MERCİMEK ÇORBASI
Güzel yemek yaptığım söylenir . Birilerinin söylemesine gerek yok ben güzel yemek yaparım. Yemek yapmak bir sanat değildir sonuçta temelde herkes aynı şeyi yapar. Soğanı doğrarsın etini sebzesini falanını filanını koyarsın pişirirsin. Ama kısık ateşte pişirdiğinde tencerenin içindekiler bir birine katar tatlarını.Gördünüz mü bu işten anlıyorum işte. Birde yemeğin cilvesi vardır.Ocaktan alıp lakkadanak sofraya koyarsan görevi sonuçlandırmış olursun. Ya siz öyle sanın. Maksat eğer sadece yemeği lakkadanak sofraya koymaksa sorun yok. Maksat yiyeni mutlu etmekse bence sorun büyük... Çorba olsa terbiye yaparsın ,yemeğe terbiye yapılmaz cilve katılır. Nedir bu cilve ? baharat,yemeğin tadını getiren şeker vs. birde en önemlisi yapanın ruhu. Yemek yaparken çok acele bile olsa mutlaka güzel bir müzik koyarım . Hatta millet soğan doğrarken ağlar ya ... ben o anda güzel bir müzik çalıyorsa hem ağlar hem dans ederim.Hatta çalanı biliyorsam mırıldanarak değil bağıra çağıra söylerim. Doğradığım soğan , mutlaka utanıyordur beni ağlattığı için.Belki de içinden beni doğrasa kavursa da şu ıstırap bitse diyordur. Şarkı söylüyorum ya... Hem sadece yemeği yapmak ,cilvelendirmek yetmez. Onu sunmak önemli. Masanın şekli yetmez.Oturma düzeni ,çalan müzik, aşçının neşesi ,sohbeti .Neyse tadından yenmez yemeklerimin demek istiyorum,sohbetime ,neşeme doyulmaz demek istiyorum. Ama başıma gelen bir olay bunu söyletmiyor bana.
Bundan birkaç ay önce bunaldığım ,sıkıldığım ,nefes alamadığımda kaçarcasına gittiğim arkadaşımın evindeyim. İnsanın nefessiz kaldığında gideceği bir dostunun olması güzel. Keyfimiz yerinde ,sohbet ediyoruz, şakalaşıyoruz yani sizin anlayacağınız suni teneffüs yaptığımız bir gece .Ona gittiğimde bana hep kapıdan girerken düşüncelerini dışarıda bırak öyle gir içeri derdi. Neyse konuyu dağıtmayalım. Şimdi yemekten girdik nerelere geldik demeyin.Mercimek çorbasını çok sevdiğini biliyordum.Bana nefes aldıran bu dünya tatlısı insana sabah kalkıp , o uyanmadan bir sıcak mercimek çorbası yapmak şart olmuştu. Sabah kalkmak hiç zor olmamıştı. Fakat buzdolabını açınca kendimi çok çaresiz hissettim. O ne, sanırım dolabı benden önce uzun bir süre açan olmamış, tamtakır. Demek ki dolap orada durması gerektiği için duruyormuş. Mucize olacaktı bu yoklukta çorba yapmak ama. Önemli olan o uyanmadan olan imkanlarla ona sıcacık bir sürpriz hazırlamaktı. Mutfak küçücüktü. Diyeceksiniz ki oh oh pek iyi aradığını bulabilirsin. Ne mümkün!Düşünün ki unu fırının içinde duran bir insanın mercimeği yada kevgiri tenceresi nerededir. Tamam abarttım belki ama vallaha unu fırının içindeydi.Tam kestiremiyorum ama bana lazım olan malzemeleri aşağı yukarı yarım saatte bir araya getirdim. Bulamadığım her malzeme için başka bir şey katıyordum çorbaya. Neyse çorbayı yapacağım tencereyi hatta malzemeleri de içine koyup ocağa koymaya başardım. Büyük bir keyifle sigaramı yaktım ve tencerenin içindeki mercimeklere karşı içmeye başladım.Abarttığımı sanmayın gerçekten zordu o ana gelebilmek. Tencerenin kapağını kapattım , bütün malzemeler birbirine karışsın, tatlarını birbirlerinden esirgemesinler diye tencerenin altını kıstım.Kahvemi alıp odaya gittim. Bir kitap alıp okumaya başladım ama gel gelelim ,okuduğumdan bir şey anlamak mümkün olmuyordu çünkü kulağım hep mutfaktaydı.Sıcacık sürpriz deydi. O ne !cızır cızır bir ses geliyor. Ben size demedim mi ?İşte buda önemli taşan çorbaya ilk müdahale ,koşarcasına mutfağa gittim .Sürpriz yaparken ocağı da,hatta o çorba bulaşığını temizleyecek kişi ben olduğuma göre kendimi de düşünmem lazımdı. Neyse az bir sıvışıklıkla kurtardım taşma operasyonunu .Baktım çorba kıvama gelmek üzere. Kevgiri bulmakta hiç zorlanmadım hemen karşımda duvarda asılı duruyordu. İş onu bulmakla bitmiyor ki. Offf böyle süprizin taaaaa diyecektim ki aradığımı buldum. Çorbayı süzerken üstümdeki siyah buluzum sararmaya başladı.Neden demeyin mutfak benim değil kevgir de benim kevgirim değil. Hatta elimdeki tahta kaşıkta.Sıçrattım oraya buraya buluzuma. İşte sıra terbiyesine ,yani cilvesine kalmıştı .Bunun için tereyağı ,kırmızı biber ve nane lazımdı. Lazım dı demek kolay gel de bul. Dedim ya buzdolabı hakikaten buz gibi bomboş.Biraz margarin buldum ,tavaya koydum. Hesapta kıpkırmızı yapacağım tereyağı misali.
Buldun yaparsın ,kıpkırmızı olsa zaten margarin denmez tereyağı denirdi. Neyse ben elimdeki olanaksızlıklarla mercimek çorbasına benzeyen bir şey yaptım. İşim bittikten sonra mutfağı ve üstümü başımı toparlamak daha da zordu. Mutfağı çok mu dağıtmıştım ne?Ben debelenip dururken bu küçük mutfağın,boş buzdolabının sahibi canım arkadaşım kalktı.Gerine gerine sana çorba yaptım dedim.İnanamadı hadi canım falan filan dedi.Ay beni görmeyin kasım kasım kasılıyorum.Çorba daha soğumamıştı ve o tencerenin kapağını açıp bir kaşık aldı. Bende bekliyorum ıh ıh harika olmuş falan desin diye.Ben onun yorumunu beklemeden tabakları içeri taşımaya başladım. Tabağım daki acayip sıvıyı dünyanın en güzel mercimek çorbası diye düşünüp bir solukta içtim. Şöyle bir göz ucuyla baktım. Masada bulunan kavanozlara saldırıp çorbaya koyuyor ,her koyduğu cilveden sonra bir kaşık ağzına atıyor, ama istediğim surat ifadesi olmuyordu yüzünde .Hababam kavanozlara,limona,tuza saldırıp çorbaya boca ediyordu. Benim çorbam bittiğinde o hah şimdi oldu dediği tuhaf şeyi kaşıklamaya başlamıştı.Yani sizin anlayacağınız ben pişirirken ne kadar eziyet çektiysem en az canım arkadaşımda yerken aynı eziyeti çekti. Masada ses seda yok. İlk duyulan şey bu çorbanın sanırım yağı az olmuş sözü idi.Lahavleve evde yağ vardı da koymadık sanki.Tuzu da az mı olmuş ne de demez mi. Ne diyebilirim ki ev onun, masa onun ,önümde duran boş tabakta onun.Sustum. Güzel olan açık olması benim hatırım için bile olsa güzel dememesi.Hatta birkaç gün sonra telefonda bana çorbayı döktüm demesi .Ne kadar buzdolabı boşta olsa mutfağında aradığımı bulamasam da orası düşüncelerin kapı önünde bırakılacak,nefes alınacak bir ev...
KUCAK DOLUSU SEVGİLERİMLE NURTEN ’CİM
YORUMLAR
Mercimek çorbasını hiç bu denli düşünmemiştim doğrusu :)) Yeni bir eş olarak ve yemek yapmayı da yeni öğrenen biri olarak en iyi yaptığım şeyin mercimek çorbası olduğunu söyleyebilriim. Bu cilve olayına gelince bence de olmazsa olmazı, ama biraz bizden kaynaklı sanırım.
Sanırım bundan sonraki mercimek çorbası yapışlarımda siz geleceksiniz hatrıma...
Harika bir yazıydı, inanılmaz keyifle okudum doğrusu.
Tebrikler.
Mutfağı ve yemek yapmasını seviyorum diyen bayanlara ve erkeklere imreniyorum.
Bazen kendi kendime söylenirim,"Şu mutfağı icat edenleri bir bulursam,boğmak için iki kaşık su çok bile gelecek "derim.
Ama mutfağı sevmiyorum derken,hiç yemek yapmam demiyorum,elbetteki günde üç öğün yemeğimi kendim hazırlarım ama ne yemeğe cilve katarım nede soğan doğrarken şarkı söylerim.
Anlattıklarınızı gözümde canlandırdım.Sizi ,"cemilemin gezdiği dağlar meşeli "türküsünü söylerken soğan doğradığınızı haya ettim.Güzeldi :)
Arkadaşınıza yaptığınız çorba içinse ,büyük bir alkışı hak ediyorsunuz bence.Ben olsam amannnn der,çayı ocağa koyar bir ikide kahvaltılık,Ohhhh yemede yanında yat misali...
Sevgi ve saygılar