- 3852 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kasketin Yeri (Eleştiri)
K A S K E T İ N Y E R İ
P E R İ H A N E R G U N
Ö Y K Ü
Fasikül gibi duran ‘Kasketin Yeri,’ atmış yedi sayfa, öyküler de on birinci sayfadan başlıyor. İçi dolu da değil…
Perihan Ergun, kitabına da adını verdiği ‘Kasketin Yeri’ adlı öyküde Doğu Anadolu’da yaşayan yoksul bir vatandaş, Davutpaşa tutukevinde vatani görevini yapmakta olan oğlunu görmeye gelir. Toprak damlı evi ve hayvanlarını otlattığı yamaçlardan başka bir yer bilmeyen sıska köylü, nizamiyedeki nöbetçi asteğmenin odasına ürkek adımlarla girer. Asteğmen ondan kimliğini ister. Şaşkınlığından eli kolu birbirine dolanır. Kendisi gibi elinde ezilip büzülen kasketini sağ ayağının yanına koyar. Oysa, yere bıraktığı kasketi değil, kendisidir!.. Ağa kapısında, hayatın kendisine biçtiği rol kadar bir bedeni olan yoksul köylünün kendisine yakıştırdığı yerdir orası..! Öyle değil mi?.. Yeri gelmişken bir anımı anlatmadan geçmeyeceğim. Öğrencilik yıllarımda bir yakınım elime para tutuştururken, ‘paran var mı?’ diye de sordu. Ben de söyledim. Gülümseyerek, ‘sen, otuz beş kuruşluk adamsın’ dedi. Beş yıldız üzerinden yapılan değerlendirmede ‘Kasketin Yeri’ 1.8 yıldız almıştır.
‘Kasketin Yeri’ne alınan yedi öykü, insanlara ibret olsun diye hayatın içinden seçip alınmış gibi gerçek öyküler. Yazar, yalnız ‘Akasya Gövdesindeki Lâbada’ öyküsünde orman arazisinin yağmalanmasını önlemek için kurgu gereği gerçekçiliğin dışına çıkmış. Çocuk masallarında olduğu gibi labada ile akasyayı konuşturuyor. ‘Sen ağlama küçüğüm, ben elimden geldiğince seni kucağımda besleyip yeşertirim. Her ne kadar benim köklerimi sellerle yerinden oynatıp, tenis kortuna akıttıysalar da’ (s.21)
Öykülerinde kutupluluk ilkesi yaratacağı yerde, zaman zaman yanlı anlatım yapan Ergun’un kolay okunabilen duru ve temiz bir dili var. Sağlam cümleler kurduğu söylenemez. ‘akasyanın yaralı gövdesinden pembemsi sapıyla bir labada fırlamıştı.’ (s.20) (Metin başlığında ise lâbada yazılı) ‘her gün karnını doyurmak için balkona dadanır olmuştu.’ (s.43) ‘beyazı fazla, pullu yazmasıyla örttüğü başıyla yöresinin tüm güzellik’ (s.57) Hayatta değerli olan şeylere öykünme yapan yazar, yazıya nesnellik ve canlılık katan diyalogları az tutmuş. Öykü kitabının yüzde 3.8’i diyaloglarla geçiyor, düşük bir oran. Sayfada ortalama 3.4 paragraf yapmış.
Güzel parıltılı sözün olduğu yerde okur mutlu olur. ‘Anacığı babasız büyüttüğü oğulcuğunun acılarına merhem olmak için oraya koştu.’ (s.30) İnsan bedeninde kötü huylu kolesterol olduğu gibi öykülerde de yüreğe hoş gelmeyen sözcükler olacaktır. ‘Ali’nin o sırada okumakta olduğu Nazım Usta’nın ‘Kuvvay-i Milliye Destanı’nı elinde sallayarak ‘İşte silah burada, bulduk.’ diye alaysı, aşağılayıcı bir sesle’ (s.36) Sayfada ortalama 15.6 kez yabancı sözcük kullanmış.
İstanbul’da büyüyen Ergun, okurunu düşünmeye iten sorular yöneltmediği için bilgi ve bellek çalıştıran düşünceden yoksun bırakmış. ‘80’li yıllar Türkiye’sinde şişeyi kırarak köşeyi dönmesi ve zenginleşmesi olası değil miydi?’ (s.54) ‘Böyle bohçalı bidonlu köylülerin bu sıkışıklıkta ne işi vardı? Taksi yok muydu?’ (s.58) Sayfada ortalama 0.6 kez soru sormuş. Yazar, anlatı düzeyini aşmak isteyen, eleştirel tutumlu bilecen okurun da olacağını düşünmeli!..
Okurunu öykünün çocukluk arkadaşı denemenin oylumlarına götürmeyen Perihan Ergun, betimlemelerini insanla özdeşleştirmiş. ‘Ufukta yedi renkten en çabuk kirlenen beyaz, piç rengiyle gözlerini ve beynini bulandırıyordu.’ (s.37) ‘Kadın siyah yeldirmesi, beyazı fazla pullu yazmasıyla örttüğü başıyla yöresinin tüm güzellik ve sevimliliğini taşıyordu. Teni ipek niteliğindeydi. Pembe – beyazlığına güneş dokunmamıştı.’ (s.57) Sayfada ortalama sekiz satır, insan yanlarımızı öne çıkaran betimlemeler yapmış.
Anadolu gerçeğini yansıtmaya çalışan Ergun, yazıyı kuruluktan kurtaran mizahı sevdiği söylenemez. Sayfada ortalama 0.1 kez kullanmış.
İdeolojisi gereği ; içten içe büyüyen kent yoksulluğunu dile getirmeye çalışan Ergun, benzetmelerden faydalanmış. ‘ağlamaklı bir inilti işitir gibi oldum.’ (s.23) ‘ilaç gibi YUNUS’tan diline takılan’ (s.37) Yunus sözcüğünü büyük harflerle yazmış. Sayfada ortalama 0.9 kez benzetme yapmış. Canlı nesnel benzetmeler yapmamış.
İzmir’de doğan Ergun, sözcüklerden görüntüye geçmek gibi bir düşüngüsü olmadığı için sözcüklere ruh verirken imge katmamış. ‘Artık yol ağıtlık bir görüntüdeydi. Kimsesiz ve dayanıksız kalan lâbadam kim bilir ne denli göz yaşı dökmüştü…..’ (s.24) Sayfada ortalama 0.1 kez imge kullanmış.
Kahramanın içinden geçirdiklerini kendi kendine mırıldanması olan içmonolog tekniğini, yazar öykülerinde hiç kullanmamış.
İçsel görüntüsünü yazıya damlatan Ergun’un deyimlerle dilini zenginleştirdiği söylenemez. ‘eğilerek ölmeye yatmış’ (s.20) ‘kıskançlıklarını punduna getirip’ (s.30) ‘korkularıyla iç bayıltan mimozaların saltanatı’ (s.19) Son cümlede yazım hatası yapılmış. Sayfada ortalama 1.2 kez deyim kullanmış. Ergun, öykü kitabında bir kez atasözüne yer vermiş.
Öykülerinde neden, nasıl ve niçinlere cevap vermeye çalışan Ergun, yazı diline derinlik katmak için söze mecaz anlam vermiş. ‘labadayla yarenlik eder olmuştum.’ (s.20) ‘çifte kumruların soyağacı giderek bir düzineyi aştı.’ (s.46) Sayfada ortalama 0.5 kez mecaz kullanmış.
Öykülerinin sonuç bölümünde okuru aradığı ile özdeşleştiren Ergun, konulduğu yere estetik katan sözcüklere yer verdiği söylenemez. ‘utanarak sora sora hiç görüp bilmediği otobüsle minibüse zar zor binerek’ (s.14) ‘Yüreği küt küt atıyordu.’ (s.45) Sayfada ortalama ikileme 1.1 kez kullanmış.
Yazar az da olsa anlatıma zenginlik katan pekiştirmelerden faydalanmış. ‘bembeyaz çizgi görüntüsündeki’ (s.15) ‘Taksim otobüsü ilk yazın sıcağında hıncahınçtı.’ (s.57) Sayfada ortalama 0.3 kez söze pekiştirme yapmış.
Ergun, öykülerinde sıkça terimlerden yararlanmış. ‘Kadınlar Koğuşu gardiyanlarından’ (s.27) ‘Okuma Bayramı şenliklerine’ (s.20) Sayfada ortalama 5.2 kez terim kullanmış.
Yazının içinde süs gibi duran alıntılardan iki kez faydalanmış. Altı dizelik şiir ile bir sayfalık masal alıntısı yapmış.
Çok iyi bir göz izleği olan Perihan Ergun, insanın iç dünyasını keşfetmiş, yalnız ayrıntılara girip insana eşdeğer olan sözcüklere dökememiş. İnsan psikolojisini yakalıyor ama, onun iliklerine inerek duyumsadığı iklimi nakışlamıyor. Yazının yoksul yüzü anlatı düzeyinde kalıyor. Hayat oylumunda yakalamış olduğu pozisyonu değerlendirirken, yeni anlatım tekniklerinden yararlanarak derinlik katmayı da akıl edememiş. Edebiyat tadı vermiyor. * * * Kasketin Yeri / Perihan Ergun / Scala Yayıncılık / 67 s. * * * Şiiriyle mutlanamayan şairin yalnızlık ırmağına attığı intihar oltası neden vurur?.. Yüreği diyalektik olamayan yazarın kalemi diyalektik olabilir mi? Elif Şafak, ‘Baba ve Piç’i diyalektik mi yazmış?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.