- 502 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
bir işçinin kalemi eriyor nasırlı ellerinde
BİR İŞÇİNİN KALEMİ ERİYOR NASIRLI ELLERİNDE
1
Son zamanlarda fabrikada bir vatan sevgisidir sürüp gidiyor. Ölen askerlerin cesetleriyle politika yapan, çirkin yüzlerini Türk bayrağıyla örten Nazi kalıntıları, ırkçı, şovmen provakatörlerin TV kanallarında boy göstermeleri işçileri etkilemiş ve tepki koyulması gereken hedefini şaşırtmış. Siz kimi düşman biliyorsunuz. Asıl düşman kim? Bu soruyu sormak gerek. Dini bütün patronumuz fırsatı kaçırmadı. Hemen dev Türk bayraklarını görkemli yönetim binasına ve fabrikasına astı. İşte vatana karşı asli görevi bu kadar. Hangi fabrikatörün oğlu vatanı için öldü acaba? Hiç birinin. Pekiyi bu ölenlerin hangisi vatanı için öldü. Yine hiç biri. Bu kargaşa en çok kime yaradı? Çeteci ırkçılara, kamu mallarını yabancı sermayeye peşkeş çektirenlere. Burası bir halklar mozaiği. Her renkten, her dil ve dinden insanların insanca yaşaması gereken bir yer olmalı. Düşünün oturduğunuz evin veya çalıştığınız iş yerinin duvarları beyaz, eşyaları beyaz, giysileri beyaz yani her şey tepeden tırnağa beyaz; nasıl yaşabilirsiniz! Bu topraklarda yaşayan farklılıklara saygı duymalıyız. Her insan insanca yaşamayı hak ediyor. Bu topraklar kimsenin mülkiyeti değil. Yıllarca insanlarımız küçük bireysel çıkarlar için zehirlendi, canlara kast edildi.
Yoksullaştırıldıkça terbiye pençeleşti canlarına. Ne için beyler, ağalar? Patronlar çocuklarını Amerikanlarda okutsun diye, çocuklarımızın kanı döküldü. Uykusuz gece vardiyasında perişan olan işçinin sırtından son model arabalara binip, bir işçinin 4–5 aylığını gece kulüplerinde, diskolarda har vurup harman savuranların vatanını kurtarmak için mi ölüyor insanlar.
Bir avuç çapulcu dediklerinizle yıllardır baş edemediniz. Pekiyi siz nesiniz? Çocukların kolunu kırıp copladınız, halkı perişan edip dilendirdiniz. İşçi sınıfı size hak ettiğiniz cevabı verecek. Yıllardır sizleri sırtımızda kambur gibi taşıdığımız yeter. Biz çalıştık, siz yediniz. Yedikçe doymadınız. Her şeyin en güzelini kendinize layık gördünüz şimdi. Her şey emeğin olacağı zaman, o iğrenç yüzünüzdeki maskeyi düşüreceğiz.
2
Sabah erken uyanırım, güneş doğmadan. Akşam geç gelirim, güneşi görmeden. TV’yi açarım; o kanal senin bu kanal benim. Birden yorgunluktan uyuya kalmışım. Çocuklarım büyüyor, biz yaşlanıyoruz. Zaman hızla geçerken biz birbirimizden habersiz hatta her şeyden habersiz; günü, ayı, yıllı bile şaşırıyoruz. Bir tek saatten haberimiz var. Çünkü işe giderken servise binme saatini şaşmamalıyız. Serviste büyük harflerle “SERVİS BEKLEMEZ BEKLENİR” yazısı. Ve hemen aklımıza bir güne kesilen 3 yevmiye + yatırılmayacak sigorta pirimi gelir. Hemen apar topar koşuştururuz. Tadına yeni vardığımız demli çaydan son bir fırt alırken; bir kolumuzu da ceketimize geçirmiş, bir yandan da ayakkabılarımızı giymeye çalışırız. Koşar adımlarla durağa doğru ilerlerken diğer kolumuzu da cekete yerleştiririz. Servis hafiften yavaşlar. Çevik bir hareketle servise atlarız ve cama yapışır yüzümüz. Dışarıyı izleriz; sanki akvaryumun içindeki balıkları izler gibi. Param olsa, bir gün işe gelmesem, çocuklarım ve eşimle zaman geçirsem. Bir parkta, yemyeşil çimlerde uzanıp gökyüzünü izlesem, güneşin altında durup yanana kadar kavrulsam diye garip, garip düşünceler. Ardı kesilmez. Ve birden korkunç bir manzarayla karşılaşır, çırpınıp kendimize geliriz. Şatafatlı bir tabela, bizle alay edercesine bakar. Servisten ineriz. Sanki kocaman bir dev ağzını açmış bekliyor. Ayaklarımız bizi götürmüyor ama gitmek zorundayız. İstemeyerekte olsa giriyoruz devin ağzına. Güvenlik; üst baş araması yapıyor: Olur ya birileri bir bombayla devin evini patlatır. Sindirim sistemi, makineleri zarar görür. Hepimiz girdikten sonra dev kapatır koca ağzını. Ta ki çiğnenmiş et yığınlarını kusana kadar, bu böyle alışıla gelmiş şekilde devam eder. Şükürle zehirlenenler her geçen gün çoğalır. Devin ağzı kapalıyken zorla bedenlerini azgın dişlerine teslim eden şükür; şükür, çok şükür diyenler. Ama devin midesinde dolaşır bir canlı bomba. Yeri zamanı gelince yıkacak devin evini, görecekler işçiler; gökyüzünü, güneşi…