiz gibi gördüğümüz arkadaşımıza mı?
Ya sevgili?
Hangisi kalıcıdır ki kişinin kendisi bile kalıcı değilken.
Bazen ruhlar feryat eder ve kimse duymaz.
Herkesin kulakları sağır olmuş yüksek desibelli ‘yaşam mücadelesi senfonisi’ni dinlerken.
Bazen de ruhlar feryatları duymazdan gelen bedenlere dayanamaz ve kaçar giderler.
Terk ederler evi.
Bu tıpkı ailesi tarafından anlaşılmadığını düşünen bir gencin evden kaçması gibi.
Arada ki tek fark, ruhlar bir daha geri gelmez.
Üstelik giderken yalanda söylemezler.
Ruhlar temizdir, tertemiz.
Yaprakta ki çiğ damlası kadar duru.
Bunun aksine kalleşlikte yarışıyor âdemoğlu.
Kötü ev sahibiyle saf kiracı gibi.
Ev sahipleri yalancıdır.
Ve bu yalanları öyle güzel kamufle ediyorlar ki,
Ruhların adı çıkıyor, yalancı çoban…
En değerlisi bile yalan söyler insanın,
Kenarından kıyısından olsa dahi söyler işte.
Bir keresinde dedem de bana söylemişti.
Dedem…
Benim hayatımda en çok sevdiğim adamdı, adam gibi adamdı.
Açık sözlüydü hep, mertti.
İsmimi bana o vermişti.
Hep bir Türk gibi yaşamıştı, kendini öyle hissederdi.
Nerede yaşıyorsan, nereden besleniyorsan oralısın derdi.
Nereliden çok nasıl olduğun önemlidir diye söylenirdi.
Benim dedem adamdı.
Hem de adam gibi adam.
Koynuna kaçardım annemi kızdırdığımda,
Arkamdan beni takip eden terliğe siper ederdi ellerini,
Gözlerime bakardı, hınzırca gülüşürdük.
Göğsüne basardı sonra, kokusunu çekerdim içime doya doya.
Annem kokardı biraz, biraz da babam.
Adam ol derdi bana.
Onun söylediklerinden dışarı çıkmazdım hiç.
Bazen kızdırırdı beni babamın laflarıyla ‘senden adam olmaz’ derdi.
En kızdığım laftı bu, bilirdi.
Bende bilirdim beni kızdırmak için söylediğini ‘zaten adam değilim’ derdim.
Cesurdu benim dedem.
Kimselere aldırmazdı.
Seksen küsür yaşındayken bile hayat arkadaşına sımsıkı sarılırda öyle gezerdi.
Gören on beş yaşında zannederdi.
Çocuktu benim dedem.
Kocaman bir çocuk…
Hatırlıyorum bir keresinde atari oynamak istemişti,
Almıştım boyunun ölçüsünü.
Çocuktu benim dedem.
Adam gibi bir çocuk…
Hep gülerdi, neşeliydi belki biraz fırlama!
Ama içinde sürekli fırtınalar vardı.
Kırılsa kimselere söylemez, kendi sarardı.
Benim dedem adam gibi adamdı.
O bile bir kere yalan söylemişti bana.
Yazması zor ama ömrünün son saatleriydi.
Başında duruyordum ama ağlamıyordum,
Gözlerim doluydu ama ağlayamıyordum.
Görse kızardı. “Sakın gitme dede” demiştim usulca.
“Bir yere gittiğim yok eşşoğlusu” dedi.
Acayip gülüşmüştük.
Kulağımda yankılanan son sesiydi bu.
Akşamına telefon ettiler, “deden artık yok”.
Kalakaldım öylece, nasıl yalan söylerdi ki bana.
Nasıl kandırırdı beni.
Yıkılabiliyor bazen insan sevdikleri yüklenince yüreğine doğru.
Kırılabiliyor bazen de değerlileri onları terk edip gittiğinde.
Birçok kişi geçmiştir birçok kişinin hayatından,
Geçip gitmeye de devam edecektir.
Kimisi bir geçit töreniyle, kimisinin kimsesi yok gibi sessizce.
Bazıları da düşer bu kimselerin peşine.
Geçmesine vize verir ama gitmesine asla.
Ya beraber gideriz, ya kötürüm olsun bedenler, kıpırdayamasın hiçbir yere.
Lal olsun diller, gitmeleri söyleyemesin, gözleri dağlayalım uzakları göremesin.
Gitmelere kurulu hayallerin bacaklarını sakatlamak lazım, kimseler hiçbir yere kaçamasın.
Ne geceler sabah olsun, ne de sabahlar gece,
Zaman bile olduğu gibi kalakalsın.
Değer verdiklerimiz hiçbir yere kımıldamasın,
Kımıldamasın…
KI – MIL- DA- MA- SIN…