- 591 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
AÇ !.. AÇ !.. AÇ !..
AÇ !.. AÇ !.. AÇ !..
Dr. Sadık ÖZEN
Şu günlerde en çok karşılaştığımız sözcük : “Açılım” Gazetelerde, televizyon ekranlarında, resmi ağızlarda ve özel sohbetlerde gündemin birinci maddesi bu “Açılım” meselesinin konuşulması. Ne, nasıl, niçin ve ne şekilde açılacak belli değil. Ama bir açılım furyasıdır gidiyor. Bunu ortaya atanları kutlamak mı gerekir, kınamak mı bilemiyorum. Doğrusu, bu sözcükle, yapay gündem oluşturma ustaları büyük bir başarı kazandılar.
Yapılan tartışmalardan, henüz neyin ve nasıl açılacağı belli bile olmadan; vatandaşların bazıları mutluluk duyar ve umutları yeşerirken, bazılarının huzuru kaçıyor ve kendilerini karamsarlığa kaptırıyorlar. Böylece tartışma gittikçe büyüyor. Tartışmanın büyümesini isteyenler ve hatta kırkıştanlar var. Seksen yıl önce dipfrize konmuş materyaller, tam unutulmaya başladıkları sırada yeniden servise çıkarıldı.
Bu tartışmaların, kimlerin işine yaradığı malum. Bu konuları yüz yıldır kimler gündemde tutuyorlarsa onlar. Bunların çabaları Türkiye’yi bölmektir ve faaliyetleri bu menfur emelleri gerçekleşinceye kadar devam edecektir. Ama hiçbir zaman bu fırsatı bulamayacaklarına eminim. Zira Mustafa Kemal Atatürk’ün; “İktidara sahip olanlar, gaflet, dalalet ve hatta ihanet içinde olabilirler” sözünün, şu anda sadece “Gaflet” sözcüğü ile açıklanmasını düşünüyor ve ülkemizi yönetenlere “Hıyanet” ve “Dalalet” sözcüklerini yakıştıramıyorum. Dilerim, onlar da düştükleri gafletin farkına varırlar ve yapılacak hatada geri dönmesini bilirler.
Meseleyi sadece “Kürt açılımı” olarak düşünmemek gerek. Çünkü “Norşin” derken bir de “Potamya” çıktı ortaya. İşin en önemli tarafı işte burası. Norşin ismi kulaklarımıza yabancı değil. Şahsen ben, otuz yıl kadar önce konulan “Güroluk” yerine elli yıl öncesinden bildiğim “Norşin” adını kullanıyorum. Bilmem ülkemizde bir de “Norşincik” olduğunu biliyor musunuz? Bilmeyenlere tanıtayım; Adilcevaz’ın Süphan Dağı yamaçlarındaki bir köyü. Hani 1959 yılında İran’a giderken bir İngiliz uçağı düşmüştü de, İngilizler o uçaktaki sır taşıyan birtakım belgeleri ve ölenlerin cesetlerini alıp İngiltere’ye kaçırmışlardı ya işte orası.
Doğrusunu isterseniz ben bu “Norşin” ve “Norşincik” sözlerinden rahatsızlık duymuyorum. Ancak bu sözcükler vesile edilerek yapılmak istenenlerden kuşku duyduğumu söyleyebilirim. Zira bu sözcüğün hemen arkasından “Potamya” sözcüğünün telaffuz edilmesi inanın hiç hoşuma gitmedi. Üstelik bu sözcüğü duyar duymaz gösterilen tezahürat ve duyulan mutluluğu yadırgadım. Zira yeni adı Güneysu olan bu yer Sayın Başbakanımızın memleketi.
Bildiğim kadarıyla Sayın Başbakanımız Türk kökenli ve burada yaşayanların çoğunluğu da Türk kökenli olmalı. O zaman gördüğümüz bu sevinç çığlıkları acaba neden atıldı ki !... İşin püf noktası işte burası. Bu duruma bakılınca sözü edilen açılımın nerede başlayıp nerede biteceğini kestirmek hayli zor. Üstelik Cumhuriyetin ilk yıllarında Doğu Anadolu Bölgesi’nde çıkarılan isyanlara , taaa.. Potamya’dan destek verilmeye çalışıldığı düşünülürse durum daha da vahamet kazanıyor. Velhasıl, bütün bu durumların ülkeyi yönetenlerce dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.
Bu vesile ile bir açıklamada bulunmayı gerekli görüyorum. Atatürk “Nutuk” ta “Norşin” sözcüğünü kullanmıştı. Çünkü o yıllarda bu ilçemizin adı ”Norşin” idi. 1980 İhtilali’nden sonra eskilerden kalma birçok kasaba ve köy adı değiştirilmiş, bu arada Norşin’de “Güroluk” olmuştur. Esasen, bu ilçenin ismi Norşin veya Güroluk olsa ne fark eder ki. Önemli olan bu ilçede yaşayan vatandaşlarımızın etnik kökenleri değil, varlıklarıdır. Önemli olan etnik kökenler değil, ulusal bütünlüğümüzdür. Bu gerçek “Ne mutlu Türk’üm” sözü ile ifade edilmektedir. Tartışma yaratanlar ülkemizi bölmek isteyenlerdir.
Yazımı, yazımın başlığının çağrıştırdığı, daha doğrusu bu çağrışım üzerine koyduğum başlık ile ilgili bir anımla sonlandırmak istiyorum. Şu sıkıcı havayı birazcık olsun dağıtabilmek için.
1950’li yıllarda, benim üniversite öğrencisi olduğum dönemde, Ankara’da çok güzel bir dansöz vardı: Adı “Özcan Tekgül”. Güzelliği kadar, hayırsever ve cömertti de. Gençlerin büyük beğenisini kazanmıştı. Samanpazarı Meydanı’nda, şimdiki Altındağ Belediyesi’nin (yeri değişti mi bilmiyorum) olduğu yerde “Esenpark Gazinosu” vardı.
Tekgül işte burada sahne alır, öğrenciler için de indirimli gündüz matinesi yapılırdı. Pahalı gazinolara gitmeye bütçelerimiz müsait olmadığından, arkadaşlarla toplanıp buraya gider hem eğlenir, hem de gırgır geçerdik. Yapılan tezahüratla aşka gelen Tekgül kendinden geçercesine kıvırırdı. Bunun üzerine, alkış ve ıslıklarla daha uzun ve etkin bir tezahürat başlar, tutulan tempoyla “Aç !.. Aç !.. Aç !...” sesleri salonu adeta yerinden oynatır ve Tekgül, üzerindeki giysileri birer birer çıkarıp fırlatırdı. Bu sırada tezahürat sesleri daha da yükselir ve istekler de artardı: “Çıkar !.. Çıkar !.., Çıkar !..” sesleri adeta yeri göğü inletirdi. Dansöz, üzerindeki tek parçalık son giysiyi de çıkaracakmış gibi yapar ve heyecanın doruk noktasına çıktığı an, birden sahnenin perdesi kapanırdı.
Evet, beyler, lütfen şu açılımı artık açın. Ya da bundan vazgeçin, perde kapansın. Ama konu öyle bir noktaya getirildi ki; artık açılması da zor, ne yazık ki kapatılması da. Keşke, iş bu noktaya getirilmeden önce iyi düşünülseydi. Yaratılan olumsuzluğun doğurabileceği kötü sonuçlardan kendini bölücülerin tahrikine kaptırmayan Kürt kökenli vatandaşlarımızın da hoşlanmayacaklarına dair içimde bir his var. Çünkü bu vatan hepimizin ve cümle ecdadımızın kanlarıyla sulandı. Bölünmek ve parçalanmak kimsenin işine yaramaz.
Sevgi ve esenlik dileklerimle….
13.09. 2009
www.fikirplatformu.net
YORUMLAR
Halk gerçek gündemin içinde bunalıp isyan etmesin diye, gündem değiştirme ve taraftar toplama gayesiyle yapılan bu açılım şarlatanlığı çok tehlikeli boyutlara gebedir. Çünkü bu ülkede yalnızca Kürtler yaşamıyor ve yıllardır ezilen, haksızlığa uğrayan sadece onlar değil. Diğerlerinin tek farkı, devletine düşman olup, askere- polise kurşun sıkmamak ve dağa çıkmamaktır. Bu insanlar bu yaptıklarının mükafatını alacaklarsa eğer, diğerleri elbette ki isyan edecektir. Şahsen ben de kendimi, yıllarca haksızlığa maruz kalıp, devletine düşman olmnayanlardan biri olarak görüyorum. Sadece birilerine yapılacak açılımdan ben de rahatsızlık duyarım.