- 978 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İnsanlar Alemi Belgeseli
Keşke hayat, kütüphanelerin kişisel gelişim bölümüne dizilmiş kitaplardaki kadar kolay olsa. Sorunla karşılaş, formülize et, sorunu yok et! Böceklerin üstüne sertçe basıp ezmek gibi bir şey bu. Tabii hayat sağdan soldan koyunca, bu akılcı sınırlamaların, gerçek anlamda strateji yoksunu planlamalar olduğunu fark ediyorsunuz.
İnsan, kendi hayatını şirket politikası gibi görmeye başlayınca tatsızlaşıyor her şey sanırım. Bu konuda çok kararlı biri olmak, çok kararsız biri olmak kadar keyif kaçıran bir döngü hem de. Her geri bildirime göre kendi devinimini yaratmak da, stabil kalabildiğin anlar yanında komik kaçıyor üstelik.
Her şeyin üstüne bu kadar kafa yormaya başlayınca, insanın içkiye ihtiyacı oluyor. Kafamı nasıl bir desentrelizasyon sürecine sokabilirim diye düşünürken, bir tanıdığım geliyor dahiyane fikriyle: "Biz Almanya’da kolayla fantayı karıştırarak içiyoruz abi!" Şimdi bunu söylediğime ben de inanmıyorum ama ben bunun üzerine bir yarım saat kadar düşündüm, hakikaten kolayla fantayı karıştırarak yaşamak lazımdı!
Tabii bu dahiyane fikiri nasıl uygulamaya koyacağım derken, sürekli artıp azalan bir serotonin çizelgesine nasıl ayak uyduracağımı da düşünmeye başladım. Aslında kola-fanta fikrinin hayatımda innovasyonel bir şeyler yapacağını inanmıyordum. Yeni olan her şeye ne kadar tereddütle baktığımı hatırlayınca ise, bu fikri yadırgamamış olmak umut veriyordu bana.
Şimdi her şeye neden bu kadar tahammülsüz yaklaştığımı çözmem kolay olmadı. En güzel metaforu arabaların arkasından koşan köpeklerde buldum ilginçtir ki. Zannediyorum ki hiçbir köpek arabayı yakalayıp paramparça edebileceğinden emin olmadan koşmaya başlamıyordur. Hani köpekler bile bu kadar akıllıyken, "biz her arabanın arkasından koşuyor muyuz acaba" diye bir soru düştü beynime. Evet lanet!
Sonraları biraz biraz nasıl davranmam gerektiğini buldum hayata karşı. Hayalgücü sahibi olacaktım, buna bağlı eylemlerim bana gerçeği verirse devam edecektim yaşamaya. Değilse, bi’ geribildildirim çakıp tekrar hayalgücümden yardım isteyecektim.
Şu dediğimin maddeleşmiş halini, bir metro istasyonunun çıkışında bulunan yürüyen bantta* buldum. Şimdi bu konuyu biraz deşmek gerek. Bilmeyenler için tarif edeyim, yürüyen bant, asansörün yere paralel şekilde olan halidir. Yani hem üstünde yürürsün, hem de o gider, böylece hemen ulaşırsın bantın ucuna.
Şimdi, tahmin ediyorum ki sizler de onlardansınız ama, bu yürüyen bantın üstünde yürüyen insanlarda "Biz çok şehirliyiz, bizim evde var bunlardan" ifadesi görüyorum. Böyle havaya bakmacalar filan. Yahu zaten bunlardan iki yerde var, biri havalimanı, diğeri de metro! Sürekli ordan buraya uçan bir adam olmadığına göre, ya her gün metroya biniyorsun, ya da evinde koşu bandı var! Eee, ne bu artistik arkadaşım?
Yüzyılın en mükemmel buluşu karşısında (yürüyen bant evet) bu kadar kibirli durmanın ne alemi var yahu? O bilmiyor mu sanki içinden "Ulan bunun üstünde yürürken de astronot gibi hisseddiyorum be!" dediğini. Sahiden de insan astronot gibi hissediyor kendini.
Yürüyen bant mevzuunu bu kadar takınca kafama, bende de bir haller oldu açıkçası. Bu astronot olma hissi doz aşımından mı falan derken, cesaret edip yürüyen bant üzerinde giden bir amcaya şu soruyu sordum: "Hocam sen de benim gibi mi hissediyorsun bunun üstündeyken?" Böyle garipsedi bir an, sora sırıttı hayvanlar gibi. Cevabımı almıştım ben de tabii.
İşte insan ne kadar medeniyet budalası da olsa, özündeki hayvansal içgüdü çıktı mı hoş oluyor izlemesi. Böyle güzel güzel belgeseller yapıyorlar ya hayvanlar hakkında, rica ediyorum bir tane de insanlar hakkında yapın yahu! Dağ mıyız taş mıyız neyiz bir görelim.
Yetkililere duyurulur.
Konsept Kaynağı:
*Yürüyen Bant: Ersin Karabulut
Kola-Fanta: Bunu gerçekten arkadaşım söyledi bana yahu!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.