- 1834 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
KÜRT AÇILIMI
Son günlerde siyasal iktidarın “KÜRT AÇILIMI” olarak adlandırdığı gündem maddesi yaşantımızın her anını bir hamlede dolduruverdi. Gün geçmiyor ki; “açılım” adı altında her gün yeni bir mevzi “terör örgütünün siyasal uzantısına” terk edilmesin.
Bunun en son örneğini ise bugün yaşadık. İki senedir “PKK’ya terör örgütü demedikleri müddetçe DTP ile görüşmem” diyen Sayın Başbakan, birdenbire adeta kendine vahiy gelmişçesine “DTP ile PKK aynı değildir” deyip DTP Eş başkanı Ahmet TÜRK ile görüşüverdi.
Oysa ki; DTP’nin PKK’nın –adeta- askerlik şubesi gibi çalıştığını en iyi bilenlerden ya da bilmesi gerekenlerdendir Sayın Başbakan. Bu konuyu bir başka yazımıza bırakalım ve bugüne dönelim.....
“Cetvelleri yanlış olanların, bütün ölçümleri yanlıştır.” der Cenab Şahabettin. Teşhisleri yanlış olanların tedavi yöntemleri de şüphesiz yanlış olacaktır. Ülkemizde yaşı Cumhuriyet’imizden büyük bir sorun olduğu doğrudur. Ancak bu sorunun adını etnik bir temele dayandırarak üstelik resmi ağızdan “KÜRT SORUNU” olarak koymak ne derece doğrudur ve bizi nerelere götürür bunun hesabını iyi yapmak gerekir.
En kaba tarifiyle milleti millet yapan dört ana unsur vardır. Din, dil, tarih ve töre. Ve bir milletin hayat felsefesi, inançları, an’aneleri gibi, ruhunun yansımalarını bulabileceğimiz davranış ve tavırları o milletin kültürünü meydana getirir. Bu açıdan baktığımızda Doğu Anadolu insanının Türk Kültür bünyesinin sağlam ve ayrılmaz bir parçası olduğu su götürmez bir gerçektir.
Bölücü unsurların yıllardır KÜRT sözüne etnik bir anlam yüklemeye çalışmalarının yegane sebebi budur: Türk kültür birliğini parçalamak. Oysa sloganik ve propagandist yaklaşımları bir köşeye koyarsak, KÜRT teriminin açıklaması bugüne kadar bu konunun ideologları tarafından dahi yapılamamıştır.
Bunun en büyük nedeni ise Kürt Aşiretleri olarak iddia edilen Kurmanç, Gûran (Zaza), Lûr ve Kalhur ağızlarında KÜRT sözcüğünün bulunmamasıdır. Evet yanlış duymadınız. Kürt sözcüğü bu ağızlarda bulunmamaktadır.
O yüzdendir ki bölücüler bu noktada V.Minorsky’ nin “Prensipte milletlerin kaynaklarını etimoloji ile ispat etmek tehlikelidir. Bunun için tarihi ve coğrafi elemanlara dayanmak gerekir” sözüne can simidi gibi sarılmışlar ve etimolojik anlamda içini dolduramadıkları KÜRT sözcüğünü, tarihin derinliklerinde kaybolmuş bazı kavimlere dayandırmaya çalışmışlardır. (Karduklar, Med-İskitler, Asurlar vb.)
Ancak bu tezler kısa sürede çürütülmüştür. Tarihi kaynaklara bakıldığında ne irani dillerde, ne de asurlarda Kürt kelimesine rastlanılmamaktadır. Bu anlamda ne etimolojik olarak ne de Coğrafi anlamda Kürt isminde ayrı bir ırkın mevcudiyeti iddiası, bilimsel arenada bir teori olmaktan öte geçmemiştir ve geçemeyecektir.
Tarihi kaynaklar incelendiğinde KÜRT teriminin bir ırkı tanımlamaktan daha çok, sosyo-ekonomik bir hayat tarzını ifade ettiği açık ve net olarak görülecektir. Bu İslam kaynaklarında çok daha barizdir. Mesela Tabari’de ki bir kayıttan anlaşıldığına göre, Partlar’ın son hükümdarı Ardavan, Sasani İmparatoru Ardaşir’i sırf Fars göçebeleri ile birlikte yaşaması sebebiyle onu tahkir için “Kürtlerin çadırları altında büyütülmüş Kürt” şeklinde tasvir etmektedir.
Görüldüğü gibi var olduğu iddia edilen çeşitli aşiret ağızlarından veya menşe olarak iddia edilen Farsça, Arapça ve diğer dillerde KÜRT terimi mevcut değildir. Halbuki Türkçe’mizde bu terim mevcuttur.
Çeşitli kaynaklara göre açıklamak gerekirse: “Kar yığını, çığ, dallarından yay, kamçı değnek gibi şeyler yapılabilen kayın ağacı, ayva ağacı Kürüd; şeklinde yazılanı ise Merih Yıldızı demektir. Uygur Türkçesi’nde de, manası anlaşılamayan Kürdüş sözcüğü bulunmaktadır. Beyşehir Gölü kenarındaki Kürtler Köyü’nde (Türkmen Köyüdür) Kürt kelimesi “süpürge otu” manasına gelmektedir.
Diğer Türk Lehçelerinden Kazakça’da Kürt kelimesi: “Kalın kar yağını”; Kürtük kelimesi: “yeni yağmış kar” anlamına gelmektedir. Kazan Tatarcası’nda Kürt “yeni yağmış kar” Çuvaşça’ da “karların dağda teşkil ettiği saçak şeklindeki çıkıntı” Uygurca’da Körtük: “Kar denizi veya kar yığını” Yakutlar’ da Kürçük “kar yığını” ve hatta Fin asıllı Çeramisler’e de Kürt terimi aynı anlamda geçmiştir.
Sir Gerard Clouson’un Etimolojik Türkçe Sözlüğünde de Kürt: “Bir çeşit ağaç, dağdaki kayın ağacı veya dağ gülü” şeklinde anlatılmış, Kürtük ise “Kar sürüklemesi, derin kar veya benzerleri” şeklinde izah edilmiştir.
Bir boy adı olarak KÜRT kelimesine tarihte ilk defa Yenisey’de ki Köktürk Kitabelerinde (Elegeş Yazıtı’nda) rastlanmaktadır. Bengütaşı’ndaki bilgiden anlaşıldığına göre sözü edilen Türk Boyu, Köktürk’ler içinde yaşıyordu ve beylerinin adı Alp Urungu idi. İran’da ki 55 boydan meydana gelen Kaşgay Türk topluluklarının boylarından birinin adı da “Ali Kürdlü”dür.
Görüldüğü üzere KÜRT adı verilen toplulukların dillerinde mevcut olmayan KÜRT terimi, menşe olarak gösterilmek istenen İrani unsurlarda (Pers, Med, Sasani) Ari dillerde de yoktur. Arapça’ya ise bu terim Türkçe’den girmiş olup, EKRÂD (Kürdün çoğulu) olarak geçmiştir. Ve Arap Tarihi kaynaklarında bu terim eski devirlerden itibaren “göçebe/konar/göçer” anlamında kullanılmıştır.
Mesela tarihi kaynaklara göre 451 yılında Kafkasya üzerinden Mugan’ın güneyinde yerleşmiş olan Akhun Türk topluluklarından XII. Yüzyılda Harzemşahlar döneminde Mugan Türkmenleri olarak bahsedilirken, bu Türkmenlere Arap Kaynaklarında “Ekrâd-ı Bila Sükan” yani “iskan edilmemiş Kürtler” denmektedir.
Tarihi pek çok kaynakta bunun örneklerine rastlamak mümkündür. Osmanlı Arşiv Belgelerinde de Ekrad sözcüğünün yerleşik hayata geçmemiş konar/göçer/göçebe Türkmenleri diğer Türk topluluklardan ayırt etmek için kullanıldığı ve bunun herhangi ırki bir anlamı olmadığı görülmektedir.
Bu örnekler sayfalarca çoğaltılabilir. Kilis Livası Mufassal Defteri’nde Osmanlı Kanunnamesi’nde Kürt deyimiyle “Yörüklerin” anlatıldığı açıkça görülür: “ Ekrad taifesi kıl eviyle kadimi kışlak ve yurtları Nahiye-i Con ve etrafında Halep ve Maraş Eyaletlerinde vaki olan yaylaklara kıl eviyle konar-göçer yürük makulesi olduklarından….”
Görüldüğü üzere tarihi kaynakların ışığında bakıldığında;
*
KÜRT sözcüğü bir ırkı tanımlamaktan daha çok Sosyo-Ekonomik bir hayat tarzını anlatmak için kullanılmıştır.
*
Arapça, Farsça ve hatta Kürt Aşiretleri olarak iddia edilen Kurmanç, Gûran (Zaza), Lûr ve Kalhur ağızlarında KÜRT sözcüğü bulunmamaktadır.
*
Oysa yukarıda izah etmeye çalıştığımız gibi güzel Türkçe’mizde ve Türkçe’mizin Türkistan Coğrafyasına yayılmış pek çok topluluklar tarafından kullanılan lehçelerinde KÜRT sözcüğü zengin anlamlar ihtiva etmektedir.
Hülasa KÜRT ayrı bir IRKIN, ayrı bir MİLLETİN adı değildir. O yüzden yıllardır bölücülerin propagandalarına mesnet teşkil eden ve ancak tarih ve bilimin ışığında bir teori olmaktan öte gitmeyen, KÜRT sözcüğüne “etnik” bir anlam yükleyerek meselenin adını “KÜRT SORUNU” koymak var olan sorunu çözmekten öte gelecekte -hiç şüpheniz olmasın- daha büyük sıkıntılara yol açacaktır.
Açıkça söylemek gerekirse, mevcut siyasal yapının PKK terör örgütünün siyasal temsilcilerini muhatap alarak görüşmeler yapması, DTP’nin ve dolayısıyla PKK’nın Kürtleri temsil ettiği sonucunu ortaya çıkarır ki bu bölge insanına yani KÜRTLERE yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Bu resmen bölge insanını yıllardır bölgede adeta bir korku imparatorluğu kurarak KÜRTLERİN kanıyla siyaset yapan PKK terör örgütünün kucağına itmektir. PKK terör örgütüyle verilen mücadelede en çok şehit veren vilayetin ŞIRNAK olduğunu söylersek ortaya nasıl bir paradoksun çıkacağını varın siz düşünün.
PKK terör örgütünün silahlı mücadeleye başladığı 15 Ağustos 1984 (Bebek katilinin yol haritasını açıklayacağı gün, örgütün fiili olarak mücadeleye başlamasının yirmi beşinci yıl dönümüdür.) tarihinden bu yana 31.586 eylem yapmış ve bu eylemlerin neticesinde 7.946 şehit verilmiştir. 4.828 sivil vatandaşımız da yine bu eylemler sırasında hayatını kaybetmiştir.
Resmi verilere göre PKK terörüne kurban vermeyen vilayetimiz yoktur. Bu mücadele sırasında en çok şehidi Şırnak, İstanbul ve Hakkari vermiştir.
Ortada böyle bir tablo varken milletten büyük bir teveccüh görerek iktidar koltuğuna oturanların, “KÜRT AÇILIMI” adıyla barış havariliğine soyunmaları hem terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin moral motivasyonunu olumsuz yönde etkilemekte, hem de “DEVLET EBED MÜDDET YAŞASIN” diye davulla zurnayla askere gönderdikleri yiğitlerin bayrağa sarılı tabutlarını omuzlayan şehit ailelerini ve Türk Milletini derinden incitmektedir.
At izinin it izine karıştığı şu günlerde, meydan ne idiğü belirsiz ve ancak aynı odaklar tarafından finanse edildikleri gün gibi açık olan ve birbirlerinden beslenen sözüm ona ULUSALCILARA ve BÖLÜCÜ AYRILIKÇILARA kesinlikle bırakılmamalıdır. Bu güruhun yoğun enformasyon ve propaganda çalışmalarına karşı Türk Milliyetçileri savunma mekanizmaları geliştirmeli ve ayrışmayı, ayrıştırmayı hedefleyen her türlü söylem etkisiz kılınmalıdır.
Ölçümüz açık ve nettir.
Bayrağımızla, devletimizle kavgalı olanla ölümüne kavgalıyız. Velev ki öz kardeşimiz bile olsa. Ancak bayrağımızı, devletimizi kutsal bir emanet gibi, namusu belleyip koruyanın ayağına tûrab oluruz. Dini inancı, etnik kökeni ne olursa olsun…
Yaşanan süreçte herkesin ama özellikle Türk Milliyetçilerinin üzerine çok büyük görevler düşmektedir. Bugün “KÜRT AÇILIMI” gibi ucube ve ayrılıkçı bir jargonla Türk Milleti’nin karşısına çıkanlara inat, Türk Milliyetçileri BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ’ in yıllar öncesinden işaret ettiği BÜYÜK TÜRKİYE ÜLKÜSÜNÜ hayata geçirmelidirler.
Artık kısır çekişmeler bir yana bırakılmalı ve Edirne’den Kars’a bu coğrafyada yaşayan herkesi Yunus enginliğiyle kucaklamak amacıyla yeni bir “GÖNÜL SEFERBERLİĞİ” başlatılmalıdır.
Zira mazlum, maznun, yiğit, imanlı Anadolu insanı “ülküye” susamıştır. Ha keza yıllardır üvey evlat muamelesi gören ancak Devletine, Bayrağına küsmeyen, hayatı pahasına bayrağını baş tacı yapan Güneydoğu Anadolu insanı “kurak toprakların yağmur beklediği gibi” yeniden kapılarını çalacak “hilal bıyıklı” adaletin timsali “üç hilal sancağını dalgalandıran” yiğitleri beklemektedir.
Bu kucaklaşma hiç şüpheniz olmasın ki, DOSTA GÜVEN, DÜŞMANA KORKU SALACAK VE MİLLİYETÇİ BÜYÜK TÜRKİYE’NİN MUŞTUCUSU OLACAKTIR. Allah aşkına inin sırça köşklerinizden ve düşün yollara. Evlere değil, gönüllere girin tek tek. Ankara’dan bakmayın Diyarbakır’a, Adıyaman’a, Batman’a. Hele bir de gelin buralardan bakın Ankara’ya.
Son sözü ben değil, Şehit Alper Tunga UYTUN söylesin:
HAYDİ YİĞİT, HAYDİ YENİ AKINA
ÜLKÜMÜZÜN CİHAN VARSIN FARKINA
YORUMLAR
Ya durun bekleyin hemen ver yansın etmeyin
-İmralı basın açıklaması yapacak hani federe /eyalet falan isteyecekmiş onun için bu gün ertelendi ama adam kararlı..Musulla birleşelim/D.bakır'a kadar olan her yer Kürt federe veya eyaleti olsun paşa paşa yaşayalım...
-Hemide ne olur kiiiiii
-sonuçte ....uzun vade de bu ülkenin adı ....KÜRTİYE.....
olur...vayyy be Mustafam...vay be 300 bin şehidim....vay be Çanakkalemmmm....
Simray, siyasetin Türk Milleti'nin önünde "siyah bir set" olduğunu düşünüyorum. Milliyetçilik elbette kimsenin tekelinde değildir.
Ve hiç kimse bir diğerinin hislerini, düşüncelerini yargılamak durumunda da değildir, olmamalıdır. Bu makalenin neresinden böyle bir anlam çıkardınız bunu da açık söylemek gerekirse anlayabilmiş değilim
Ben siyaset yapmadım kendi penceremden gördüklerimi, gönül imbiğimden süzerek paylaştım hepsi bu.
Gün bu tarz renk farklılıklarını aşarak VATAN, BAYRAK diyenlerin omuz omuza saflarını sıklaştırma günüdür diye düşünüyorum.
Ve siz söz sultanı deyince dimağımda bir şimşek gibi çakıverdi. Bakın ne diyor sözün sultanı:
ÜLKÜCÜYE KASİDE (1)
Sen;
Allahsız'ın nefret,
Namussuz'un dehşet,
Yüreksiz'in heybet,
Basıboş'un mihnet,
Devrimbaz'ın zulmet,
Eyyamcı'nın şirret,
İnmeli'nin sıklet,
Anarşist'in devlet,
Komunist'in illet sandığı ve tanıdığı sen..
Bütün bu menfilerin topyekun ve müşterek düşmanı olduguna göre, acaba nasıl bir "Müsbet" belirtmekte veya belirtme
yolunda ilerlemeye davetli bulunmaktasın?...
Bunca hıyanet tipinin bir arada düşmanı olabilmen riyazi bir katiyetle ispat eder ki, sen sanıldıgın ve tanındıgın gibi olmak, böyle bir sanılma ve tanınmanın kıymetini gerçekleştirmek borcundasın!
Sanıldıgın ve tanındıgın gibi ol!
Allah seni dusmanlarınca sanıldıgın ve tanındıgın üzere yetiştirsin!...
"Allahsızın, vatansızın, namussuzun, yüreksizin,başıboşun, devrimbazın, inmelinin,anarşistin,komunistin gözünde ben buyum!" demekten üstün bir hüviyet ve hak tespitin olamaz!
Tez'ini kötülerin (antitez)'inden devşirmek nasibi ne büyük talih!...
Allah'a hamdet!...
.....
Selam/Dua/Aminlerimle
(1) İlk olarak 9.6.1980 tarihinde (Babıâlide Sabah) Gazetesinde yayınlanmıştır. Üstad’ın Rapor 10 kitabı içinde mevcuttur.
yitiksevdalar tarafından 8/15/2009 11:02:59 PM zamanında düzenlenmiştir.
yitiksevdalar tarafından 8/15/2009 11:06:18 PM zamanında düzenlenmiştir.
Vatana ihanet söz konusu olunca cennet ülkemin haramzade "karanlık aydınları" ihanet şebekeleri tarafından hazırlanan bildirileri imzalamak için birbirleriyle yarışıyorlar.
Peki nerede bu ülkenin cesur, vatansever münevverleri? Kalemlerini şeytana kiralayan "görevli" köşe yazarları bir öncekinin mürekkebi kurumadan makale üzerine makale yazarlarken nerede ehl-i vatan kalem erbabı?
Bugün 15 Ağustos 2009. Bu satırları yazdığım şu an ERUH' ta vatan hainleri malum pacavraların altında FESTİVAL yapıp, kazanımlarını kutluyorlar biliyor musunuz?
Hiç şüpheniz olmasın askeri "mayınlayanla" bebek katilini "sayınlayanlar" aynı soysuzlar. Peki ya bunlara çanak tutanlar?
Peki ya bunlara çanak tutanları alkışlayanlar? Peki ya verilen onca can?. Peki ya gül bahçesine girercesine kara toprağa düşen binlerce şehit?. Peki onlardan arta kalanlar?
Üşenmeyin lütfen Allah rızası için elinize bir dosya kağıdı alın ve ortasına bir çizgi çekerek iki sütun haline getirin.
Sonra da bir arama motoruna "PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN KONGRE KARARLARI" yazın ve aratın. Çıkan dökümanlarda özellikle terör örgütünün 7. kongre kararlarını bulun ve ayırdığın sütünlardan birine maddeler halinde yazın...
Ve sonra mevcut siyasal yapı tarafından iktidar oldukları günden beri tartışmaya açtıkları konuları sayfanızın diğer yanına maddeler halinde yazın..
Özellikle Türkiyelilik, Üst kimlik-alt kimlik vb gibi pek çok kavramların neredeyse birebir örtüştüğünü göreceksiniz.
Teröristbaşı misafir edildiği beş yıldızlı İmralı Tatil Köyü'nden
"Ali FIRAT" mahlasıyla yazdığı bir köşe yazısında "bu çözümlemeleri ben yıllar öncesinden yaptım, benim söylediklerime geldiler" diyorsa, takım tutar gibi siyasi parti tutan güruhun "İKİ EL BİR BAŞ İÇİNDİR" deyip düşünmesi gerekmez mi?
Söyleyin Allah aşkına...
Dünyanın başka hangi ülkesinde yasal, günlük bir gazete şehit edilen Türk askerinin fotoğrafını kullanarak altına "gerillalar tarafından cezalandırılan bir T.C işbirlikçisi" yazabilir?
Dünyanın başka hangi ülkesinde binlerce insanın ölümünden mesul bir teröristin "terör sorunu" için yol haritası açıklaması, şeytanın günahı beklediği gibi beklenir?
Sorular.. Sorular.. Sorular..
Cevabı suskunluklardan ağır sorular.. Hani Fuzuli diyor ya "Sussam gönül razı değil, söylesem tesiri yok"
Bizim ki de öylesi bir şey. Herkesin ama özellikle eli kalem tutanların söyleyeceği çok şey olmalı diye düşünüyorum.
Sahi ne diyordu Mehmet Akif:
"Ya Rab! Yok mu bu uğursuz gecenin sabahı
Mahşere mi kaldı yoksa biçarelerin felahı..."
Vesselam...
Öyle bir milliyetçiyim ki ama Katiyyen ÜLKÜCÜ değilim....Her milliyetçi de affedersiniz ülkücü olmak , başbuğcu olmak zorunda değildir.....Vatan için herkes bir anda emin olun uğruna canlarını feda ederler....Söz sultanı buyurur ki sizin siyaset anlayışınıza karşı;
EUZU BİLLAHİ MİNEŞŞEYTANİ VES SİYASEHH...(Allah' ım, şeytanın ve siyasetin şerrinden sana sığınırım...)
UMARIM ANLADINIZ.....
2002 yılından beri senaryosu önceden yazılmış bir fragmanı izlemekteyiz ve ne yazık ki İZLEMEKTEYİZ...
ATAM İZİNDEYİZ sözcükleri, boş beylik sözleri olarak kaldı !...
İZİNDE DEĞİLİZ... İZLEMEKTEYİZ !
Yemekteyiz gibi programları bu ülkenin %90'ı üzülerek seyrederken asıl "YEMEKTEYİZ" demesi gerekenler saman altından su yürütmekte !
peş"keş" çekenlere YA SABIR çeke çeke izlemekteyiz !
Milletçe önümüzden tren gidiyor gibi bakıyoruz... Trenin vagonları dolu... ülkenin içi boşalıp dışarıya götürülüyor, biz trenin dışından öküzün seyrettiği gibi seyretmekteyiz !
Önümüze köpeğin önüne kemik atar gibi içi boş meseleler atılıyor biz bunları gündem sanıp uyuyorken yükünü tutan sessiz ve derinden tuttu bile.
Olmayan bir Kürt meselesi çıkar, olmazsa Alevi-Sünni meselesi, o da olmadı Kemalist ya da değil, hiç biri olmadı Dinli-Dinsiz meselesi çıkar suyu sürekli ısıt... Millet birbirini yesin dursun. Diğerleri ülkeyi !
Yazınız, mükemel bilgilerle dolu olsa da, yazı altı dediklerime kanıttır maâl esef... Ortada ciddi bir konu olduğunca cesur bir tane adam bulamazsın...
Her şiirde "şiir olmasa bile" sayfa sayfa boy gösterenler burada ya da benzeri konularda yazacak iki kelime bulamazlar !...
Haaa... aklımıza gelmişken senaryo diye başladık değil mi ?
Önce kulağa kar suyu kaçırır gibi ülke gündemini ve ülke temelini sarsacak konuyu medya yolu ile yavaşça sızdır... ardından inkâr et... hemen ardından kulak ver ve ses dinle... millet ne diyor ? Sesler biraz volüm olarak düşünce...
Yavaş yavaş ortam yarat... biz bunu yapmayız, kabul etmeyiz, söylemeyiz nidalarını tekbirrrr seslerine karıştır. Sonra bir de bak ki. Oldu da bitti Maşallah !
Yakında "şu an, ortam oluşturulmaya çalışılan" kiliseler ve ruhban okulları da açılsın. Oralarda haç çıkarırlarsa şaşırmayacağım !
Şu an aklıma gelen bir kaç örnek
AB müslüman düşmanıydı... batıya özenilmemeliydi... iç içeler !
Öz"elleştirmeler" !
Şehidin kanı dökülen toprağı elden çıkarmak !
Sizin ilk paragrafta bahsettiğiniz gibi, muhatap almayız dedikleri halde şu an'a kadar bir çok yerde sözlerini yemiş olmaları ! Diğer söylemle tükürdüğünü yalamak denir toplumumuzda...
Tekbir sesleri ile Allah cc. adını anarak gel... sonra Zina'yı suç olmaktan çıkart !
Önüne geleni Vatan haini ilan et (de, gerçek vatan haini kim ?)
Medyayı satın al, alamadığını iflasa sürükle ! İflas eden şirketi en ucuza oğluna, damadına, yandaşına kaydır !
Vergi dairesi kıskacına devlet gücünü arkana alarak şirketler batır ucuza kapat !
Emniyet teşklatını ardına al devletin gücüyle halkını dövdür, coplattır... telefonlarını, evlerini, yatak odalarını bile dinlettir !
"Mahremiyet dinimizce kutsaldır değil mi"
Daha neler neler... saysam sizin yazınızdan daha uzun yorum olur !
Daha durun... bu senaryo çok uzun... Görevli gelenler görevlerini tamamlayana kadar da devam edecek. Bizlerse seyredip sonra el sallayacağıuz " KENDİ ÜLKEMİZE "
Çünkü damarımızdaki kanı unuttuk !
Sonuç olarak Türkiye'de Kürt meselesi yoktur. Türkiye'nin Terör meselesi vardır...
Saygımla
Rom@ntik tarafından 8/15/2009 10:32:29 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sayın yitiksevdalar, yazınız tek kelimeyle harikaydı.
Atatürk bir gün Sabiha Gökçen'e derki:
"Gökçen, ben bu toprakları seviyorum,
Yurdumun topraklarını,
Dağlarını,
Taşlarını,
Göğünü,
Havasını seviyorum...
İnsanlarını seviyorum memleketimin...
Köylüsünü,
Çiftçisini,
Irgatını,
İşcisini,
Balıkçısını,
Çobanını,
Sanatçısını,
Askerlerini,
Gencini, ihtiyarını,
Tüm insanlarını seviyorum memleketimin...
Kadınlarını erkeklerini seviyorum...
Memleketi böyle sevecek kocaman yürekli liderler istiyoruz.Mustafa Kemaller istiyoruz.Bu sorunlar ancak o zaman düzelir...