- 488 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
NEREYE GİDİYORUZ ?
NEREYE GİDİYORUZ ?
Dr. Sadık ÖZEN
Gün geçtikçe televizyon ekranlarından uzaklaşıyorum. Çünkü bana hitap eden bir şey bulmakta zorlanıyorum. Müşkülpesent biri olduğumdan değil. Ekranların yavaş yavaş kararmaya başladığı, egemen güçlerin eline geçtiği ve belli odakların borazanı haline geldikleri için. Doğrusunu isterseniz yazık oldu televizyonlarımıza. Sadece televizyonlarımıza mı? Sanki, radyolarımız, gazetelerimiz ve diğer medya organlarımız daha mı farklılar?
Tarafgirlik, çıkarcılık, sorumsuzluk, ilkesizlik almış başını gidiyor. En çok izlediğim haber programlarıydı, onlar da haber olmaktan çıktılar artık. “Şok. Şok. Şok” haber ya da “Flaş. Flaş. Flaş” haber diye anons edilmekten veya seksen sekiz defa “Birazdan” anonsunu duymaktan gına geldi. İnsan doğru dürüst, tarafsız ve gerçekçi bir haber bulamıyor, ne gazetelerde, ne de televizyonlarda.
Diziler bir rezalet halini aldılar. Oturup seyredeceğimiz şöyle adam gibi bir dizi de kalmadı. Uzatacağız diye bütün saçmalıkları sergiler hale geldiler. Topluma kazanndıracakları hiçbir şey yok. Ahlak ve edep dışı, sapıklık derecesine varan ilişkiler birbirlerinden kopya edilmişçesine yayınlanıyor. Bunlar arasında gençlere ve çocuklara kötü örnek olanlarda var. Aile içinde, yakın bireyler arasında ihanet, aldatma ve tecavüz niteliğindeki cinsel ilişki örnekleri günden güne artıyor.
Siyasi, kültürel ve inanç alanlarında öyle bir kamplaşma oldu ki, akıl alacak gibi değil. Büyük bir bölünmüşlük yaşanıyor. Bir ülkeyi bölebilmek için önce insanlar kamplara ayrılmalı, sonra da birbirlerine düşman edilmeli. Egemen güçlerin bütün plan ve programları bunlara dayalı. Milleti kışkırtmak, birbirine düşürmek, kardeşi kardeşe düşman etmek için ellerinden geleni geri koymuyorlar. Yüz yıldır bunları yapmaktalar, son zamanlarda şirretliklerini daha da artırır oldular. Önlerine çanak tutanlar olunca işleri daha da kolaylaştı.
Sağcılık, solculuk falan gibi şeyler de kalmadı arık ülkemizde. Bunların hepsinin yerini; “ikilikcilik”, “ayırımcılık”, “kışkırtıcılık”, “din bezirganlığı” ve sözüm ona “demokrasi havariliği” gibi şeyler aldı. Çıkarcılar, yağcılar, bölücüler, gammazlamayı meslek edinenler, yurtseverlere karşı cihat ilan edenler, yalan ve dedikodu üretip bunları gerçekmiş gibi gösteren liboşlar meydanları boş buldular, birilerinin himayesinde at koşturuyorlar.
Yeni yazmakta olduğum “Kocatepe’den Dumlupınar’a” adındaki kitabımı bitirebilmek için kendimi bazı şeylerden soyutlamıştım. Sadece televizyondaki haberlerin özetlerini dinlemekle yetiniyordum. Çünkü ana başlıkların altındaki içerikler aşağı yukarı hep aynıydı. ABD ve AB’nin önerileri, hatta dayatmalarıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne birtakım kısıtlamalar getirilmesi, Kürt açılımı ve bitip tükenmek bilmeyen terör olayları. Günümüzün yapay yaratılmış gündemleri bunlar.
Ama bugün, kısa gezintim sırasında, televizyon ekranlarında, bana göre en az yukarıdaki konular kadar önemli bazı başka şeyler de çarptı gözüme. Aman Yarabbi, meğer biz nerelerden nerelere gelmişiz de haberimiz yok. Başta Antalya olmak üzere turizm merkezlerinden verilen görüntüler, inanın beni ürküttü. Meğer biz, Rio Karnavalı’nı, Rock Festivali’ni, Orta Avrupa’daki Faşing’leri fersah fersah geride bırakmışız. Geleneksel kültürümüz, aile yapımız, etik değerlerimiz bir bir kayboluyor. Bir zamanların “Küçük Amerika” hayalcileri mutlu olsunlar.Tabii onların şakşakçıları da. İstedikleri oldu sonunda. Çağ atladık. Övünsünler.
Ülke sorunları, topraklarımız, ulusal değerlerimiz, gerçek aydınlarımızın uğradıkları durum, bağımsızlık ve egemenliğimiz; gününü gün etmekle meşgul bu zevatın kafalarını hiç meşgul etmiyor olmalı. Çünkü onların meşguliyetleri onlara yeter. Zevk, eğlence, seks ve para düşkünlüğü, sahip olmaları gereken bütün değerleri unutturmuş bunlara. Tıpkı, Roma’nın son günlerindeki gibi…
Bu sözü edilenler, ülke nüfusunun yüzde kaçını teşkil ediyorlar acaba, bilmiyorum. Ama oran önemli olmaktan çıkıyor galiba. Zira bunlar ülkenin elit (!) tabakası ve mutlu azınlığı. Keyif onların, para onların, zevk onların. Bu ülkeden onlara ne !...?
Bir taraftan da kendi kendimi sorguluyorum; Yoksa ülkemizde her şey güllük gülistanlık da biz farkında mı değil miyiz, diye.
Yazımı, iki sözcükten ibaret şu soruyla bitiriyorum: Nereye gidiyoruz ?
09.08.09 / Antalya
www.fikirplatformu.net
YORUMLAR
Sevgili Y. Elif,
Hemen önerinize uyarak, onlarca belgeselin arasından, görmemi istediğiniz "En çok seyredilen belgesel"i buldum ve izledim. Aynen tahmin ettiğim gibi çıktı. Emperyalizmin oyunlarını çok güzel ifade ediyor. Tabii bunları görebilmek için "Gören gözler'in" olması gerek. "Başlarını kuma sokanlar" bunları göremezler. Bana göre bu belgesel "Nereye gittiğimizi" değil de; "Nereye götürülmek istendiğimizi" anlatmalı bizlere. Evet, bence de bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Bir farkla ki, binmedik bindirildik. Hem de gözlerimiz bağlı olarak. Çünkü kafasını kumdan çıkaranların hemen gözlerini bağlıyorlar. Gerçekler görülmesin diye. Kimin kafası kuma gömülü, kiminki dışarda, o da belli değil. Gerçek şu ki, uyanıktan çok uyumakta olanlar var ülkemizde. Hem de kafalarını kumdan çıkarıp tekrar dalıyorlar uykularına. Doğrusu bu kum meselesi ülkemizin halini en güzel anlatan şey oldu. Kafası gömülenlerin sadece gözleri değil, viicdanları da kör oldu. Göremiyor ve düşünemiyorlar. Çabuk uyanmaları için beklemek ve Allah'a yalvarmaktan başka bir şey gelmiyor elimizden. "Ey yüce Allah'ım, yeter artık şu uyuyanları uyandır da gerçekleri görsünler. Bizi uyuyanların karanlığından esirge yarabbi. Geleceğimizi nurlandır, yolumuzu aydınlat, bizi kurtar yarabbi ! Sen her şeye kadirsin. Geceler suyu hürmetine, sana yalvarıyoruz Yarabbi !"
Şu an ülkede kesinlikle her şey güllük gülistanlık...hem de daha önceleri hiç olmadığı kadar. Süper lüks otolar leblebi - çekirdek gibi satılıyor...
Tabii en çok % 10 kadar için bu böyle. Böyle olduğu için de kalanların sefaleti her geçen gün artmakta. Üstelik öyle bir hava yaratılmış ki, çoğu bunun bilincinde bile değil. Adeta uyuşturulmuşlar. Kuzu gibi, sessiziz....
Tabii ; nereye kadar ?
Rahmetli Cem Karaca'nın seslendirdiği bir parça vardı:
Bindik bir alamete, gidiyoz kıyamete..
bence sonumuz bu olacak , biz ellerimizle hem de güle oynaya kıyametimizi yarattık ve şimdi ona doğru yol almaktayız.. işsizlik, gasp, soygun, tecavüz, terör, zam üstüne zam ve işte bizim ülkemiz.. güzel yurdumun her bir yanı cennet iken , cehenneme dönüştü ve mübalağa olacak belki ama yolda özellikle bu aylarda Türk vatandaşından çok yabancı var.. iyiye gitmediğimiz kesin.. Rabbim, sonumuzu hayır etsin..
( hocam sadece bir tavsiye; belki de izlemişsinizdir, ismini yazmayacağım ama arama motoruna en çok izlenen belgesel ibaresini yazıp arattığınızda çıkan belgeseli izleyin derim. bizim gibi borç batağındaki ülkeleri nasıl bu duruma soktuklarını anlatıyorlar ve daha pek çok konu var. ama belgesel ateizm temeline oturtulmuş onu yok sayarsanız pek çok gerçeği görebilirsiniz)
selam ile..