BURASI BURASI
Burası, burası, burası…
Merhaba, dedi. Elini uzattı, sarıldı ve öptü beni, sanki kırk yıllık sevdiğiymiş gibi. Koluma girdi. Ben robotmuş gibi hareket ediyordum. Kendim gibi olamıyordum bir türlü. Yürümeye başladık. O hep konuşuyordu. Benden bir tepki bekliyor, ısıtmaya çalışıyordu ortamı. İlk görüşmemizi böyle hayal etmemiştim. Çok soğuktum, inanamadığım sıcaklığı karşımdaydı işte.
Ben, dedim. Konuşma! Güzelliğim ve mükemmelliğim karşısında dilin tutuldu dimi, dedi. Ben cevap veremedim. Şımarık rolü yaparak beni rahatlatmaya çalışıyordu.
Bir bankı göstererek, burası oturup tartışacağımız yer. Bir yolu gösterdi. Burada sessizce yürüyüp birbirimizi duymaya, hissetmeye çalışacağımız yer. Burası özür dileyeceğimiz yer. Bir ağaç altını göstererek, burada buluşur ve birbirimizi bekler ve özleriz. Burada içer, ağlarız. Burada içer, güleriz. Burası beraber gömüleceğimiz yer. Burası, burası, burası…
Ben yokken veya hiç yokken özlediği insanı hayalinde yaratmıştı bile. O hayal ete bürünmüş, ben olmuştum. Mekanlar, olaylar her şey hazırdı. Bir ben eksiktim. Ve ben de var’dım artık.
Ben, olmam gereken ben, bana tüm ayrıntılarıyla anlatılmıştı.
Bir kayanın yanına götürdü sonra. Burada da beni öpersin, dedi. Dudaklarını yaladı, gözlerini kapadı.
O güzel dudakları öpemeden uzaklaştım. Kendimi robot hissetmek hoşuma gitmemişti, Doğal olmalıydı her şey…
Çok sinirliydim. Kendimi bu kadar basit hissetmemiştim. Bir yere oturdum, sigara yaktım.
Bir yaşlı adam oturdu yanıma. Sinirlisin galiba, dedi. Cevap vermedim. Sana bir haksızlık yapıldı ve bunu içine sindiremiyorsun, dedi. Size ne, dedim. Küstah kasabanın küstah insanlarına cevap vermek istemiyordum. Adama sinirle bakarak uzaklaştım. O ise gülümsüyordu.
Sevgi yumağıyla geldiğim yer, cehenneme dönmüştü. Oysa ne hayallerle gelmiştim. Bir eski, taş evin yanındaki kaldırıma oturdum. Ağlamak üzereydim. Bir genç kız geçerken; ağlaman sana çok şey kazandıracak, kendine geleceksin, utanma, dedi. Siz manyak mısınız, dedim. Siz yabancısınız, sizi hoş görmeliyim, dedi. Uzaklaştı.
Sakin olmalıydım. Kendime gelip, kendimi toparlayıp, bu yoz yerden bir an önce kurtulmalıydım. Dinleneceğim, sakinleşeceğim bir yer aradım ve buldum. Küçük bir çocuk biraz uzağımda başını önüne eğmiş sessizce duruyordu. Rahatsız etmemesini umarak oturdum. Dakikalar geçiyordu ve gittikçe huzur buluyordum. Çocuk ise yine aynı konumundaydı.
Çocuğa yaklaştım. Merhaba, dedim. Siz sakinleştiniz mi, ben bir türlü sakinleşemedim de, dedi. Beş-altı yaşındaki bu velet de beni çıldırtacak şeyler söylüyordu. Nasıl yani, dedim.
Burası bizim sakinleştiğimiz yerdir, dedi. Kardeşime sinirlendim de, buraya geldim ben, dedi.
Sakinleşene kadar burada oturacağım, onu seviyorum, ama bazen beni üzüyor, dedi. Bir yaşındaki kardeşinin sürekli ağlayarak onu sinirlendirdiğini söyledi.
Bakkala gittim, çocuğa bir çikolata aldım, yanına geldim. Sana çikolata vermek istiyorum, bu senin sakinleşmeni sağlar, dedim. Evet, ama ben çikolatayı çok severim, şimdi çok mutluyum. O zaman mutlu olduğumuzda bulunduğumuz yere gitmeliyiz, dedi. Bunu açıklamasını istedim. Ne bilim, hadi gidelim, dedi. Elimden tuttu ve beni götürmeye başladı. Ağlamak istediğim yere geldiğimde, burada ağlarız, dedi. Çok sinirli olduğumuzda bak şu banka otururuz, dedi. Bu bank benim sinirlendiğimde oturduğum banktı.
Mutlu olunduğunda doğal olarak bulunmamız gereken yere geldik. Şaşırdı. Noldu, dedim. Teyze bu zamanlarda bir-iki haftadan beri hep buralarda olurdu, şimdi yok, bişey mi oldu acaba, dedi. Onu ben üzdüm, şu an mutsuz, şimdi ne yapmalıyım, dedim. Yerleri biliyorsun, öğretmiş olması lazım. Biz misafirlerimize öğretiriz, dedi.
Kafam karışmıştı. Şimdi nereye gitmeliydim.
Çok üzgündüm. Çok üzgündü.
O zaman gideceğim yerde kesinlikle “o” olacaktı. Düşünmeden sevgilime yürüdüm.
Duygu yoğunluğunu yeni yeni ve çok net hissettiğim bu yerde onu bulmak zor olmadı. Yanına yaklaştım. Elinden tuttum, onu götürmeye başladım. Karşı koymadı. Yarım saat kadar konuşmadan yavaş yavaş yürüdük. Ve güdülerimle yerin, o yer olduğunu hissettim.
Galiba burası da sevenin sevdiğine aşkını ilan ettiği yer olmalı, dedim. Gülümsedi, benim kadar olmasa da pratik zekân var, dedi.
Diz çöktüm…
YORUMLAR
Her şeyin yeri olabildiği gibi körlerin dünyalarında, sayıların bile yerleri varmış.
Balkondaki salıncakta düşünür, saloındaki PC de yazarım. Arka balkonda dinlenirim. şiir yazarken sallanarak düşünürüm mesela. Neden, antreman olsun.
Kuıtluyorum.
esra çelebi
Kutluyorum.