DOĞUM SANCISI(6)
Her yeni gün benim için ,yeni umutlar ve yıllardır kovaladığım huzurun başlangıcı. Bu saatlerdeki ,yani gün bitimin deki huzursuzluğumu kendime bile fark ettirmem. Çünkü ben umutlarımı yitirmek istemiyorum. Sıkı sıkı sarıldığım hayatın ellerimden kayıp gitmesini istemiyorum. O zaman aynı, sabahları vapura bindiğimde gördüğüm yüzler gibi olur yüzüm. Renksiz,donuk,çirkin. Çok şanslıyım, işime her sabah denizle kucak kucağa gidiyorum ve gün bittiğinde de sarılıyoruz yine bir birimize. Ben bu duygularımı yitirmemek için, umutlarımı bitirmiyorum günü bitirdiğimde. Genelde koşmakla yürümek arası telaşla gidiyorum vapur iskelesine. Minik adımlarla çok yol kat etmeyi bilirim. Bu şekilde her adımımı sindiririm. İskeleye yaklaştıkça kocaman adımlar atan insanların yanında sanki iğreti kalırım. Bir sonra atacakları adımı tekmeleyen insanların arasına karıştığımda, hep şu geçer içimden . Ben bir sonra atacağım adıma öfke duymayacağım. İskele binasına girdiğimde ilk iş vapurun kalkış saatine bakmak olur. Sonra seyredin beni. Şayet kıl payı yakalama şansım varsa sonuna kadar zorlarım,koşarım...Yok, eğer vapur yeni yanaşıp da yolcu indirmeye hazırlanıyorsa, sakince ,inen yolcuları görebileceğim bir yere geçip sigaramı yakarım Bütün ifadeleri yakalama hırsıyla sigaramı içerim. Yüzler hep asık,mutsuz. Nasıl bir başlangıç bu diye düşünürüm. Bu insanların yarısından çoğu üretmek,kazanmak için koşturuyorlar ama insan üretmekten bu kadar nefret eder mi?
İnenler geçip gidince,binenleri takip ederim. Kapalı yerde oturamam, denizle kucaklaşacağım ya! O noktada bir çok binenle yolumuz ayrılır onların derdi sıcak bir köşede surat asmak. Benim derdim martıların çığlıklarıyla neşelenmek. Hele birde martılara simit atanlar olursa. İşte o zaman gülümseme yüzüm deki yerini alır taki uykum gelip yatana kadar da yüzüm gülümsememi bırakmaz. Gün için de karşılaştığım insanlara da ben gülümseme sebebi olurum. İlk görenler şaşırır ,alışık değiller gülen yüze. Bir daha ki karşılaşmada onlar benden daha çok tebessüm ederler ,çünkü bu dünya tatlısı bir alış veriştir . Huzuru alan memnun satan memnun. Gün bitince sanırsınız ki vapura binenler inenler ,mutsuz karamsar yüz ifadeleriyle günü noktalarlar. Hiç de öyle değil!bir sevinç, bir neşe biten güne. Umutları bitmiş işte. Bitmemiş olsa yeni güne gülerek umutla başlarlar. Onlarsa günü bitirmenin sevincini yaşıyorlar...yazık!yaklaşık iki ay önce cüzdanımı çaldırdım. Tuhaf bir duygu sana ait olana sahip olamamak. Ama ben bunu ilk defa yaşamıyorum sanırım palazlandığım için çok fazla yıpranmadım. Sadece yapmam gerekenleri yapıp en az zararla atlatmaya çalıştım. Doğum günümün olduğu gece başımı yukarı kaldırdım ve dedim ki...neden bunca kayıp? Bunlarla mı büyümem gerekiyor? Ve sabaha kadar yitirdiklerimin listesini yaptım. Sabah normal şartlarda uykusuz ve yorgun olmam gerekirken daha bir enerjik daha bir neşeliyim,nasıl olmam doğduğum günde ?en güzel elbiselerimi giymedim belki ama en güzel bendim o gün, şaka mı? Ben doğmuşum o gün!vapura minik,sıkı adımlarımla koştum. Her zaman ki gibi dışarı da oturmayı tercih ettim, denizle kucaklaşmak için. Sigaramı yaktığım da etraftaki mutsuzları değil kendimi takip ettim. Bir kere daha sevdim kendimi, ne mutlu bana. Ben kendimle ve denizle keyif yaparken bir çift göz sigarasını içerken meğer bana bakıyormuş. Vapur Karaköy iskelesine geldiğinde yine köprünün konmasını beklemeden iskeleye atladım. Bir çift gözde atlamış ve bir süre sonra omuzsumun üstünden şu sesi duydum; Ayşe hanım? İyi ki şaşkınlıkla düşmedim. Vapura bindiğimden itibaren kendimi düşünürken , bir anda birinin daha beni düşünüp adımla seslenmesi! ...Şaşkın bir ifade ile arkama döndüm , efendim diyebildim. O benim, siz kimsiniz soruları aklıma gelmedi. Bir çift göz ,otuz beş yaşların da , efendi görünümlü biri. İyi güzelde bu efendi adımı nereden biliyor diye hızlı hızlı düşünmeye başladığım bir anda, cüzdanınızı kaybettiniz mi diye sordu?. O anda düşünmeden evet çıktı ağzımdan. EVET. Dedim. Cüzdanımı çalanlar işlerine yarayanları alıp bir köşeye atmışlar ve bu efendide o köşeden almış .Vapur da bana rastlayana kadar saklamış. Dedim ki ;nasıl tanıdınız?... Ehliyetimin üstündeki resimden tanımış beni! İşte duyduğum bu cümle doğum günü hediyemdi. Resim on altı yıl önce çekilmiş ve on altı yıl sonra bu resme beni benzetmiş.İçimden ,melodik şunu dedim; iyi ki doğdun Ayşeeeee,iyi ki doğdun Ayşeeee...Mumlar nerede peki? Üflemeliyim, dilek tutmalıyım. Yılların beni herşeye rağmen değiştirmediğinin en güzel ispatıydı bu. Dedim ki ;Teşekkür ederim, dedim ki; Bu gün benim doğum günüm ve siz farkında olmadan beni bana hediye ettiniz. Dedim ki; Teşekkür ederim milyonlarca. Anlamadı, belki de sadece ehliyetime ve cüzdanıma kavuşma sevinci sandı. Halbuki!...İyi giyimli ,otuz beş yaşlarındaki bu efendi bana ,yıllarımı hediye etti...
08/01/2002
_________________________________________________________________
YORUMLAR
" Ehliyetimin üstündeki resimden tanımış beni! İşte duyduğum bu cümle doğum günü hediyemdi. Resim on altı yıl önce çekilmiş ve on altı yıl sonra bu resme beni benzetmiş." Sayın Asara bu cümlelerle öyle can alıcı bir noktaya bağlamışsınız ki yazınızı, şapka çıkartacak cinsten.Gerçekten insana hele ki yıllar sonra verilebilecek en güzel hediye böyle birşey olurdu.Serim, düğüm ve çözüm noktasına kadar anlatımınız da çok hoş. kaleminize sağlık..