TÜRK KADININA BİR GÖKSOY BAKIŞI
KADINA BİR GÖKSOY BAKIŞI
Arkadaşlar!
Sayın biz erkekler.
Aslında bu yazıya nasıl başlayacağımı ve ne anlatacağımı bilemeden başladım. Kadınlar hakkında yazı yazacaktım ve bu en zor konuydu.
Eğer bir zanaatkar olsaydım asla kadına yönelik bir zanaatla ilgilenmezdim. Sanatçı olsaydım yine aynı şekilde kadına yönelik bir sanat anlayışım olmazdı.
Kadın o kadar çok anlam ve mana, taşıyor ki hangi sıfatla üstüme vazife olmayan bir konuya girecektim. Konu kadın olacaktı ve bende onun hakkında yazacaktım.
Kadına yönelik olacaktı mücadelem. Ona beğendirme, onu donatma, süsleme ve onu onurlandırmak olacaktı mücadelem.
Bu ne haddini aşan bir durum olacaktı.
İşte bu yüzden ben bir sanatçı olsaydım, zanaatkar olsaydım ya da yazar asla kadını anlatmazdım.
Anlatamazdım.
Çünkü ben bir erkektim bir kadının doğurduğu emek verdiği, şekillendirdiği sokağa hayata saldığı bir yetiştirme.
Bir yetiştirme bir kadına nasıl ulaşabilir onun yüreğine, sesine, tenine, bakışına, sözlerine nasıl dokunabilir.
Dokunabilirmi?
Şairin dediği gibi.”Soframızda ki yeri sarı öküzden sonra gelen “Tanımlamasına kadını nasıl oturtup nasıl çerçeveleyebilir erkek, insan olan bir yürek.
Arkadaşlar!
Kadın buğdayı bozkırın ortasında sıradan bir ot gibi rüzgar da esişirken buğdayın başaklarını avuçlayıp sıcacık sıkan ve onu yine kendi gibi bir ana olan toprağın bağrına sokan değilmidir.
Kadın toprağın koynuna, buğdayı sıcacık sokarken onu sabırla bekleyen değilmidir. Tıpkı bizi doğurmak için, sıcacık, sevgiyle, sabırla beklediği gibi.
Kadın buğdayı sabırla olgunlaştırıp, onu sıcacık aş yapıp dumanı tüterken bizi doyuran değilmidir.
Arkadaşlar!
Kadın doğurduğu emekle büyüttüğü oğullarından makam ve mevki istemiyor.
Kadın doğurduğu emek verdiği erkeklerden sadece anlaşılmak ve insanca insana yakışır şekilde sevilmek istiyor.
Kadın sofradaki yerini istiyor.
Sarı öküzle beraber anılmayı, onunla beraber koşulmayı istemiyor.
Kadın doğurduğu oğullarından, kendi hemcinslerine, oğullarının kadınlarına, analarına, oğullarının oğul gibi bal vermesini istiyor.
Kısaca sadece yalın ve katışıksız karşılıksız sevgi istiyor.
Kadın Karacaoğlan’ın aşkını gösterecek kalpler, Yunusun tanrısına olan sevgisini taşıyan yürekler istemiyor, kadın sadece insanca abartmadan oğullarından saygı ve sevgi istiyor.
Kadın döşek deyince akla gelen, apış arası düşüncelerin dar vadilerinde, karanlık doyurulmamış düşünceler istemiyor.
Kadın yüzüne bakıldığında gülümseyen yüz ışıldayan göz istiyor.
Kadın açıldığında ağızdan tatlı söz, gönülden gelen sevgi ve aşk istiyor.
Bu gün Dünya üzerinde kadın ne üzücü ki yapılan büyük ve onurlu yürüyüşünde hak ettiği noktaya gelebilmiş değildir.
Hala okuma yazma oranı olarak doğurduğu erkeğin gerisindedir. Hala aynı işleri yaptıkları halde iş yerlerinde erkeğin egemenliğindedir.
Ülkemizde ise kadının toplum içindeki yeri ve statüsü kendine uygar diyen bir çok devlet’e ulusa göre çok daha iyi durumda ve yerdedir.
Ancak arzulanan noktada değildir.
Türk töresi geleneği ahlaki duruşu ve Kemalist dünya görüşü kadının diğer ülkelerde yaşayan hemcinslerine göre daha üstün olmasını sağlayan temel öğedir.
Kapitalist dünya sistemi sömürüye dayandığı için, sömürünün en zayıf noktası ve hedefi olarak kadını görmüş, bu nedenle kadına saldırıyı ve sömürüyü bu noktada yoğunlaştırmıştır.
Kapitalist sömürü düzeni doğasında anaçlık ve üretim bilinci olan ve DNA ve kromozonlarına kadar insan olmayı becerebilen kadını, toplum hayatı düzeni içinde, sömürü yoluyla yok etmeyi hedeflemiştir.
Kadının Türk toplumu içinde ki değerli ve ulaşılmaz yerini gören kapitalizm, Türk toplumu içinde kadını yozlaştırma ve sömürü aracı kılma gayretlerini çok çeşitli yollarda sürdürmüş ve sürdürmektedir.
Ancak kapitalist sömürü düzeninin unuttuğu bazı temel gerçekler ve gelenekler var ki Türk kadını ve erkeği asla bu kapitalist saldırılara boyun eğmez ve teslim olmaz.
Çünkü bilir ki onurlu duruşu için töresinde ki var olan değerler onu zaten savaşkan ve onurlu kılmıştır.
Orta Asya bozkırlarından Anadolu ya değin yapılan büyük Türk yürüyüşünde hep erkeğinin yanında yer alan Türk kadını aynı zamanda da hakanla hatun olarak devlet yönetme geleneği içindede yer almıştır.
Ulusal kurtuluş savaşımıza kadar geçen süreçte hayata geçirdiği emekle doğurduğu asil ırkla hep Türk töresinin vazgeçilmez onurlu kadını olmuş, Atasıyla da dünya kadınlarının önüne aldığı hakla, haklarıyla da geçmesini bilmiştir.
Oysa ülkemizi çevreleyen sömürü düzeninin savaşçısı emperyalist devletler ve onların vahşi kapitalist sistemi Türk kadınını yeni dünya düzeni, küreselleşme ya da BOB gibi projelerle erkeğinin yanında köleleştirme, kimliksizleştirme, yok etme işine hızla girişmiştir.
Bu girişimlerini TV dizileri, gazeteler, dergiler, radyolar yoluyla kadına kısaca insana yakışmayan yayınlarla yapmaktadırlar.
Türk kadını bu kendine yakışmayan, kimliği olmayan bir elbiseyi zaman zaman giymek zorunda kalsa da çıkarıp atmasını da bilmektedir.
Özelliklede son Cumhuriyet mitinglerinde Türk kadını kendini bekleyen ya da kendine biçilen bu tehlikeyi fark etmiş ve en ön saflarda yine kendi töresine ve insanca duruşuna yakışan şekilde göstermiştir.
Arkadaşlar!
Sayın biz erkekler!
Kadınlarımıza Türk erkeği olarak, Türk töresinden gelen toplumsal alışkanlığımız, sevgimiz, saygımız doğrultusunda davranıp yaklaşmalıyız.
Erkek açlığımızı, cinsel sömürü alışkanlıklarını, duygusu olmayan sevgisi olmayan töresi olmayan alışkanlıklarımızı terk etmeliyiz.
Erkek olmanın onurlu gücü ile ailesini sevdiklerini koruyan kollayan ve yücelten olmalıyız. Kadınlarımız bizden bu onurlu erkek davranışımızı bekliyor.
Karacaoğlan, Yunus, Mevlana, Pirsultan, Hacıbektaş, Dede korkut töresinden gelen, sağlam erkek duruşunu sevgi ve saygımızı bizi doğuran, emekleriyle kutsayan kadınlarımıza çok görmemeli aksine daha fazlasını vermek için daha çok onlara yönelik olmalıyız.
Kapitalizm ve emperyalist sömürü, kadını hafifseyen cinsel sömürü aracı olarak gören bir sistemdir.
Bize sanki töremizde varmışçasına basit kolay şekilde verilmek istenen düşünce, kadını cinselleştiren ve basitleştiren bir düşüncedir.
Bu düşünce ve sisteme karşı direnmeliyiz.
Direnmeliyiz ve biz Türk erkeklerinin vazgeçilmez yarım elması olan kadınlarımızın, tadını, rengini, kokusunu, emeğini, analığını yine onlara yakışırcasına yaşamalı yaşatmalıyız.
Erkek açlığının getirdiği acil travma nedeniyle basitleştirilmek istenen duruşumuzu, onurla korumalı bizi doğurup erkek olmamıza ve koruyan olmamıza neden olan ana ve kadınlara, türkülerimizde ki, öykülerimizde ki, folklorumuzda ki, töremizde ki gerçek renk ve güzellikleriyle davranmalıyız.
Elbette aşk sonsuz olacak ama kadına değer verdiği sürece.
Elbette sevgi sonsuz olacak ama kadını sardığı sürece.
Elbette koruma olacak ama onu incitmeden tuttuğumuz sürece.
Elbette paylaşma olacak onun bir elmanın yarısı olduğunu ona hissettirdiğimiz sürece.
Elbette erkek ve kadın olacak insan ve insana yakışan olduğu sürece.
Sevgili erkekler bu yazıyı haddim olarak yazmamalıydım yada yazmaya kalkmamalıydım. Onu, kadını, hala anlatmak istediğim kadını anlatamadım.
Kadın zaten anlatılmaz.
Kadın yaşanır.
Onun renkleri bütün mevsimleri örter.
Onun onurlu duruşu ana oluşu yar oluşu tüm sevgilere değer.
Kadını anlayın, kimi sevdiğinize karar verin, ona vaat ettiğiniz şeylere dikkat edin. Yapamayacağınız veremeyeceğiniz sevgileri ona masal havasında anlatmayın. Onu kırmaktan kaçın çünkü onu kırdığınızda, sizinde biz kızınız olabileceğini ve onun da sizin gibi bir doyumsuz erkek tarafından kırılıp üzülebileceğini unutmayın.
Unutmayın Türk kadını onurlu, doyumlu erkekler doğurur ve o onurlu doyumlu erkeklerde kadına, Türk kadınına olması gereken onurla davranır.
Saygılarımla sevgiyle kalın.
Türk kadınlarına mevsimleri öreten renklerin cümbüşüyle sevgiler.
Ş.Göksoy
YORUMLAR
Sayın Göksoy,
BirTürk kadınını ,bir erkeğin bu kadar mükemmel tarif edebileceğini,bu yazıyı okuyana kadar asla düşünmemiştim.
Nedendir ki,okuduktan sonra sizin kişiliğnizle ilgili değişik bir sonuca ulaştım..Sanırım, mesleğim gereği(psikoloji) ..Öğrencilerime bu yazınızı tezlerinde kullanmasını önereceğim izninizle..Sizede kişilik testinden geçmenizi..Saygılarımla...