Rehin Hayatlar_14
**Ben ,tarihi eser değilim!....***
Ekrem elindeki market poşetleriyle eve girdiğinde ,ben elimde bez salondaki sehbaların tozunu alıyordum.Hiç bir şey olmamış gibi davranıp,elindeki poşetleri alarak dolaba yerleştirmek için mutfağa girdim.Ekrem kinayeli bakışlarla beni izliyordu.Hiç yüzüne bakmadan malzemelerin bazılarını buzdolabına bazılarını da kuru erzak koyduğum dolabın raflarına yerleştirirken;
_"Bir paket de dolmalık pirinç alsaydın keşke..."dememle pişman olmam bir oldum.
_"Elime liste verseydin ya da beni marketin ortasında sap gibi bırakıp gelmeseydin.Aklımda kalanları aldım."
_"Kusura bakma.Çok sinirlenmiştim,içeriye girsem bile sana tat vermezdim.Dedektörün azizliğine uğradın."
_"Ben de seni öyle bir azizliğe uğratacağım ki...Ne yapmaya çalıştığını bir türlü anlayamıyorum.Geldiğine ,geleceğine pişman ediyorsun adamı...Bravvooo,Oğuz’a bile dalga geçirttin ya ..."
Bir el boğazımı sıkmaya başlamıştı.Hangi taşı kaldırsam altından Oğuz çıkmaya
başladı.Öleyim mi öldüreyim mi bilemedim.
_"Oğuz niye dalga geçiyormuş seninle?"
_"Pişmiş kelle gibi sırıtıp,’Ne oldu ya?...Nergis’i gördüm,fırtına gibiydi’dedi"
_"Çok şımardı .Ben de herkezin ortasında bi tokat vurdum deseydin."
_"Tamam...Oğuz’un ağzına sakız olayım,yetmedi birde haberlere çıkayım."
_"Niye haberlere çıkacakmışsın?Oğuz gazeteciliğe mi başlamış yoksa?"
_"O, ne anlar gazetecilikten ya...Tek bildiği meme büyültüp/küçültmek,burun kaldırmak.İzmir’de,Antalya’da ellemediği kadın kalmamış şimdi de burdakilere el atmaya gelmiştir kesin..."
Ekrem’in son söylediklerine gülmekten karnıma ağrılar girdi.Konuşacağım ama gülmekten konuşamıyorum.Bir yandan karnımı bastırıyor bir yandan da;
_"Bende azcık büyülttürsem mi ki?dememle Ekrem’in bana bir bakışı vardı ki...Korkudan bir anda babamı hatırladım.
Beş,altı yaşlarındayken çok yaramazlık yaptığımda ya da yapmak /yapmamak konusunda inatlaştığımda aynı Ekrem gibi bakıp,"Senin kemiklerinden kaşık düzer eline veririm’ derdi.Bende daha o yaşlarda çok bilmiş bir tavırla,’Tahta kaşık ağzıma sığmıyor,demir de dişlerimi acıtıyor,bi de kemik kaşığı denemiş oluruz’dediğimde,ablama ,’tutgel şunuda önce dilini koparayım,Çok bilmiş...tahta kaşığı nerde gördün de ağzına sığmıyor?Şeytanın ortağı!..’ diye bağırırdı.Ekrem zahmet edip kemiklerimden kaşık yapmak yerine kıtır kıtır kıracakmış gibi bakıyordu.
_"Tama,tamam sustum,bakma öyle,ben halimden memnunum.Şaka yapayım demiştim sadece..."
_"Dikkat et,şakanın dozunu kaçırıyorsun.Çantan nerde senin?"
_"Napcan çantamı?"
_"Lazım.Nerde?.deyip yürüdü.Elimdeki yoğurt poşetini masaya bırakıp arkasından gittiğimde ,vestiyere asılı olan çantamı alıp içinde bir şeyler arıyordu.
_"Ekrem onu yerine asarmısın lütfen!...Çantamın karıştırılmasından nefret ettiğimi biliyorsun.Yıllardır kavgasını yapıyoruz."
_"Çantanı karıştırmıyorum.Sigara alcam,benimki arabada kalmış.Hem karıştırsam ne olcak?gizlediğin bişey mi var?"
_"Evet var.Alnımdaki salak yazısını okuyamadınmı?.Gizli saklı neyim varsa hep çantamda saklarım ama yıllardır nedendir bilinmez ,sende bir türlü onları bulamazsın...Ayrıca sigaram çantada değil,mutfakda televizyonun üzerinde."
_"Al!..."deyip çantamı kucağıma verip mutfaktan sigara alıp yaktı ama tersinden yaktı."Hay senin!..."deyip lavaboda söndürerek çöpe atıp yenisini yaktı.Derin derin nefes alıp ,gözlerini kısarak dumanını bana doğru üfledi.
_"Çok özür dilerim.Bu konuda bu kadar hassas olabileceğini düşünemedim.Ayrıca öyle bir şey yaptırmayacağımı da biliyorsun sandım.Bir damla su da tusunami yaratma lütfen,bak özür de diledim..."
Son sözümden sonra Ekrem’in öfkesi azalacağına sanki daha da artmıştı.
_"O, bir damla su dediğin birike birike okyanus oldu,okyanus!...Benim derdim senin göğüslerini büyültüp küçültmenle değil."
_"Ya neyle?..Markette bırakıp geldim diye mi?Hayatım lütfen...Çok sinirlenmiş çok da gerilmiştim..."
Ekrem arka arkaya çektiği nefeslerle sigarayı içmiyor adeta yiyordu.Bir sigara daha yakıp pakedi bana uzattı,’içmeyeceğim ’anlamında başımı sallayıp,masaya bıraktığım yoğurt poşedini kaseye boşaltayım diye tabakları koyduğum rafdan büyük cam kaseyi aldığım sırada;
_"Bana aptal,geri zekalı,bir boktan anlamaz muamelesi yapıpta sütten çıkmış ak kaşık gibi kasım kasım kasılıp durma!.."
Bir elimde yoğurt poşedi,bir elimde cam kase duyduklarım karşısında şok olmuş bir şekilde kala kaldım.
*Sütten çıkmış ak kaşık gibi!..*
_"Şimdi benim anlamadığım ne biliyor musun?Lekeyi sütte mi gördün?yoksa kaşıkta mı?"
_"Felsefe yapma bana!...Oğuz’un istifa edip ne halt etmeye buraya geldiğini biliyorum.Sana olan zaafını bilmeyen yok."
Elimdeki kasenin yere düşme sesiyle,mutfaktaki dolapların başıma yıkıldığını sandım.Bir müddet sonra kendimi toparlayıp;
_"Oğuz’un bana olan zaafı ve niye buraya geldiği beni ilgilendirmiyor!...Karısı buralı ve çok hasta.İyileşme şansı yok denecek kadar az,belkide sıfır.Son günlerini eşiyle/dostuyla geçirebilsin diye karısının arkasından gelmesi bir halt yemekse eğer,yediği halt helal hoş olsun ve senin de ağzından çıkanı kulağın duysun!..."
Ekrem oturduğu sandalyede hop oturup hop kalkarak durduğu yerde duramazken ben de sabır taşımın çatırdamaya başlayan kırılma sesini duyar gibiydim.
_"O deyyusu savunma bana!...Geçmişde onunla olan ilişkini öğreneli çok oldu!..."
_"Benim mi Oğuz’la ilişkim var mış?Hem de çok önce öğrendin öyle mi?"
_"Evet!.."
_"E...Kaç çocuğumuz olmuş onu da öğrenebildin mi bari?"
_"Manyak manyak konuşup durma.O anlamda bir ilişkiden söz eden kim?"
_"Her ne anlamda söylersen söyle.ağızdan çıkanı kulak duymazsa eğer pişmanlık kaçınılmazdır.Benim geçmişim anamın ak sütü kadar temizdir.Alnım ak,başım dik,kimseye de verilecek ya da veremeyeceğim bir hesabım yok.Benim öfkemin bend’ini yıkma lütfen zapt edemessin.İçini kemiren her neyse cevabı bende değil.Geçmişimi irdelemek,ak kaşık mı?,gök kaşık mı? olduğum şimdi mi aklına geldi?.Beni buraya zorla ikna edip getirerek,ben çalışacaksan burda bir iş ayarla ikide bir ,bir anya ya bir Konya ya gidip durma,üç gün değil,beş gün değil,haftalarca aylarca iki çocukla beni tek başıma bırakıp bırakıp gidip,’benim çocuklarımı göresim geldi ama illede anasının kucağında ’hesabı ayıp olmasın diye arda bir lütfedip geleceğine beni dibinden ayırmasaydın ya!...diyeceğim ama senin zorun benim şimdiki zamanımla değil geçmişimle.Peki...Bergamaya gideli ne kadar oldun?,dağ tepe gezmekten takvimden haberin var mı ?bilmiyorum.Bol keseden para göndermekle babalık mı yaptığını sanıyorsun?..."
_"Benimle gel diye kaç defa söyledim?geldin mi?lafını bile ettirmedin."
_"Nereye?..söylermisin nereye gelebilirdim?.Çocukların birini kucağıma birini sırtıma, öğrencilerime de,civcivler gibi girin sıraya ,düşün peşime dağ tepe dolaşıp yaprak toplayacağız ya da Ekrem amcanızın çıkardığı kemik parçalarını inceleyip hangi Fi tarihine ait olduğunu mu bulacağız deseydim.Sen tarih öncesini deşelemeye öyle bir alışmışsın ki...Sonra ilgi alanın değişmiş birde Nergis’in geçmişine bakayım demişsin,bari kayda değer bir şey bul da öyle konuş."
Patlamaya hazır volkan,sarsıntılarıyla ben geliyorum diyordu.Durdurabilirsen durdur...
_"Ekrem bey!..gözünü aç,gözünü...Ben,toprak altından çıkarılıp,müzedeki yerine konmak için sırasını bekleyen çanak/çömlek ya da kime ait olduğu beli olmayan bir kemik parçası değilim.Kazdığın yerden bir şeyler çıkarayım derken birilerini de gömme.Benim geçmişimden ne sana ne de bir başkasına zarar gelmez ama bu gidişle geleceğim veya geleceğimiz tarihi eser olmak üzere...Elini yıkamak için boğulma ihtimalinin yüksek olduğu suya girme..."
_"Kirli kalmaktansa boğulmayı tercih ederim!.."
_"Peki...Sen bilirsin.Bu saçmalıklarını daha fazla dinleyemeyeceğim,kusura bakma..."deyip yatak odasına gittim ve kapıyı çarparak kapattım.Aklımdan kapıyı kilitlemek geçtiyse de huyumu bildiğim için vaz geçtim.Ekrem açtırmak için inatlaşacak,ben açmamak için.Daha da çıkmaza girmektense deyip yüzü koyun yatağa uzandım.
Bir müddat sonra, Ekrem kapıyı tıkıldatıp hafifce aralayarak ,"ben gidiyorum,biraz dolaşıp gelcem"dedi ama aslında kapıyı kilitleyip kilitlemediğimi kontrol etmek istedi."Sen aslında, benden gideli çok olmuşsun,gelsen ne olur?... gelmesen ne olur?" dememle dış kapının kırılır gibi ses çıkararak kapanması bir oldu.
Yatak iğne doluymuş gibi her tarafıma batıyor,duvarlar üzerime yıkılıyor gibi oldu ve en iyisi kalkıp kitap okumak diyerek başucumda duran kitaplara göz gezdirdim ama hepsi de Din içerikli kitaplar olduğundan o anda ilgimi çekmediler,salondaki kitaplığa gittim.Giderken de,kaç yıllık evliliğimizde,hiç bir tartışmamızı havada asılı bırakmayıp,ısrarla sonuca bağlamayı kafasına koyan Ekrem, ilk defa bir tartışmayı yarıda bırakarak kapıyı çarpıp gidiyordu,ama nereye?...
Kitaplığın önünde ne kadar durdum?,ne kadar düşündüm?,kaç kitabı elleyip yerine koydum bilmiyorum.En sonunda Cengiz Erşahin’in,"Kafsin içerisindeki hayat" isimli kitabını fark ettim ve aldım.Bu kitabı ne zaman aldım?nerden aldım? onu da hatırlamıyorum.Balkona çıktığımda herzaman olduğu gibi ilk olarak kitabın arka kapağındaki yazıları okumaya başladım. Arka kapaktaki yazıları okumadan kitap aldığımı hatırlamam hiç.
Kapaktaki yazı;"Hayatınızda çaresizliği,güven eksikliğini ve korkuyu birçok kez hissettiniz.Bu hisler şimdiye kadar sizinle birlikte yaşadı.yolculuğumuz bunların üstesinden gelmenin yolculuğudur". diye devam ediyordu.
Ben bu kitabı ,bu gün için mi almışım?ya da bunu benmi aldım ki?.Alsam yada okusaydım hatırlardım(?)diyerek kitabın sayfalarını karıştırırken içinden boş,yarısı yırtılmış beyaz bir defter sayfası düştü.Boş bir kağıt gördüğümde yaptığım imza denemelerini hatırlayıp bir kalem bulup yine imza denemeleriyapmak istedim ama bu sefer hiç içimden gelmedi.
Hala, Ekrem’in kapıyı çarpıp gitmesine içerliyordum.Birden,elimdeki kağıda Ekrem’e not yazıp bende çıkıp gitmeyi düşündüm.
_Ziyan edilen zamanın en büyük kısmı,beklemekle ya da ertelemeyle geçen zamandır_
Nerden aklımda kaldıysa...Bunun çok Edebi olduğunu düşünerek üzerini çizdim ve;
_Daha fazlasına sahip olmanın sırrı,elinizdekilerin kıymatini bilmektir_
Bu da olmadı.Not’tan ziyade ders verir gibi oldu.
_Sen bana hiç gelmedin ki,gidiyorum diyorsun.Al işte ,şimdi de ben gidiyorum._
Offf!..bu da olmadı.O bana temelli gidiyorum demedi ki,’dolaşıp gelcem’ dedi .Onun beni üzdüğü gibi benim de O’nu üzecek bir şeyler yazmam lazım ki,kapıyı çarpıp gittiğime değsin.Birden aklıma şiir yazmak geldi.;
Kurudu göz pınarım yağmuru göstermedin
Soldu sevda çiçeğim bir damla su vermedin
Başımın tacı dedin sevmesini bilmedin
Taptığım gözlerinle bir kerecik gülmedin
Şüphe dolu sözlerle sevgimizi körelttin
Uçar bir gün diyerek yüreğine hapsettin
Kanat çırpmalarıma seviniyor zannettin
Hiç uğraşma boşuna beni çoktan kaybettin
Diye yazdım ama son cümle çok mu iddalı oldu ne?Amannn,Ne hali varsa görsün.Canı nereye gitmek istiyorsa oraya gitsin.Bana söyledikleri yenilir/yutulur cinsten sözler değildi.Özel günlerimizde süpriz olsun diye yazıp ceplerine koyduğum güzel sözlerin hiç birini zamanında farketmedi zaten,bunu da göreceğini sanmam deyip buruşturup,kalemle birlikte kitabın arasına koyarak arka balkona gittim.Cevriye ablayla uzaktan uzağa bağırarak konuşmayı göze alamayıp hemen perdeleri çekip yerdeki çaput yolluğun üzerine uzanarak kitabı okumaya başladım.
Önsöz’ü okumayı hiç sevmediğim için hemen Birinci bölüme geçtim.
İNANMAK ZORUNDASINIZ
Harikulade şeyler ancak,içlerindeki bir şeyin bulundukları koşulların üzerinde olduğuna inanma cesaretini gösterenler tarafından yapılmıştır.
Bruce Barton
Bu sözü tam üç defa okumama rağmen ,kafamı toparlayıp da ne demek istediğini anlayamayıp okumaya devam ettim.
Bir at terbiyecisinin yedinci sınıfa giden oğluna okulda bir kompozisyon ödevi verilir.Kompozisyonun konusu;.......
(devam edecek)
nerimanK
YORUMLAR
Devamm
Mükemmel bir çalışmaaa
Kutlarım Edebiyatcıyıı