- 503 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜNE AŞK-19
Evden çıkmadan herkesle vedalaştı Zeliha.Kapının önüne çıktıklarında, kapıda bulunan insanlar iyice yaklaştılar evin yakınına. Davul ve zurnacı bütün maharetini sergiliyordu. O sırada merdivenin başında bulunan köy imamı dualarını okudu. Gelinin başından çerez atıldı.Sonra, Zeliha merdivenlerde ağabeyinin koluna girerek indi. Aşağıda bekleyen Kerim ise sevdiğine kavuştuğuna inanamıyordu bir türlü. Hazırlanmış ata bindirdiler Zeliha’ yı. Ata bindikten sonra, son bir defa iyi ve kötü günlerinin geçtiği baba ocağına baktı. Gözlerinden yaşlar iniyor ama duvağın al renginden kimse görmüyordu. Düğün alayı, coşku içinde yola çıktı. Kız tarafı ise evde yas tutmuştu. Yavaş yavaş ilerlemeye başladı düğün alayı. Düğün yemekleri hazırlanmış ve düğünlerin yapıldığı, çimenlerle kaplı köy ortasındaki alana hazırlanan kilimlerin üzerine yer sofraları hazırlanmıştı. Ağa ise sofraların en başında, her zamanki kendini beğenmiş edasıyla oturmuş, çevresindeki insanlara küçümseyen gözlerle bakıyordu. Gelin ile damat yerlerine oturduktan sonra, hazırlanan pilavın üzerine, yörenin besili hayvanlarından yapılan kavurmayla hazırlanan tepsiler yer sofralarına dağıtılıyordu. Kadınların açtığı yufkalar ile ziyafet tamamlanıyordu.
O sırada Ahmet astsubay göründü. Onu gören muhtar hemen yanına gitti.
“Komutanım! Buyurun yeriniz burada.”
Diyerek Ağanın yanındaki yeri gösterdi oturması için. Ahmet astsubay, muhtarın söylediklerini duymamazlıktan gelerek, boş olan başka bir sofraya yöneldi.
“ Bereketli olsun Ağalar! “
Dedikten sonra, bağdaş kurarak sofraya oturdu. Onun bu hareketini gören Ağa ise çok bozulmuştu. Gözlerindeki öfke dolu bakışları ondan tarafa çevirdi. Ahmet astsubay ise yanındaki insanlarla muhabbeti koyulaştırmış ve konuşma sırasında attığı kahkahalar sayesinde, Ağayı daha fazla sinirlendirmek istiyordu sanki. Yemeklerini yiyen davetliler, müziğin büyüsüne kapılmış bir şekilde kendini alandaki alayın en sonuna atıyor ve halay çekmeye başlıyorlardı. Ahmet astsubay ise sohbetinin yanında, etrafı gözlemliyor ve arada bakışları kızgınlıktan yüzü siyah bir renge dönen Ağanın gözleriyle kesişiyordu. Onun, orada bulunması ve Ağanın oğlunun düğünündeki ölüm olayının etkisiyle kimse silahlarına dokunmamıştı. Sinirli bir şekilde yerinde oturan Ağa, bir anda ayağa kalktı ve havaya ateş etmeye başladı. Bir taraftan da bağırıyor ve,
“Buraların sahibi benim. Hepiniz bana aitsiniz. Ben ne dersem o olur. Var mı itirazı olan.?”
Yanındakiyle, sohbete dalmış olan Ahmet astsubay, hemen ayağa fırladı ve Ağanın yanına geldi.
“Ağa! Kendine gel. Aklın başında mı senin.? Düğünü mahvetmene izin veremem.Otur yerine. Ağalık sistemi kalkmalı. Bunu kaldırmaya benim gücüm yok. Ama senin burada yağacağın bir hata da kanunların gücüyle çıkarım karşına. Bu düğünü kimsenin mahvetmesine izin vermem. Daha çok rezil olmadan oturur musunuz yerinize. Bugün kimse silahını gelişi güzel kullanmayacak. Gördünüz geçen düğünde yaşananları. Örnek olman lazım davranışlarınla.”
“Komutan! Komutan ! Esas sen çizmeyi aştın. Eski köye yeni adetler getiriyorsun.Sabrımı taşırma.Sonu kötü olur. Katlanırsın sonra sonuçlarına. Bir telefona bakar. Benim sözüm de , elim de her yere yetişir. Ben sustukça, korktuğumu sanıyorsun ama ben kimseden korkmam. Töreyi değiştirmeye ne senin, ne de başkasının gücü yeter. Yüz yıllardır süren bir kuralı sen çiğneyemezsin. “
“Töre, siz ve sizin gibilerin kendi çıkarları için ortaya attıkları menfaat için kullanılan bir yol. Bunu kullanarak, insanları sindirmişsiniz. Kanun haline getirmişsiniz. Evet! Ben bunu değiştiremem ama insanları bilinçlendirebilirim. Senden korkmuyorum. Elinden ne geliyorsa yap. Bir kuru can borcum var Allah’ a. Onu da ne zaman vakti gelirse veririm. “
Bu sözlerden sonra Ağa, bozulmuş bir şekilde adamlarına baktı. Bu olayı uzaktan seyreden Halil, Mustafa ve diğer üç er yanına gelmiş ve Ağa’ nın adamlarının el hareketlerini izlemeye başlamışlardı. Ağa, gözleriyle “ Durun” işareti yapınca, ellerini silahlarından çektiler. Hırs içinde arkasına bile bakmadan alanı terk etti. Adamları da peşinden gittiler.
Orada bulunan insanlar huzursuz olmuş ve yüzlerinde tedirginlik ifadeleri yerleşmişti. Kimse konuşmuyor ve herkes bu olayın ardından, Ağanın kızgınlığının yansımasının nasıl döneceğini merak etmeye başlamıştı. Bu durumu fark eden Ahmet astsubay eliyle Davulcuya ve zurnacıya işaret etti. Onun bu hareketinden sonra tekrar müziğin coşkulu sesi ovaya yayıldı. Kadınların olduğu topluluktaki yerinden olayları izleyen Gülistan’ı ise orada bulunan Halil ilgilendiriyordu. Onu, orada komutanının arkasında gördüğünde, yüreği heyecanla yerinden hoplamış ve tüm vücudunu ateş basmıştı. Müziğin başlamasıyla, olayın şokunu atlatan köy halkı, müziğin davetkâr sesiyle, halaydaki yerlerini almış ve büyük bir zevkle oynuyorlardı. O sırada Ahmet astsubay, ortamı daha da yumuşatmak için halay çekenlerin arasına erlerini de alarak katılmak üzereydi. Halil, tam halay grubuna katılmak üzereyken, yanında Gülistan’ ın olduğunu gördü ve heyecanlandı. Elleri titreyerek, sevdalısının elini tuttu. O anda da çok güçlü bir elektrik dalgasına kapılmış gibi hissetti kendini. İçinden “ Allahım! Şükürler olsun sana. “ dedi. Gülistan ise bu anın sonsuza kadar sürmesini diler gibi bir hali vardı. Diğer insanlar oynuyor, onlar ise bulutların üstünde dans ediyorlardı sanki.
Gecenin geç saatlerine kadar sürdü düğün. Ağanın, düğünü zehir etme girişimi işe yaramamış ve insanlar birbirlerine sanki daha çok bağlanmışlardı. Davulların susmasıyla birlikte, herkes evine dağıldı. Zeliha ile Kerim ise bundan sonraki yaşamlarını sürdürecekleri evlerine doğru yol aldılar. Zeliha’ yı kadınlar önden eve soktular. Arkada kalan Kerim ‘ i ise köyün gençleri yumruklarla zifaf odasına gönderdiler.
Ahmet Astsubay, içinden bir “ oh” çekti. Olaysız bir şekilde üzerine gönüllü olarak aldığı bu işi halletmişti.
Osman ile Hamza kasabaya geldiklerinde hava kararmak üzereydi. Köylerine giden minibüs ise daha dolmamış olduğundan hareket etmemişti. Alış veriş yapmış olan insanlar, yorgun bir halde koltuklara yığılmış bir vaziyette, aracın kalkmasını bekler gibiydi. Minibüse binmeden önce Osman, Hamza’ ya,
“Hamza!Ben, düşündüm de, sen şimdi sizin köye gitme bence. Önce bize gidelim. Sonra, ben seni götürürüm. İfadeni verirsin. Hatta, aileni de yanına getiririz. Hasret giderirsin. Senin güvenliğin için böyle yapmamız gerekli. Ne diyorsun. Fikrin ne bu konuda. “
“Tamam Osman. En mantıklısı bu. Öyle yapalım. Yarın sabah ta gider ifademi verir ve teslim olurum. “
Minibüsün dolmasıyla hareket ettiler. Yolda giderken Halil, karanlıkta düşünceli bir şekilde etrafını seyretti. Osman’ nın köyüne geldiklerinde ise hava tamamen kararmış ve evlerin ışıkları yanmıştı.
İki katlı bir evin önüne geldiklerinde, onları havlayan bir köpek karşıladı kapıda. Osman’ ı görünce sustu ve sevincini göstermek istercesine kuyruğunu sallayarak Osman’ a oyunlar yapmaya başladı. Köpeğin havlama sesini duyan ev halkı, kimin geldiğine bakmak için perdenin arkasından dışarı bakıyorlardı. Osman’ ı fark ettiklerinde ise dış kapıda bulmuşlardı kendilerini. Arkasında, yabancı birini görünce tedirgin olmuşlar ve Osman’ ın yüzüne “ kim bu “ dercesine bakıyorlardı. Şaşkınlığın ve sevincin ardından içeriye girdiler hep beraber. İçeriye girdiklerinde, köşedeki sedirde oturmakta olan Osman’ ın babası Halim’ e,
“Selam ün aleyküm Ağam!”
“Aleyküm selam. Hoş geldiniz. Buyrun! “
Dedikten sonra elini öperek yanına oturdu. Osman da yanlarına gelmiş ve babasının elini saygıyla öperek yanlarına oturdu. Biraz sohbetten sonra, Osman müsaade isteyerek odadan dışarıya çıktı. Odasına giderek, telefonundan Kudret Ağayı aradı. Kısaca anlattıktan sonra dikkat çekmemek için içeriye geçti. Sofra da hazırlanmış ve ev ahalisinin bir araya gelmesi bekleniyordu. Hep beraber sofraya oturdular. Yemek yendikten sonra Osman, Hamza’ ya dönerek;
“Hamza! Evde telefon var mıydı ? “
“Var Osman! “
“Sen bir telefon et de. Ben onları araba ile aldırayım buraya. “
Yanına getirdiği telefonu uzatarak Hamza’ ya verdi araması için. Hamza, heyecanla numaraları tuşladı.
“Alo! Hacer! Ben Hamza. Nasılsın? İyi misin.?Ben yukarı köydeyim. Kimseye bir şey söyleme. Hemen çocukları hazırla. Bir arkadaş gelip sizi alacak ve buraya getirecek.Tamam mı ?
Telefonu kapattıktan sonra karısıyla konuştuklarını anlattı Osman’ a. Osman
telefonundan birini arayarak durumu anlattı. Sonra da Hamza’ nın yanına oturdu.
“ Tamam Hamza! Arkadaşım getirecek onları şimdi.”
Dedikten sonra odadan dışarı çıktı ve mutfakta ne olduğunu anlamakta güçlük çeken karısı ve anasının yanına gitti.
“Misafir odasını hazırlayın. Misafirlerimiz geliyor. “
Anası merak ve endişeyle ona,
“Oğlum! Kim bu adam. Gelecekler kim.?”
“Tanrı misafiri Ana!Siz dediğimi yapın. Soru sormayın şimdi. Sonra anlatırım. Ve yüzünüz de gülsün.”
İki kadın cevap vermeden mutfaktan çıktılar ve misafirlere odayı hazırlamak üzere üst kata çıktılar.
DEVAM EDECEK !