ERTELENMİŞ BULUŞMA
[ ital
-Gözünü sevem. Naparık goca şeerde bu gadar boğaz?
-Deniz varmış de mi buba? Köy gadar da böyükmüş.
-Oooo. Bizim kööööyy, Yukarı Depecikli Köyüüüü… Ayvalı Gasabası’ nı da ekledin mi aha o gadar.
Osman sedirden kalktı; tavandan sarkan salıncağa eğildi.
- Ayşemm. Anam suretli gızım. Seni de götürem mi?
Kerpiç damlı, iki göz odalı bir ev. Tek mirasları evin arkasında bir bahçe ve birkaç küçükbaş. Hanife şafakla birlikte kalkar, ekmeğini pişirir, satılacak yoğurdunu mayalardı. Yetiştirdikleri dört bağ maydanozla, topu topu birkaç kilo ürün veren sebzelerini doldurur heybesine, giderdi Osman kasabaya.
Ahmet, babasının pazarda olduğu günler toplardı köylü çocukları; doğru tren yoluna. Sağdan soldan buldukları çivileri rayların üstüne koyar, trenlerin onları ezişini kahkahayla seyrederlerdi. Arif böbürlendi:
-Görüyon mu? Nası da ezildi. Pırttı seninki. Oraya goma dediydim.
Trenin geçmesiyle birlikte ucu yassılaşmış çivilerini toplayıp, hızlıca atarlardı toprağa. Bir keresinde aşağı köyden bir çocuk oyunlarına karışmıştı.
-Madem toprağa saplıyacaanız. Ne diye uğraşıyonuz yassılaştırmakla. Gafasızlar, sivri uçla daha eyi batar.
Ahmet sinirlenmişti.
-Sen ne garışıyon? Marifet yassı ucu saplamakta akıllım.
…
İki yün döşekten başka götürecek eşyaları yoktu.
-Bırak Hanife’ m. Yük etmiyek. Daha gözellerini alırım ben sağa. Hem beşşik de alırık.
Hanife dinlemedi. Sırtı yün döşeğe alışıktı. Yoğurta ekmeklerini banıp, bindiler ekspresse. Hanife örtmesiyle dudaklarını ısırıyordu. “Buralarda tek başına gomam seni.” demişti babasına. Ama “O” istemedi. Doğduğu topraklarda ölecekti. Osman paralarını mendiline sardı; sıkıca yerleştirdi mintanın içine. Ahmet ise kardeşini kucaklamış, tren uzaklaştıkça, küçülen dedesini izliyordu. Babası bundan sonra köye kolay kolay gelemeyeceklerini söylemişti.
-Onca baş… Paramız yetmez.
Kafasına koymuştu Ahmet. Dedesine mektup yazıp ikna edecekti şehre getirmeye.
...
İstanbul demeye bin şahit, bir tepenin yamacında soğuk yüzlü bir eve yerleştiler. Osman, zaten yorgun bedenine yük taşıtıyordu. Lakin pazarda sattığından fazlasını getiremiyordu ocağına. Ahmet daha küçüktü ama İstanbul onu büyüttü. Yakmak için inşaatlardan topladığı tahtaların arta kalanıyla bir boya sandığı yaptı babası.
Yüklenip sandığını omzuna, erkenden çıkıyordu evden apar topar. Yeni arkadaşları vardı artık. Siyah boyanın adı Mustafa, cilanın ki Arif. Fırçanın adını kimseye söylemiyordu.
Ayakkabı boyatan kimse olmadığında cebindeki çivileri çıkarıp koyardı sandığın üstüne. Birini Mustafa’ nın yanına, diğerini Arif’ in. O gün hiç ayakkabı boyatan olmadı. Eve para götürememenin yüküyle yorgun argın evine gitti zavallıcık. Bütün gün sıcağın altında oturmaktan, umutla beklemekten yorulmuştu. İki lokma bile yiyemeden uyuyakaldı oturduğu yerde.
Köyünü görmüştü rüyasında. Dedesinin elinden tutmuş, dere kenarına gitmişlerdi. Hiç uyanmak istemedi o sabah. Tekrar aynı rüyayı görememekten korkuyordu. Özlemişti oraları. Annesinden gizli ağladı. Köyünün trenleri bile daha başkaydı. Sevmemişti ki İstanbul’ un raylarını.
Annesinin hayır dualarıyla evden çıktı. Koşarak gitti istasyona. Ama nafile… İlk sefere yetişemedi. Güya o gün daha fazla ayakkabı boyayacaktı. Kardeşi ne zamandır bez bebek istiyordu.
-Kırk beş dakika sonra bir tren daha gelecek. Bi fırça at bakalım benimkilere. Parlasın yüzün gibi.
Sevinçle kaldırdı başını. Dedesininki gibiydi Niyetçi Amca’ nın kaşları. Fırçası gibi… Kalın.
Arandı ama bulamadı. Karardı Ahmet’ in yüzü. “Fırçası neredeydi?”
Sonraki trenin gelişine bile sevinemedi Ahmet. Ayakkabıları kafasını hiç kaldırmadan boyadı. Fiyakalı bir gençten de azar işitti üstelik.
-Hiç fırçasız boyacı olur mu?
Akşam olmak nedir bilmedi o gün. Bir an önce eve gitmek telaşındaydı. Gidip evin her yerini didik didik arayacaktı. Sırtlandı boya sandığını; düştü evinin yoluna. Gökyüzü pusluydu; tıpkı yüreği… Annesi duvar dibine çömelmiş, için için ağlıyordu. Üşüdü Ahmet annesini öyle görünce. Korkarak yanına gitti.
-Gül yüzlü, güleç yüzlü anam… Hayırdır?
Dedesine mektubu gönderememişti.
...
Ahmet umutlarını koydu bu kez rayların üstüne. Omuzlarındaki ağırlığı yükleyemeden vagonlara, bakakaldı giden trenin ardından.
ik ]
YORUMLAR
teşekkür ederim. yenice dahil olduğum bu sanal dünyada ilk yorumların böylesine gurur okşayıcı olması ayrıca cesaretlendiriyor insanı. belki bu sayede -tabii ki beğenilmemeyi de göze alarak- aslında hep yapmayı istediğim ama çeşitli bahanelerle ERTELEDİĞİM bu yazınsal BULUŞMALARI devam ettirebilirim.
İnsanı hüzünlendiren öykün bana küçüklüğümü hatırlattı.Ahmet'in çivileri ray ların üzerine koyup yassılttığı gibi bende gazoz kapaklarını koyar,teneke gibi yassılınca da bir kenarından çiviyle delip ipe geçirerek boynumu altın diye takardım.O yaşlarda tek tasamız incik/boncuk ve apartman topuklu pabuçlardı :)
Kutlarım,beğeniyle okudum
Saygılar
Öyle severimki
Öyle severimki boş zamanımda dahi onu düşünürüm ona ulaşamıyorsam. Onu hayal ederim
Yanımda iken öyle sarılırımki sanki bir daha hic sarılmayacakmış son anlarımız mış gibi tadını cıkartırım..öyle sarılrımki kalp atışlarını hissederim .. öyle sarılırımki mutluluk gözyaşlarımı asla göremez asla o kadar mesafe bırakmadan sarılırım sevdiğime ..
Oysa ben sana hic sarılmadım sevgili bu yüzden sanıyorsunki beni görmeden bilmeden tanımadan bu kadar sevemez..
Cünkü hayat hep sana bunu öğretti hayat sende onarılmaz bir önyargı bıraktı..sırayala bu önyargıları cürütelim
Evet seni görmedim …ama ben biliyorumki deriyi soyduğun zaman bütün insanlar aynı organa sahip
Ve giyim kuşam boya pudra aldatıcı ve gelip gecici şeyler
Zaten bütün insanlar güzel sen güzel bakabiliyorsan ..ayrıca görerek hayatına aldığın insanların ne kadarından memnunsun ???
Evet şimdi gelelim seni tanımıyorum meselesine tanımak nasıldırki .. sence nasıl bilmiyorum ama bence tanınmak kelimlerde gizli sonra bir insanı tanımak ondaki sana yeten kısımlarını garantiye almaksa bu senin eksikliğindir
Birine seni seviyorum , canım gülüm dediğinde sapık muamelesi görüyorsan zaten onun sevilmeye hazır bir kalbi yoktur bak bu bile bir insanı tanımaktır
Yada görüşelim dediğinde kacıyorsa yada ne bileyim yazdıklarını anlamıyorsa yada espirilerine gülmüyorsa o insanı tanırısın işte
Yine hayatında tanıyarak kattığın kac insan seni üzmüyor seni mutlu ediyor gördüğün zaman ilk heyacanını koruyabiliyorsun
Sevmeye gelince
Önce sevilmesini bileceksin beklentilere girmeden bekletmeden seveceksin sevileceksin masla gibi bir aşk beklersen asla olmaz beklemeden şekle sokmadan yaşarsan anı işte yakalarsın masalı..
---
el ele doğmadık ama
el ele ölebiliriz
birlikte ağlamadık ama
birlikte gülebiliriz
şimdi hoyrat gönüllerden kurtulma zamanı
birlikte sevebiliriz..
Türküler dinlerim şarkılar söylerim …öyle bırkatınki beni böyle kimsesiz ..
her türkünün bir mısrasında her şarkının nakaratında seni buluyorum
Bütün değer yargılarıma bütün ziyan olan ömrüme inat unutamıyorum
“bir güzelin aşığıyım erenler”
“onun icin taşa tutar el beni”
“gündüz hayalimde gece düşümdesin “
işte ben böle yaşıyorum seni silip atmak ne ne mümkün senden kacsam kendimden nasıl kaçarım
damla damla ölsem sensiz nasıl yaşarım
“ezelim sen oldun “
“ahirim sensin”
ben senden önce sevmedim sahte sevgilere kanmadım laf olsun diye yaşamadım bunca yıl seni bekledim sadece
sen ezelimdeyken haberin olmadı ama inan ahirim sensin.. ben bu yalan ve kısa dünyada ne yapayım ben seni ebedi dünyada istiyorum belki burada benim olmayacaksın ama ben seni orada istiyorum . yüce mevlam bana bunu cok görmeyecektir o biliyorki ben seni cok sevdim.
Bende onun adaletini seviyorum.
Bütün feryadım kendi adıma değil diğer tarafta gerceği görünce burada beni nasıl yetim bıraktığını anlayacak ve üzüleceksin oysa ben senin üzülmene dayanamaki. Dayanamam…hic bir şey gözümde değil ve hic bişey istemyorum bu hayattan ben sadece seni istiyorum
Günlerce ac kalsam acık kalsam ayazlarda donsam umrumda değil sen yanımda ol iki kişilik tabutta dahi yaşarım..
Sen yanımda ol
Dünyanın en gülcü insanıyım hickimse bu kadar severken bu kadar sevdiğinden ayrı kalmayı göze alamaz. Hic kimse bu kadar severken değmeycek bir adama tercih edilmeyi kaldıramaz ..
Hiç kimse kendinden bu kadar kaçan bir insanla bu kadar barışık olamaz..