- 1310 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HEYBELİADA RUHBAN OKULU
Yıllardır ülkemize gelen üst düzey yabancı devlet adamları mutlaka Ruhban Okulu’nun açılmasını da gündeme alırlar ve okulun açılması hususunda baskı uygularlar. Neden?
Çok uzun zamandır, asırlardır aynı toprağı paylaştığımız, ekmeğimizi, suyumuzu paylaştığımız, iyi günümüzde kötü günümüzde kader birliği yaptığımız, kendi vatandaşlarımız olan Rum Ortodoks dinine mensup vatandaşlarımızın böyle bir gereksinimleri varsa bunu kendi hükümetimiz kendi yetkililerimiz mutlaka giderir, sorunu çözer. Her şeyden önce bu bir insan hakları meselesidir.
Laik bir ülke olan güzel yurdumuzun kendi iç meselesi olan bu Ruhban Okulu neden başkalarını bu kadar ilgilendiriyor?! Ülkemizdeki bu okula bu kadar çok ilgi ve alaka neden ?!
Ruhban Okulu 19. yüzyılda, Fener Rum Patrikhanesi, Ortodoks milletler arasında dini birliği korumak Ortodoks din adamı yetiştirilmesi amacıyla bir teoloji okulunun açılmasını gündeme getirdi. 9. yüzyılda yaptırılan Heybeliada’daki Ayia Triada Manastırı, Patrik 4. Germanos tarafından 1 Ekim 1844’de Heybeliada Ruhban Okulu olarak açıldı.
Ruhban Okulu, Ortodoks âleminde, Atina Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden sonra kurulan akademi düzeyindeki ilk okul olma özelliği taşıyordu. Tüm Ortodoksların okulu olduğu için ayrı bir anlamı vardı.
Bilindiği gibi, İstanbul’un fethinden sonra İstanbul Rum Patriği’ne “Millet Başı” unvanı verilmiş ve kendisi Bab-ı Ali’ye karşı Osmanlı İmparatorluğu’ndaki tüm Ortodoksların lideri olarak kabul edilmiştir.
Okulun açıldığı yıllarda gerek İstanbul’da gerekse Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içinde ve dışında yaşayan yüz binlerce Ortodoks için iyi eğitim görmüş; dini vazifesini çağdaş bilim ve teknolojiyle birleştirerek en iyi şekilde ifa edebilecek din adamlarına ihtiyaç duyulmaktaydı. Batı Kiliselerindeki reformlar ve kültürlü din adamları böyle bir okulun kurulmasını zorlamıştır. 1884`te Patrikhane`ye bağlı bir lise olarak açılan Ruhban Okulu, 1951`de Patrik Athinagoras tarafından ruhban yetiştirmesi için özel yüksek okula dönüştürülmüştür.
Ruhban Okulu’nun, artan "milliyetçi" akımlara karşı Ortodokslar arasında dini birliği korumak için kurulduğunu söylemek abartılı olmaz.
Ruhban Okulu, kapanma noktasına dört farklı dönem yaşayarak gelmiştir.
1) 1844-1915 yılları arasında okul yedi sınıflıydı. Bunların dördü Lise, üçü Teoloji bölümüne aitti. 1915-1918 yılları arasında I. Dünya Savaşı nedeniyle İstanbul’un birçok okulunda olduğu gibi eğitim durmuştur.
2) 1918-1923 arasında okul beş yıllık yüksek okul statüsüne yükseltilmiştir.
3) 1923-1951 arasında Cumhuriyet Türkiye’sinin okulları ile uyum sağlayarak eski yedi yıllık eğitim sistemine dönmüştür.
4) 1951-1971 yılları arasında dönemin İstanbul Rum Patriği Athenagoras’ın çabaları ile yeniden statü değiştirilmiştir. Liseden sonra dört yıllık eğitim verdiği hâlde Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi Başkanlığının 25 Eylül 1951 tarih sayı 2 ve 151’inci karar ile onayladığı Öğretim Yönetmenliğine gereğince, sadece rahiplik mesleğine girecek öğrencileri yetiştirmek amacıyla faaliyet göstermekte idi.
1964 yılına kadar Balkan ülkelerinden, hatta Afrika’nın Mısır ve Etiyopya gibi ülkelerinden, Suriye’den, İngiltere’den yabancı uyruklu öğrenciler Ruhban Okulu’na yatılı eğitim görmeğe geliyorlardı.
1964-1965 ders yılında yabancı uyruklu öğrencilerin okula devam etmelerine yetkililerce izin verilmeyince, okul bundan olumsuz etkilenmiştir.
Ruhban Okulu 1971 yılında "Özel Yüksek Okulların Kapatılması" hakkındaki kanun yürürlüğe girince kapanmıştır.
Yunanistan`daki Yunan kamuoyu, Amerika`daki sayıları üç milyonu bulan Ortodoks Hıristiyan Rum`un oluşturduğu kamuoyu ve Patrik Varthelemeos, Ruhban Okulu`nun yeniden faaliyete geçirilmesi için Türkiye`ye baskı uygulanması için var güçleriyle çalışmaktadırlar.
İstanbul Patriği ve Yunanistan neden Ruhban Okulu`nun açılmasını istemektedir?
Bu sorunun cevabı okulun kuruluş amacında şöyle ifade edilmiştir; "İstanbul`daki Fener Patrikhanesi`ne din adamı yetiştirmek için..."
İlk bakışta amaç sadece İstanbul`daki Patrikhane`ye din adamı yetiştirmek olmasına rağmen, esas amaç bütün Dünya Ortodokslarına üst düzeyde kiliselerde görev alacak ve Türk dostu olmayacağı belli olan ruhban yetiştirmektir. Çok masum olmadıkları bilinmektedir.
Esasen, Ruhban Okulu patrikhanenin sembolüdür. Burada asıl olan patrikhanedir. Ruhban Okulu’nun açılması herhangi bir okulun açılması gibi değildir. Bunun, İstanbul içinde Vatikan misali bir devletin kabul edilmesi anlamına geleceği asla unutulmamalıdır.
İstanbul’da açılması, bir Hıristiyan din devletinin kabulüdür. Eğer öyle olmasaydı, Patrik Varthelemeos bu okulu Yunanistan’da açardı. Veya başka bir Hıristiyan ülkede açardı. İlla da İstanbul’da açılmak istenmesi, işin ideolojik yönünü açık ve seçik ortaya koymaktadır.
Zaman zaman okulun, din adamı yetiştiren bir yerden çok patriklerin yurtdışından gelen misafirlerini sanki bağımsız bir devlet havası içinde kabul ettiği, gizli toplantılar yaptığı bir mekâna dönüştüğü bilinmektedir. Buradan, Ruhban Okulu isteğiyle Vatikan niyetini okumak zor değil.
Ruhban, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası`na ve Lozan Antlaşması`na göre, azınlıkların hakları çoğunluğun haklarından ayrı değildir. Türkiye, azınlıklarına çoğunluk hakkı veren bir ülkedir ve bu gerçek birçok ülkede olmayan ileri bir hukuk düzeyini temsil etmektedir.
İstanbul’daki patrikhane bir Türk kurumudur. Türkiye yasalarına tabidir.
Türkiye Cumhuriyeti yasaları sadece Türkler için bağlayıcı değil Türkiye’de yaşayan ve bu topraklar üzerinde her türlü iş ve işlem tesisinde de amirdir. Eğitim alanındaki düzenlemeler de bunun içindedir. Eğitim hizmetinin sunumundaki yapılanda, tür ve kademeler ve bunların denetim ve gözetimine ilişkin hususlar azınlık okulları için de geçerlidir.
Ayrıca anayasa, laik bir devlet olan ülkemizde dini eğitimin devlet eliyle yapıldığına vurgu yaptığından bu okulun bağımsız olarak açılması laikliğe de aykırıdır.
Eğer patrikhane din adamı sıkıntısı çekmekte ise, Batı Trakya’da hem din adamı hem öğretmen sıkıntısı çekilmektedir. Batı Trakya’da bu sıkıntıları önlemek için eğitim kurumları açmak gerekmektedir. Bu kurumlar, Ruhban Okulu ayarında olabilir mi? Buna evet diyebilirler mi? Cevap evet ise sorun yok, hayır ise bu gerçekleşmeksizin Ruhban Okulu’nun açılması düşünülebilir mi?
Aslında, Heybeliada Ruhban Okulu devlet tarafından kapatılmamıştır. İlahiyat fakültelerine bağlanmak istenince kendileri kapatmışlardır. Daha doğrusu kapalı bile değildir. Rum nüfusunun azalmasına papazlık yapmanın zorlukları da eklenince bu okula talep azaldı. Yurt dışından öğrenci ithali yasak olduğundan okul boş kalmıştır.
Şu anda Manastır’da 15 personel görev yapıyor. Çoğunluğunu öğrencilerin oluşturduğu Yunan turistler Heybeliada Ruhban Okulu’nu ziyaret ederek bilgi alıyor, bol bol da hatıra fotoğrafı çektiriyor. Aynı manastırın içinde bulunan Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Özel Rum Erkek Lisesi, öğrencisi olmadığı için eğitim yapamıyor. Lise, son 5 öğrencisini 1986 yılında mezun vermiş.
İstanbul`daki Rum cemaatinin iki-üç bin kişi civarında olduğu Yunanlılar ve Rumlar tarafından ifade edilmektedir. Bu da İstanbul`daki Patriğin ve kiliselerinin cemaatsiz olduğu anlamına gelir. İstanbul Rumları bir yandan iki-üç bin kişi kaldıklarını, cemaatlerinin kalmadığını belirtirken,( Ülkemizdeki sistem ortaöğretimde bir din adamı yetiştirmeye müsaade eden bir sisteme sahip değilken, belirli bir dini inanışı, günlük hayata geçirebilecek bir eğitimin verilmesine imkan tanıyan bir ortaöğretim kurumu kuruluşuna mevzuatımız müsaade etmiyorken) diğer taraftan da Ruhban Okulu`nun açılmasını istemektedirler. Orta öğretimde kendi din okullarımıza müsaade yokken, başka bir dine müsaade olabilir mi?!
Cemaat yoksa bu okula ne gerek var?
Ayrıca, diyelim ki burası da açıldı. burada kim okuyacak? Yabancılar gelerek okuyacaklar. Özellikle de Yunanlılar gelecekler. Peki Yunanistan`da neden okumuyorlar? Orada da ruhban okulları var. Ama amaçları çok başka! Buradaki asıl amaç ruhban okulunu Türk anayasasından çıkartarak bağımsız hale getirmektir. Yani Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde olan ama Türk kanunlarına göre yönetilmeyen bir okul haline gelecek, dolayısıyla faaliyetlerini denetlemek mümkün olmayacak. Acaba hangi ülke böyle bir okulu kabul edebilir? Yurt dışından, özellikle de Amerika`nın onayladığı kişileri getirerek Türkiye`deki misyonerlik çalışmalarını arttıracaklar.
Ayrıca sormazmıyız; sanki Hristiyan ülkelerinde ruhban okulu açacak yer kalmamış gibi neden Türk topraklarında Türk Müslüman topraklarında Hristiyan yetiştirilecek ? Neden Türkiye ? Son zamanlarda iyice yaygınlaşan misyoner faaliyetlerinde birçok Müslüman Hristiyanlaştırıldı. Zira savaş ta artık meydanlarda silahla olmuyor. İşte çağımızın zamanımızın en tehlikeli silahları: İmanı öldürüyorlar! İmanı elden alıyorlar!
Ayrıca, Bizansı ve İstanbul`u “Kostantinapolis” olarak yeniden canlandırmak istiyorlar!
ABD’ ye, Avrupa’ya yaranmak için, şirin gözükmek için, laik gözükmek için, hoşgörülü gözükmek için telafisi olmayan zararlara girmeye, yanlışlara düşmeye hiiç gerek yok!
Gerekli olan; aklımızı başımıza almamız ve bu hususta çoook duyarlı olmamız !