BAŞIM SAĞOLSUN
İnsan hayatının dönemleri vardır. O günde benim dönüm noktamdı. Belki çok geç kalınmış belki de hiç yaşanmaması gereken bir dönem. Son üç ayımı babamı kaybetme korkusuyla geçiriyordum. Doktorlar fazla zamanı kalmadığını ve bir şekilde diyalize girmesi gerektiğini söylüyorlardı. Meğer ne zormuş koskoca adamı ikna etmek. Uzun seneler şeker hastalığı illetiyle dalga geçen bir insandı babam. Tatlı bir insandı,tatlılara bayılırdı...Hiçbir zaman hayatına kota koymadı. Sınırları çok geniş bir insandı. Bu sınırlar içinde dilediği hayatı yaşadı ve sona çabuk ulaştı.
Her zaman hedefleri vardı. O sene nasılsa dalga geçtiği sınırları zorladığı şeker hastalığını ele aldı. Keşke almasaydı. Uzun yıllar tatlı yaşayan adam, tatlıyı kesince dengeler bozuldu. Belki hep sürdürdüğü hayata devam etseydi küt diye gidecekti. Oysa ki çok sürüklendi. Çok acılar çekti. Ama kendi yaşadı belli etmedi. Sadece görmek isteyenler paylaştı o dönemini. Zor insandı ,kendi doğruları vardı ve planları. En önce kendine bir şeker ölçüm cihazı aldı perhizlere başladı. Bunu oyun gibi yapardı . Bu sabah bu sonuç çıkacak görürsünüz derdi. Haklı çıkardı. Senelerce tavan olan şekeri her gün tabana iniyordu. Ama hesaplarda yanlışlık oldu. Vücut alışmış olduğu tempoda çalışmayınca mekanizmada aksaklıklar başladı. İlk önce gözleri zarar gördü. O sene ki hedefi gözlerini kaybetmemekti. Birini kurtardı . Daha sonra ki hedefi protez bacağı ile neler yapabileceğini insanlara göstermek oldu. Çünkü sol bacağı dizden aşağı kesilmişti. Bunu kendi ve bizler kabullenmiştik, toplumun da kabullenmesi için proteziyle olan barışıklığını göstermesi lazımdı. O hafta sonu dağda bir otelin kumarhanesinin açılışı vardı ve tanınmış simalar orada olacaktı. Bu babam için bulunmaz bir fırsattı. Salon çok büyüktü ve kalabalıktı. İçeri girerken koluna girdim . İnsanlar önlerindeki tabaklardan ve masaların daki insanlardan çok kapıdan girenlere bakıyorlardı. Kolumdan çıktı ve elimi tuttu. Zor bir sınavdı. Onun içinde benim içinde. Masaya ulaştığımızda sınavın ilk bölümünden iyi bir not almıştık. İnsanlar artık masalarındakilerle ilgilenmeye başlamışlardı. Bizde bir oh dedik ve yemeğimizi yemeğe başladık. Derken harika bir dans müziği çalmaya başladı. Dans pisti bomboştu ve kocamandı. Aynı anda birbirimize baktık. Biz harika bir ikiliydik. Yürümeye başladığım günden itibaren bana dans etmeyi öğretmişti babam. Ona mükemmel ayak uyduruyordum. Elimden tuttu ve o koskocaman piste, o onlarca gözün önüne çıktık. Salonda çıt yoktu. Çatallar ,kaşıklar bile gürültüsüz masanın üstüne kondu. Dansa başlamıştık. Muhteşem bir andı. Bu bizim en güzel dansımızdı. Aklımın köşesinden bile falso vereceğimiz geçmedi. O an salondakilerin ilk bakışları bakalım düşeceklermiydi! Ama sonunda bence herkes büyük haz aldı. Ben onur duydum bu kadar güçlü bir insanın kızı olduğum ve kollarında olduğum için. Babamın duygularını anlamak için gözlerine bakmak yeterliydi o an. MUTLUYDU.
Kaldığımız yerden o güne gelmeye devam edeyim. Protezle barışık hayatı dört sene sürdü. Ve zor yıl. Böbrekleri iflas etti . Bununla barışık yaşamasına veya üstesinden gelmesine imkan yoktu. Yeni hedefi sona hızlı gitmekti. O asla makineye takılacak bir insan değildi. Hiçbir şekilde ikna edemedik. Edemedim! Doktorlar her an komaya girebileceğini söylediklerinden sonra üç ay geçmişti. Dedim ya güçlüydü her bakımdan. O gece evden bir ambulansla aldılar babamı. Nefes alamıyordu. Üre ciğerlerine yayılmıştı. Hiç konuşmuyordu. Sona geldiğini biliyordu ve hiçbir şeye mani olmuyordu. Odasına çıktığımızda yapılabilecek her şey yapılmıştı. Zor nefes aldığı için yatamıyordu. Yatağın kenarında protezini çıkarmış ,ayağını aşağıya sarkıtmış bir şekilde oturuyordu. Bende yanında. Konuşmaya başladık. Bu bir babanın kızına söylediği son sözlerdi. Her kelimesi aklımdan çıkmayacak sözler. Çok konuştuk yoruldu. Ve sırtını bana dayayarak uyumaya başladı. Duvarla babam arasında sıkışmıştım. Bilseydim ki son kucaklaşmam kalkıp yatırırmıydım yatağına. Bilseydim ki kucağımda sona varmış doktorlar gelene kadar koklamazmıydım onu doya doya. Uyuduğunu sandığım babacığımı yatırdıktan sonra ayak ucuna yattım. Yarın uzun bir gün ve gece olabilirdi ve ben o uyanıkken hep yanında olmalıydım. Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum. Kapının açılma sesi ve ardından içeriye giren doktorlarla neye uğradığımı şaşırdım. Babama baktım o kadar huzurlu uyuyordu ki. Dinlendi diye düşündüm. Ağzı açıktı. Yanağımı dayadım. Nefesiyle yanağımı itsin diye ,nefesinin sıcaklığını duyayım diye. Yok ...! o anda anladım koca adam çok derin uyuyor. Bir saniye daha kalmadım. Dayanamadım.....Dışarı çıktığımda hala odanın kapısına bakıyordum. Odadan çıkan doktorlar merak etmeyin şimdi iyi desinler diye. Ama bana başınız sağ olsun dediler. Şaşkınlar nasıl başım sağ olabilir. Başımı kaybettiğim anda. Büyük bir boşluk,kayboldum sanki o anda . Odasına giremedim. İstedim ki hep dinleniyormuş gibi düşüneyim. Yok olduğunu bilmeyeyim. Bağıramıyor haykıramıyordum . Dedim ya kaybolmuştum...! Sabah saat 5 ti. Hastaneden çıktım ve yürümeye başladım. Bu hayatımın yeni başlayan dönemine doğru bir yürüyüştü. Artık yapayalnızdım. Babasız bir hayat vardı önümde . Bana söylediklerini tekrar düşündüm en acılı anımda düşünürsem asla unutmam diye. Ve bu yeni başlayan hayatımda yaşayacaksın dediklerini yaşadım. Yaşatacaksın dediklerini yaşattım. Kendine dikkat et güçlü ol dedi bana. Kendime dikkat edemedim . ama güçlüyüm. Sabahın ilk ışıklarıyla babamın veda ezanı okundu. Dinledim ama ben veda etmedim. O hep benimle ,yanımda,içimde ...SENİ ÇOK ÖZLEDİM BABAM...