- 529 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DENEME 1: Yakınımda ki Bugün
sokak lambalarının cılızca aydınlattığı kasabanın sokaklarında köpeklerle oynardım..çöp tenekelerini altüst eden, lambaları kadar cılız sokağın köpekleri..hiç taramadığım saçlarım kadar karışık kafamın içinde bazen ucuz, bazen korkutucu hayaller kurardım..kimi kez ay’ın tersine yürümeye çabalar, korktuğum gölgemi önüme katmak için uğraşır dururdum eve varana kadar..
sırt çantamdaki anahtarların, az evvel aldığım kırmızı şişeye çarptıkça çıkardığı ritimle yürürdüm..anahtarlar şişeden uzaklaşırsa, sırtımı sağa sola hareket ettirir, anahtarın şişeyi bulmasını sağlardım. Takıntılı olmanın insan hayatını zorlaştırmadığını, aksine renklendirdiğini düşünürdüm o vakit..henüz okula yeni gittiğim zamanlarda bile, annanemin evinin önündeki kütükte oturur, geçen kırmızı arabaları sayardık küçük kardeşimle..o kadar az araba geçerdi ki yeni yol açıldığından beri, gene de sıkılmaz, renkler arasında ki birinciyi hesaplardık..bazen toprağa biraz ekmek ufalayıp, karıncaların askeri düzende kırıntıları taşımasını izlerdim..bazen de ölmüş, parçalanmış bir böceği yüklenme çabalarını..midem bulanır, iğrenir ama bakmaktan alamazdım kendimi..bir gün beyaz peynir domatesli ekmeğimin içinde yarısını yediğim iri karınca yüzünden, kramplar girene dek kustuğumu anımsıyorum..hala içini göremediğim sandviçleri yerken anımsar o krampları hissederim..
askılı beyaz bir penyem vardı, göğsündeki denizci armasının beni farklı kıldığını düşünürdüm…zayıf cılız bir çocuk oluşumdan olsa gerek, durmadan düşerdi askısı omzumdan..o yaşımda, omuzlarımın görünmesi hoşuma giderdi..ben ne ara vazgeçtim omuzlarıma bakmaktan?
şarabım için poşet vermemeye alışıktı tekeldeki adam... poşet taşımaktan ölesiye nefret ettiğimden olsa gerek, her zaman sırt çantamda bir yer bulur, aldığım şişeyi ve sigarayı çantama tıkardım..her zaman kırmızı alırdım..beyaz şarabın kişiliksiz bir yanı vardır..soda gibi ya da gazoz..bir bardağa koysanız şarap olduğunu anlamaz, pek çok şeye benzetebilirsiniz..kırmızı şarap, ben buradayım der daha doldururken bile..kanım gibi..durduk yere ağlamalardan sonra saklanmayan göz şişlikleri gibi..o kadar kırmızıdır ki, gizleyemezsin az evvel susmuş olduğunu..bazen bağırarak ağlarım, ağlarken tuhaf şeyler gelir aklıma, komşuların sesimi duyduğunu düşünürüm, yüzümün ne kadar garip şekillere girip çirkinleştiğini bir de..
bir duş alsam..bu sıcaklardan nefret ediyorum..günü bu yüzden sevmiyorum işte..ne kadar gelirse gelsin yaz, akşam olduğunda bir esinti yalayıp geçer tatlı tatlı sokağımı..benim sokağım!! benim balkonum..çiçeksiz, temiz, çift iskemleli balkonum..her zaman iki iskemle çıkarırım..birine oturur birine ayağımı koyarım..yanıma annemin aldığı zigon sehpaların en büyüğünü koyarım..nefret ettiğim o sehpalar..üstünde şarabım, sessize alınmış ve asla açmadığım telefonum, kül tablam ve yedekli sigara paketimle sabahlayana dek geceyi seyrederim… o gecelerde kurarım o korkunç hayalleri… delirmenin eşiğine gelip gelip bir adım geri gittiğim an gülebildiğim hayaller... bazen bir cinayetin tek tanığı olurum, bazen bir inşaatın kenarında kopan bacağımla kanlar içinde yatarken… kıpkırmızı… tehlikeli bulmam hayalleri… bana ait olanın kontrolü bendedir, ürktüğüm an bir deniz kenarında görebilirim kendimi..
içeriden gelen müziğime, gürültülü gürültülü inen apartman sakinlerinin sesleri karışıyor… apartman sakiniymiş! ne ironi ama, sanki fil sürüsü..bazen hava karardıktan sonra, merdivenlere beyaz leblebiler saçıp, koşarak inerken düştüklerini, acı içinde yardım istediklerini hayal ediyorum! yooo vahşi değilim, pek çoğumuza gelmez mi şiddet isteği? gelir ve geçer hani, o kadarcık.
kadınları düşünüyorum şimdi. Mutsuz, boş hayallerin peşinde sürüklenen kadınları. bu kadınlar ne zaman yakışıklı serserileri adam etme çabalarından vazgeçip, mutsuz adamları ayağa kaldırma peşine düştüler? ben ne ara kaçırdım bu değişimi? sağlık fışkıran bedenlerini hiçe sayıp, hastalıklı heriflerin peşinden giden kadınlar..ben kimim peki?!!
ne zamandır yeni bir pabuç almadım kendime… sürekli aynı bez pabuçları giymekten eskimiyor diğerleri bir türlü..bazen tuhaf bir biçimde ayaklarıma bakan insanlar farkediyorum etrafımda. kot pantolonumun da, eşofmanım da, jarse gece kıyafetimin altına da aynı bez pabuçları giymemden olsa gerek..ayaklarım bir tek orda rahatlar. ayaklarım bir tek orada rahatlar. ayaklarım bir tek………………………..böyle tekrarlayınca, yabancı bir filmin kötü çevrilmiş adı gibi duruyor bu cümle.
yine sabah oluyor…temizlik yapmalı..
karanlıkta hızlı adımlarla yürüyorum, nereden geldiğini anlamadığım bir baskı yüzünden soğuk soğuk terledi sırtım..yavaşlamaktan korkuyorum çünkü az önce kendimi bunun yersiz bir panikleme olduğuna ikna etmek için yavaşladığımda korkunç bir şey oldu; sol adımımı attığım anda bir çukura girdi ayağım..karanlıkta bileğime dolanan sıcak ve yumuşak şeylerin ne olduğunu göremedim. Çığlık attım ama sesim çıkmıyor, şarabı soğuk içmiş olmalıyım akşam, ne işim var gecenin bu saati sokakta, hiçbir şey anımsamıyorum. sokağımdayım neyse ki, eve çok az kaldı, ama neredeyse 1 saattir aynı yolu yürüdüğüm halde neden ilerlemiyorum? Belki de bana öyle geliyor…bir yerde okumuştum, korku anında beyin inanılmaz senaryolar ve yanılsamalar üretebilirmiş…beynime dee korkuma daa okuduklarıma da !! Tek başımayken küfrü basmak yakışıyor bana..kahretsin bu ses de ne? Tık tık….tık tık….tık tık…saat değil, saatin ne işi var gece yarısı sokağımda, hem ben de saat takmam, bileklerim bunalır benden bağımsız bir organ gibi..takamam hiçbir şey..off bu ses!! Gittikçe artıyorsa eğer, gittikçe yakınlaşıyor o zaman…ya bir soyguncuysa? Ne var ki çantamda verilecek bir şişe kırmızı şaraptan başka? Ya istediği şarap değilse!! Ya benden hafızamı alacak bir olağandışı varlıksa? Hafızamı seviyorum, vermek istemem…sanki bir bastonla yürüyor, bakmalıyım, kafanı çevir ve bak kadın korkma! Ne kadar hızlı, ne kadar yakınında gör evvela…kahretsin böyle baskı altındayken düşünmem zorlaşıyor..koşsam mı acaba? Bir sigara yakmalıyım, hem sakinleştirir beni hem de durakladığımda göz ucuyla bakabilirim arkamda neyin olduğuna…lanet olsun hiç bir şey görünmüyor. Çakmağı tam karanlığa doğru tutmalıydım yakarken…şimdi bu sigarayı düşürüp yenisini yaksam ve bir daha denesem, Ya anlarsa? Yooo kesin anlar, ne yapacaksa onu hızlandırmak en son istediğim şey…bu sokak lambaları neden yanmıyor lanet olasıca!! Karanlıkta göremem ben, uzağı da göremem ya...aslında önümde duran hayatıma girmeye çalışan boktan hiçbir şeyi göremiyorum..dağıtma kafanı, sese ver dikkatini! Ritminden anlayabilirim ne kadar mesafede olduğunu…bir yerde okumuştum, yakın algılama tekniklerinden söz ediyordu, neydi neydi !! lanet hafızam bu aralar hiç iyi değil..hah buldum Trevanian’ ın Şibumisi..Hel, Nicol Hel..mağaracılık, yakın algılama..terkeden eski bir sevgilinin hediyesiydi..yokluğunu, peşi sıra alıp okuduğum tüm Trevanian’ larla atlatmıştım..
bu apartmanın kapısı da nerede böyle? Lanet olsun sokağa ters girmiş olamam, işte her şey doğruydu, karanlıkta bile geçtiğim boş inşaatı, yangın yüzünden bir duvarı simsiyah olmuş üç katlı binayı, hepsini gördüm..yoksa gördüğümü mü sanıyorum? Haasiktir, noluyor hafızama? Koşmalıyım..hafızam çok geride kaldı, Nicol Hel’i anımsayan bellek, az evvel geçtiği sokağın detaylarını unutmamalı, koşarsam hafızam da yetişecek bana biliyorum..koş,durma!!
Tanrım! Gece yarısı olmuş olmalı..tozları almadan uyuyakalmışım uzandığım koltukta..o rüya da neyin nesiydi öyle? Ter içindeyim..lanet yaz hiçbir şey anlamadan geldi geri..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.