- 470 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜNE AŞK-18
Merak ve endişeyle gözlerini açarak Osman’ a baktı. Haberleri sabırsızlıkla öğrenmek ister gibi bir hali vardı. Bir süre bu şekilde bakıştılar. Osman ise ağanın yaptıklarını anlatarak, Hamza’ yı ona karşı kışkırtarak, teslim olmasını sağlamak istiyordu. Bu yüzden konuşacağı kelimeleri özenle seçmesi gerekiyordu.
Birazcık suskunluktan sonra,
“Hamza Ağa, sen gittikten sonra Kemal’ in anlattığına göre, ağa hiç ilgilenmemiş sizinkilerle. Köyden, Ökkeş Ağa’ nın evi taşlanmış. Ondan önce de Jandarma çocuğun ölümüyle ilgili araştırma yapmak için köye gelmiş. O sırada Ökkeş Ağa da oturmuş. Köylüler onu dışlamışlar. Kimse konuşmuyormuş onlarla. Ağa ise yine aynıymış. Senin hakkında da ileri geri konuşuyormuş. “
“Ne konuşuyormuş benim hakkımda ! Ben, ona o kadar hizmet ettim. Her buyurduğu işi yaptım. Gece demedim, gündüz demedim. Ama anladım ki hata yapmışım. Onun nasıl biri olduğunu bile bile yapmamalıydım. Ama başka şansım da yoktu ki. Başka bir iş bilmem ki ben. Azıcık ta boylu, poslu ve güçlü olunca ağa beni himayesine aldı. Benim de hoşuma gitti sırtımın sıvazlanması. Hoşuma gitti ağanın arkasındaki adam olmak. Ama şimdi baktığımda, hepsi boş şeylermiş. Osman Ağa ! O çocuğu ben vurdum kazara. Sarhoştum ve her zamanki gibi havaya ateş etmek istedim. O sırada, elimden tabanca kaydı ve ateş aldı. Bir baktım ki çocuk yerde acılar içinde kıvranıyor. Öldüm, bittim,kahroldum. Şoku atlatır, atlatmaz da eve geldim. Hanıma bir şey demeden, evdeki parayı alarak oradan uzaklaştım. Telefonla ağayı aradım. Bana sahip çıkmadı. Ama aileme sahip çıkacağını söyledi. Benim de içim rahatlamıştı. Hanım da bir şey anlatmadı. Burada düzenimi kurmuş olsaydım. Onları da aldıracaktım yanıma. O günden bu yana uykularım bana eziyet verir oldu. Uyku uyuyamıyorum. O çocuk her gece rüyamda. Bana gülümseyerek bakıyor. Keşke! Lanet okusa daha iyi. Bıktım artık. İlk gün teslim olsaydım, böyle olmayacaktı. Korktum bir an. Ama vicdan azabı daha betermiş. Cezamı çeker çıkardım. Osman! Ben de geleceğim seninle. Adalete teslim olacağım. Ama geride ailem boynu bükük kalacak. Ağa zaten sahip çıkmamış. Ne olacak onların hali.Bundan sonra da zaten yüzümüze bakmaz. Of Allah’ım of. Nedir benim bu çilem. “
“En doğrusu Hamza! Beraber gidelim. Sen teslim ol. Ben, bizim ağayla konuşur, aileni bizim köye aldırırım. İş verir ağa onlara. Sen çıkana kadar kol kanat gereriz. Sen çıkınca da Allah kerim. Sonra da İstanbul’ da bir iş buluruz sana. Aileni de alırsın. Gül gibi geçinir, gidersin. Haydi o zaman, hazırlan. Yola düşelim. Yolumuz uzun. “
“Tamam Osman. Yalnız, şimdi ustabaşıyla bir görüşelim.Hesabı keseyim. Ama sen de yanımda ol. O’na“Hanımı hastalandı. Ona haber vermek için geldim.” Dersin. Olmaz mı ? Başka türlü alacağım parayı vermez belki.”
“Tamam! Hemen halledelim şu işi.Ondan sonra da toparlanır döneriz memlekete. Ben işimi halletmiştim zaten. Başka da bir işim yok. “
“Beraber inşaattan çıkarak, inşaatın bulunduğu binanın yanında bulunan barakaya doğru yürümeye başladılar. İçeriye girdiklerinde, kara, kuru ve orta boylu bir adam masaya oturmuş ve elindeki gazeteyi okuyordu. Osman biraz geride durdu ve Hamza içeriye girdi.
“ Kolay gelsin Cabbar ! Bir konuyu görüşecektim seninle. Vaktin var mı ? “
Cabbar, elindeki gazeteyi masaya bırakarak, meraklı gözlerle bir bakış fırlattı Hamza’ ya.
O bakışın içinde, niye işinin başında değilsin sorusu gizliydi sanki.
“Buyur! Hamza! Ne diyecektin. “
“Cabbar, hemşerim gelmiş memleketten. Hanım çok hastaymış. Benim memlekete dönmem gerekiyor. Onun için hesabımı keserek, ayrılmak istiyorum buradan. “
“Geçmiş olsun da hesabı nasıl keseceksin. Ben şimdi nereden amele bulacağım. Ayırırım fakat alacağın paranın yarısını ödeyebilirim. Geriye kalanını döndüğünde öderim. Mali sıkıntı çekiyoruz zaten. Patronların talimatları bu şekilde. Elimden bir şey gelseydi yapardım zaten. Sen işini gör, hastana bak ve dön geriye. Gerisini de o zaman alırsın.”
“Ama cabbar, hanım hastaymış diyorum sana. Dönmeyebilirim geriye. Ne olduğunu bilmeden sana bir şey söyleyemem ki. Hakkım olan parayı istiyorum ben senden. Sadaka istemiyorum. Ara patronları, anlat durumu. “
Cabbar, başını iki yana sallayarak, cep telefonundan numaraları tuşlayarak açılmasını bekledi. Telefonun öbür ucundan ses gelince de kısaca durumu anlattı. Telefonu kapattıktan sonra Hamza’ ya dönerek;
“Şanslı günündesin. Patron “tamam” dedi.
“Sağ ol Cabbar. “
Cabbar, masanın çekmecesinden aldığı bir anahtar ile odada bulunan kasayı açtı. İçinden bir miktar parayı aldıktan sonra, tekrar kapatarak masaya geldi ve oturdu. Masanın üstündeki klasörlerin içinden belgeleri çıkararak, hesap yaptı. Sonra da paraların içinden, Hamza’ ya üç yüz lira çıkararak verdi.
“Allah razı olsun senden Cabbar.”
“Geçmiş olsun Hamza! Sen de hakkını helal et. Kusurumuz oldu ise affet. Uğurlar ola.”
“ Allaha ısmarladık.”
O sırada Haydar, yanlarına gelmiş ve meraklı gözlerle bakmaya başlamıştı. Hamza, onu yanına çağırarak durumu anlattı ve işçilerle vedalaşacağını söyledi. Onlara haber vermesini istedi Haydar’ dan.
Dedikten sonra, tekrar kaldığı daireye çıktılar. Oradan, ona ait birkaç parça eşyayı alarak, dışarı çıktılar. Elindeki eşyaları gören inşaatta çalışan işçiler yanına gelmişti. Gelmeyenleri de öbür arkadaşları çağırmış ve girişte toplanmışlardı. Hepsiyle vedalaşarak ayrıldılar oradan. Yakındaki taksi durağından bir taksiye binerek, otogara doğru yol aldılar.
Düğün hazırlıkları bitmiş, yemekler yapılmış ve kocaman bakır kazanlarda ise pirinç pilavı demlenmeye bırakılmıştı. Düğün evinin önünde askeri araç durdu. Ahmet astsubay, aracından indi. Şöyle bir etrafını kolaçan etti gözleriyle. Görünüşe göre, etrafta ilgisini çekebilecek anormal bir durum olmayınca, Kerim’e işaret etti. Kerim araçtan indi ve evlerine girdi. Arabaya tekrar bine Ahmet, hareket etmelerini söyledi Mustafa’ ya.Zeliha’ nın evlerinin kapısına gelince tekrar durdular. Ahmet astsubay, Zeliha’ ya beklemesini söyleyerek, aşağıya indi ve kapıya yöneldi. O daha kapıyı çalmadan, kapı açıldı kendiliğinden. Kapıda duran babasıyla, bir şeyler konuştuktan sonra araçtan tarafa doğru baktı ve Halil’ e eliyle “ gelin” işareti yaptıktan sonra, onları beklemeye başladı kapıda. Gelmeleriyle birlikte içeriye girdiler.
Gelin alma için hazırlıklar tamamlanmış ve yola çıkılmıştı.En öndeki davul ve zurna eşliğinde , yöresel ezgilerin o güzel nağmeleriyle. İnsanlar o nağmelere kendini kaptırmış bir şekilde ilerliyorlardı. Zeliha’ nın babasının evinin önüne gelince, davula daha bir gür vurmaya başladı davulcu.
İçeride ise, ayrılığın ve yaşanan son üzüntülerin yansıması bir arada yaşanıyordu adeta. Zeliha’ nın annesi kızına sarılmış ve ona tekrar kavuşmanın sevincini yaşıyordu. Davul seslerini duyar duymaz, yüzündeki sevinç ifadesi hüzün dolu bakışlara dönüştü. Ayrılık zamanı gelmişti. Ağabeyi, kapıda kardeşni dışarı çıkarmak için bekliyor ve ir traftan da kaçamak bakışlarla ona bakmaktaydı. Annesinden hıçkırıklarla ayrılabildi Zeliha ve ağabeyinin yanına gitti. Duvağını kapattılar ve ağabeyinin koluna girerek, kapıya yöneldiler.
DEVAM EDECEK !