- 436 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜNE AŞK-21
Bu düşüncelerle boğuştuğu anlarda ise kocasını bıktırıyordu davranışlarıyla. Ona kaprisler yapıyor, ne olduğunu sorunca da endişelerini anlatıyordu ona. Dinledikten sonra onu rahatlatacak sözler duyunca, endişesi bir anda siliniyor ve tekrar eski haline dönüyordu. Onlar, uzun yıllardır süren evliliklerinde, hem eş, hem de en yakın arkadaş olmuşlardı. Birbirlerine her konuda destek olmuşlar ve bu zamana gelmişlerdi. Kocası Hidayet Bey, İlkokul öğretmeniydi. Çok aydın, aydın olmasının yanında, gelenek ve göreneklerine de bağlı bir yapısı vardı.
Uzun yıllar süren görevinin ardından emekli olmuş ve doğduğu şehire yerleşmişti. Görevi sırasında, çalıştığı köylerde insanlara her konuda yol göstermiş ve ülkeye faydalı insanlar yetiştirmişti. Çoğu öğrencisi başarılı bir şekilde önemli görevlere yükselmişler, öğretmenlerini unutmamış ve devamlı ararlardı. Özverili çalışmasının karşılığını, maddi olmasa da manevi yönden alıyordu Hidayet öğretmen. Müjde hanım ise liseyi bitirdikten sonra Hidayet Bey ile evlenince iş yaşamına atılma gereği duymamış, sonra ki yıllarda ise çocuklarının doğmasıyla çalışma isteği onların varlığıyla son bulmuştu. Onun için sadece çocukları ve eşinin rahatları ön plana çıkmıştı. Sıradan bir yaşamın içinde, hayatın olağan telaşeler ona yetmişti bugüne kadar. Aradan geçen yıllara dönüp baktığında ise elinde ona kalan sadece çocuklarını görüyordu.
Kızını evlendirmiş ve torun sahibi olmuştu. Mutlu süren bir evliliği vardı kızının. Onları mutlu gördükçe daha da mutlu hissediyordu kendini. Her anne gibi endişeler duymuştu onu istemeye gelenler olduğunda. Onu gelinlikler içinde gördüğünde ise hıçkırıklarını tutamamış, ağlayarak onu sıkıca kucaklamıştı. Dualar ile evinden uğurlamıştı kendi evine. Bir ömür sürmesini dileyerek evliliğinin. Allah ta dualarını kabul etmiş olmalıydı ki şimdilik bir sorun görmüyordu kızının yuvasında. Aynı duayı oğlu Halil için etmeye başlamıştı şimdi ana yüreği. Bazen içinden “Acaba çok mu büyütüyorum olayları kafamda “ Diye düşündüğü de oluyordu. Sonra da “ Aman! Kader de ne olursa onu görürüz” Deyip başka uğraşlar bulmaya çalışıyordu.
Oğlu askere gittiğinden bu yana uykuları da düzensiz olmuştu. Her şehit haberinde yıkılıyor ve içini korku sarıyordu. Geceleri her telefonun çalışında, yüreği ağzına geliyor ve kötü düşünceleri kafasından atmaya çalışıyordu. O zamanlar da beti benzi atarak gözlerini kapatıyor ve dualar ediyordu içinden. Hem kendi oğlu için hem de bütün annelerin evlatları için. Halil’ in askerliğinin bitmesine çok az bir zaman kalmış ve daha rahat hissetmeye başlamıştı. Ki bu mesele ortaya çıkana kadar.
Oğluna “ Evet arkandayız" demişti. Demesine demişti ama başka verecek cevabı olmadığı için öyle söylemişti. Oğlu askerdi ve onun vereceği cevap ve içinde bulunduğu ruh haliyle alacağı cevap daha çok bunalıma sokacaktı. Törenin ne gibi yükümlülükleri olduğu hakkında çok bir bilgisi olmasa da bildiği kadarıyla katı kurallarının olduğunu biliyor ve bu yüzden endişeleniyordu aslında. Yoksa Halil’ in kalbini hoplatacak kızı severek kabul ederdi.
Tüm bu kuruntularının kafasında dans ettiği bir anda Hidayet Bey’ e bu konuyu açtı.
“Hidayet Bey! Ne olacak bizim oğlanın bu durumu. Sıkıntıda olmasaydı kesinlikle telefonda bana böyle bir şeyi anlatmaz, gelince ufaktan açardı meseleyi. Gerçekten çok seviyor galiba. Fakat benim endişelerim var. Kaç gündür düşünüyorum. Ne yapabiliriz diye. Ama haydi farz edelim ki gittik yanına. Askerliği bitmedi. Gitsek orada nerede kalacağız. Bu düşüncelerle boğuşuyorum o telefondan bu yana. Ohhhh! Sen rahatsın. Ne gamsız adamsın yahu. Şaşıyorum sana. Ben anne isem sen de babasın. Hiç düşündüğün oluyor mu ? Ne yapacağız bu konuda? “
“Müjde Hanım ! Düşünmez olur muyum? Ben taş kalpli miyim . Kaç yıllık kocanı tanımıyor gibi konuşuyorsun. Elbette düşünüyorum. Ama şu anda elimizden gelen hiçbir şey yok. Halil’ in teskeresine az kaldı. Bir gelsin. Askerliği bitsin. Gelince bir enine boyuna konuşur ve meseleyi irdeleriz. Sonra da hep beraber tekrar gider Allah’ ın emriyle isteriz. Kızın ailesi de taş kalpli değildir herhalde. Onlar da insan evladı. Elbette kim olursa olsun çocuklarının iyiliğini isteyeceklerdir.Gün ola harman ola. Sen kafamı takma. Nasip ne ise o olur. Haydi ! Müjde Hanım o güzel ellerinden bir kahve içelim karşılıklı.Allah sevenleri kavuşturur merak etme sen. Bak! Beni nasıl kavuşturdu sana.! “
Kocasının, onu rahatlatan konuşmalarından sonra neşe içinde mutfağa gitti ve bol köpüklü kahvelerle odaya geldi. Yüzü gülmeye ve sohbeti sırasında kahkaha atmaya başlamıştı. İçinden de “ Galiba her şeyi zamana bırakmak en doğrusu” diye geçirdi.
Hamza ile Osman, önce karakola giderek Ahmet Astsubay ile görüşmek istediklerini söylediler. İçeri girdiklerinde Ahmet astsubay, daha önce görmediği iki yabancıya meraklı gözlerle baktı. Kapıda bekleyen Osman ve Halil’ e bakarak ,
"Ahmet Astsubay ! "
“Evet !Buyurun ! Benim. “
Ahmet astsubayın gösterdiği yere geçerek oturdular. Osman Hamza’ yı göstererek;
“Komutanım ! Ben yukarı köyden Osman ! Bu arkadaş ta aşağı köyden Hamza. Hamza’ nın size anlatacağı şeyler var. “
Hamza adını duyan Ahmet Astsubayın yüzünde bir rahatlama ifadesi belirdi. Bu uzun süredir soruşturduğu meselenin çözümü demekti.
“ Buyrun sizi dinliyorum Hamza Bey “
Hamza ise söze nereden başlayacağını bilemiyor ve içinde bulunduğu durumun ona ne sonuçlar çıkaracağını bilemediği için de tedirgin oluyordu. Biraz suskunluktan sonra,
“Komutanım ! Ağanın düğünündeki o olayda kurşun benim silahımdan kazayla çıktı ve o çocuğu vurdu. Ama o anda sarhoştum. Her zaman ki gibi havaya ateş etmek istemiştim. Elimden kayınca ateş aldı. Önce ne olduğunu anlamadım. Çocuğu yerde can çekişirken görünce anladım. Kendime geldiğimde ise o korkuyla evime gittim ve burayı terk ettim. Pişman oldum teslim olmadığıma ama gitmiştim bir kere. Vicdanım hiç rahat bırakmadı beni. Osman beni bulunca da onunla geri döndüm. Ve cezamı çekmek üzere teslim oluyorum. Ama kesinlikle kazaydı. İsteyerek karıncayı bile ezemem ben.”
“Anlıyorum. Ama Hamza Bey! Keşke o zaman teslim olsaydın. Neyse önemli olan senin vicdanın sızlayıp gelmiş olman. Şimdi ben senin ifade tutanağını hazırlatacağım. Sonra da mahkemeye sevk ederiz. Bu arada, senin yüzünden Ökkeş’ in oğlu Abdullah’ ın da başı yanıyordu. İhbar telefonu geldi bana. Onun vurduğunu söyledi birisi. Bak iftiraymış. “
Hamza, bakışlarını yere indirerek uzun bir süre suskun kaldı. Sonra Ahmet’e dönerek ;
“Komutanım! Sadece söyleyeceklerim bu kadar değil! Ayrıca Salim Ağa hakkında yapacağım ihbarlar var. Salim Ağanın ipliğini pazara çıkaracağım. Sonra yanında kimse kalmayacak. Kimse yüzüne bakmayacak. Benim anlatacaklarımdan ve sizin yapacağınız baskınlardan sonra hapishanenin parmaklıkları arasından bakacak. Her şeyi biliyorum ben. Kaç yıllık adamıydım. Her açığını biliyorum. Ama itirafçıların yararlandığı ceza indiriminden faydalanmak istiyorum. Kinim olduğu için yapmıyorum bunu. Bundan sonra, yani cezamı çekip çıktığımda, hayatıma tertemiz bir sayfa ile başlamak istiyorum. Benim size vereceğim belgelerden yola çıkarak sizin onu cezaevine göndermeniz çok kolay olacak. “
Diyerek, kuşağının altına gizlemiş olduğu evrakları çıkardı ve astsubaya uzattı. Ahmet’ in gözleri sevinçle parladı. Telefona sarıldı ve santrali aradı. Er’ e
“Asker ! İfade alacağım. Bir yazıcı odama gelsin’ “
Dedikten sonra telefonu kapattı. Biraz bekledikten sonra yazıcının gelmesiyle ifadenin alınacağı odaya geçtiler.
Salim Ağa’nın telefonundan sonra telefonda konuştuğu kişi uzunca bir süre konuştukları şeyler hakkında düşünmüş ve ağanın söylediklerinin kendi çıkarlarını da etkilediğine karar vererek konuyla ilgili girişimlerde bulunmak için telefona sarıldı. Karakolu arayarak ,
“Alo ! Bana karakol komutanını bağla! “
Erin telefondaki kişiye
“İsminizi alabilir miyim efendim. Komutanıma isminizi de vermem gerekiyor.”
Demesiyle çok sinirlendi ve ;
“Asker! Ben ....... Bakanlığından arıyorum. Hemen bağla telefonu ! “
Asker , hemen komutanının odasını aradı ve kısaca durumu anlattı. Komutanın “ bağla” demesiyle telefonu bağladı.
“ Efendim ! Ben karakol Komutanı Hasan ! “
Konuşma sırasında komutanın yüzü allak bullak oldu. Konuşmaya fırsat bile bulamıyor, konuşması karşısındaki tarafından kesiliyordu. En sonun da çaresizce ;
“ Peki efendim. Durumu inceleteceğim. Ona göre karar vereceğim. “
Dedikten sonra telefonu sinirli bir şekilde kapattı. Ahmet astsubay ile söylediği şeylere inanmıyordu. Ahmet Astsubay ile buraya geldiğinden bu yana uyum içinde çalışmışlardı. Onun kendisine hiç bir saygısızlığı olmamış ve halk ile de çok uyum içinde çalışmıştı. Şimdi ise bir emirle karşı karşıya kalmıştı. Hem de etkili bir yerden gelen bir emirdi. Vicdanı bu emre itaatsizlik göstermek istiyor fakat bunu önlemeye gücü yetmeyeceği için de ister istemez kabul etmek zorunda kalacaktı büyük bir ihtimal ile.
Hayatında ilk defa yapacaktı böyle bir şeyi. Bu olaydan Ahmet’ in de haberi olması gerektiğini düşündü ve Ahmet astsubayı aradı. Odası cevap vermeyince muhabereyi aradı. Telefonu açan ere
“Ahmet astsubay nerede biliyor musun “
“Komutanım! Komutanım ifade alıyor. “
Demesiyle, telefonu kapattı ve odasından çıkarak, oldukları odaya gitti. İçeri girdiğinde Ahmet astsubayı ifade alırken buldu.
" Komutanım! Kolay gelsin.! İşiniz bitince odama gelebilir misiniz.?
"Emredersiniz komutanım. Az kaldı zaten. Bitmek üzere."
DEVAM EDECEK !
YORUMLAR
Karışık işler çorap söküğü gibi gelecek.Hamza'nın teslim olması yöre insanın ağalık sistemine karşı "artık yeter" demenin bir başkaldırısı olarak görüyorum.
Diğer taraftan Halil'in ailesinin yeni bir serüvenle karşı karşıya kalmaları da işin ilginç tarafı...Bakalım kapalı bir toplumun dşarıya karşı tavrı nasılolacak...
Doğrusu yazar,öyküsünün gizemliliğine öyle hapsettiki beni
romanı bitirmeden anlaşılan bana rahat yüzü yok...
Ah bir yarın gelse de devamını okusam...
saygılarımla efendim...
Peki efendim. Durumu inceleteceğim. Ona göre karar vereceğim. “
Dedikten sonra telefonu sinirli bir şekilde kapattı. Ahmet astsubay ile söylediği şeylere inanmıyordu. Ahmet ile buraya geldiğinden bu yana uyum içinde çalışmışlardı. Onun kendisine hiç bir saygısızlığı olmamış ve halk ile de çok uyum içinde çalışmıştı. Şimdi ise bir emirle karşı karşıya kalmıştı. Hem de etkili bir yerden gelen bir emirdi. Vicdanı bu emre itaatsizlik göstermek istiyor fakat bunu önlemeye gücü yetmeyeceği için de ister istemez kabul etmek zorunda kalacaktı büyük bir ihtimal ile.
Hayatında ilk defa yapacaktı böyle bir şeyi. Bu olaydan Ahmet’ in de haberi olması gerektiğini düşündü ve Ahmet astsubayı aradı. Odası cevap vermeyince muhabereyi aradı. Telefonu açan ere
“Ahmet astsubay nerede biliyor musun “
“Komutanım! Komutanım ifade alıyor. “
Demesiyle, telefonu kapattı ve odasından çıkarak, oldukları odaya gitti. İçeri girdiğinde Ahmet astsubayı ifade alırken buldu.
" Komutanım! Kolay gelsin.! İşiniz bitince odama gelebilir misiniz.?
"Emredersiniz komutanım. Az kaldı zaten. Bitmek üzere."
bu roman ses getirecek.
inancım
ve
umudum tam
bunda
sevgili hülyam.
saygılarımla.