- 1034 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yapıbozum
Şimdi düşünüyorum da, yokluktan varlığa çıkan bir şeyin sebebi olan herhangi bir eylem içerisine dahi giremedim şu hayatta. Vakit geçtikçe, sağlam bir temel üzerine bilgi inşa edebilme çabasının ne kadar yerinde, lakin ne kadar âciz bir çaba olduğunu da görme fırsatına eriştim. Her defasında kendimden emin olarak yarattığım arkitektoniğin tekrar tekrar yıkıldığına da şahit olmak durumunda kaldım böylece.
Salt akılla ulaşamadığım bu ’gerçeğe’ -başarısız- arkitektonik deneyim sonrasında bu kadar uzun müddet tahammül edebilmiş olmak bile şaşırtıyor şimdi beni. Nitekim, yaşam boyunca uğraş edindiğim bir sistem inşa etmek yerine; inşa edebileceğim her sistemin aklın haksız iddiasının himayesi sayesinde ayakta durduğunu, aynı zamanda benim için kaçınılmaz olan her şeyi mahvettiğini de ortaya koyabilirdim pek âlâ.
Ama yapmadım. Kendi inşa ettiğim görkemli binanın gölgesinde kalan kulübeyi seçtim yaşamak için. Bunu ’bastırılmış olanın geri dönüşü’ diye adlandırsam da, faklı bir soruşturma çizgisine olan tahammülümü de koruma uğraşında bulundum.
Kendi içimdeki bağıntıları dahi çözemez olmuşken cevaplamaya çalıştığım soruların art ardalığı korkutmuştu beni. Sorguladığım şeyleri (nesne) veya anlamını hesaba katmaksızın var olan -keyfi- biçime öncelik verip; nesneyi ve anlamı yorum olarak algılama fikriyle baş başa kaldım en nihayetinde.
Acaba görünmez bir yapı arayışında mıydım? Bir bağıntı/işlev gibi algıda ve imgede ulaşılmaz olan bir geometri miydi her şeyin hesabı? Benim gibi bir yapısalcı, nereye yerleştirecekti peki göstereni?
Hiçbir zaman kabul etmek istemesem de, olanaksızı gerçekleştirmekte ısrar ediyordum işte. Huzursuzluk seviyesi rüyalarıma kadar indiğinde, intihar senaryoları üzerine de birkaç şey yazdım. Görünmez yapı, onu inşa edemediğimden dolayı benle kavga ediyordu. Anlamıştım ki; yeni dünya düzeni, çoktan başlamıştı.