BEN HER GECE İŞTE BÖYLEYİM
Sevdiğim, cennet yüzlüm, kadınım;
İki kelimeyi bir araya getirecek gücü kendimde her bulduğumda “aşk” damlar kalemimden
Gözlerim bakışlarına esir olmuşçasına boşluğa sabitlenirken, akıl melekelerim yerlerini duyguların tahakkümüne bırakıp benden firar eder her gece
O yüzden, yazdıklarımda “akıl mantık kırıntıları” aramak yerine, “gem-i azıya almış bir yüreğin” nasıl coşkun ırmaklar misali şelalelerden aşağılara doğru döküldüğünü tahayyül et olur mu?
…
Sen aslında şu bomboş odamın içindesin, hatta yanı başımda, hani neredeyse uzanıp saçlarını okşayabileceğim kadar yakınsın sanki
Sanki kolumu dolayıp boynuna sarılmakta, bağrıma bastırıp kucaklamaktayım doyasıya, öylesi yakın, öylesi içimde
Solukladığım havada kokunu duyarken, bir yandan da sıcaklığından erimekteyim, o kadar bendesin ve o kadar benimlesin ki!...
“Boşluk” dediğin şey ”bedenin” oluveriyor her nasıl oluyorsa ve sanki karanlığın içinden bana gülümsediğini görüyorum, çldırıyorum
Sonra kollarını açıp geliyorsun bana ve ben bekliyorum!... Öyle tarifi imkânsız bir heyecan içindeyim ki ”titriyorum”,
Sonra işte sana sarıldığım o an;
-----Sanki fitili tutuşturulmuş bir bombanın infilak anını yaşıyorum!...
Zaman duruyor,
Zaman donuyor,
Zaman anlamsızlaşıyor!...
Ve ben yeniden doğuyorum, yürümeyi konuşmayı yeniden öğreniyorum, heyecanı, coşkuyu tadıyorum,…
Sevmenin ne demek olduğunu anlıyorum, “kadını” ilk kez tanıyorum, yeniden keşfediyorum sanki “demek ki buymuş” diyorum!..
Sana sarıldığım o an;
-----Yaşamanın manasını çözüyorum, tünellerin ucundaki ışığı görüyorum, insan olduğuma seviniyorum, şansın ne demek olduğunu kavrıyorum tüm benliğimle.. Ve şimdiye kadar yaşadığım ya da bir başka ifadeyle “yaşadığımı zannettiğim” hayata hayıflanıyorum,”daha önce neler kaybettiğimi” düşünerek!..
Sana sarıldığım o an;
-----İşte o an’ı anlatamıyorum!.. O an’ı yazamıyorum hatta o an’ı düşünemiyorum bile, sadece yaşıyorum, sadece hissediyorum.. Ayaklarım yere basmıyor, gözlerim gözlerinden gayrı bir şey görmüyor ve o andan itibaren “dünya” dediğin, hayat dediğin senden ibaret artık!..
…
Böyle deli deli, böyle deli dolu yaşıyorum her gece ve her an seni.
Bilir misin o saçlarını dağıtıp yine ellerimle kaç kez tarıyorum her gece?!
Kaç kez “seni sevdiğimi” fısıldıyorum “kulağının yumuşak ucunu öperek”
Öyle bir yaşıyorum ki geceleri, karanlıkları sıyırıp alıyorum üzerinden, yıldızları toplayıp “konfeti” yapıyor ve hilal-i kolye misali takıyorum boynuna senin
Gecelerin o siyah renginden öyle bir elbise dikiyorum ki üzerine, sen; içinde bilmem kaç kıratlık “bir elmas” misali parıldıyorsun, sonra altın tozu serpiyorum üzerine, sultanlara benziyorsun, sultanım oluyorsun
Ve aksin düşüyor gözlerime, yüreğimi yakıyorsun, atışı değişiyor her ikimizin kalbinin sanki, sen; “utanırım” dedikçe ve pembeleştikçe yanakların daha bir yaklaşıyorum sana, ”nefesinle buluştuğumda” kıyamet kopuyor!....
…
Her gece; ciltler dolusu kitap gibi, binlerce sayfası, milyonlarca satırı olan bir kitap.. Okumakla bitmeyeceğini sandığım, bir ömrün içine sığdıramayacağım bir “sevda” kitabı..
Adı sensin bu kitabın, kahramanı sen!..
…
Ben bu geceleri ne kadar anlatsam da aslında bir bakıma geceler beni anlatır, “dinlemesini bilene!...”
Mesela denesene bir gece, balkona otur tek başına, başını yasla geriye doğru ve göğün derinliklerine mızrak misali sapla gözlerini!..
Kah en soluk yıldıza bak, kah en parlak çoban yıldızına..
Aslında ne kadar çok olmalarına rağmen her birinin nasıl bir yalnızlık içinde yaşadığını “görerek müşahede et”, sonra yorumla kendi dilince, “beni gözlerinin önüne getirerek”
Ellerini uzat dokunmak için ve “erişememek” ne demek anla!.. İnsanın elleri bomboş kalınca nasıl acır yüreği!..
Biliyor musun “üzülmek” son derece beşeri bir duygu, lakin baş edilebilir, üstesinden gelinebilir nihayet..
Oysa “için acıyorsa” derin derin vuruyorsa bir şeyler yani “çaresizlik” ne demek anlamaya başlamışsan işte onunla baş edemiyorsun, ona dayanamıyorsun!..
…
Uzaklardan bir yerden gelen müziğin sesi “Evlerin ışıkları bir bir yanarken bende ki karanlığı bir de bana sor” şarkısını terennüm ederken, sen; düşle bir kez daha beni…
Yalnızlığımı, yalnızlığa neden mahkum olduğumu ve içinde olduğum zindanın anahtarlarının sende olmasına rağmen kapıları açmakta neden tereddüt ettiğini düşün!....
Düşünürken “Ama ben” demekten vazgeç ne olur!....
Sevgiden daha güçlü, daha güzel, daha ulvi ne var ki şu dünyada? Korktuğun her şeyin ilacı sevgi değil mi? Hatta insanda ki tüm korkuları yok edecek yegâne güç ”sevgi” değil mi?
Korkacaksan “sevgisizlikten” kork!.. Sevgiyi kaybetmekten, zayi etmekten, sebepsiz yere heba etmekten kork!...
“Kendini sevgisizliğe mahkum eden” kadere suç isnat etmemeli!..
Bazı şeyler savaşarak kazanılır, mücadele gerektirir ama hepsinden önemlisi “istemektir” arzu etmektir… En azından “denemen” gerekir!..
Sana uzanan eli geri çevirmemektir, samimiyeti aşkı sevgiyi sevdayı görmektir, görmek yetmez “değerini bilmektir” sahiplenmektir bir anlamda
Allah’a uzanan yol bile sevgi demektir.. Aşkın mecaziyetini idrak edemeyen İlahiyetine nasıl varır söyler misin!..
Sanıyor musun ki insanlar “aşk” denilen duyguyu “icat” ettiler, yoktu da ürettiler!.. Külliyen imkansız!..
“Aşk” Allah’ın bizlere en büyük lütfu, en güzel armağanıdır.. Gelmişse Allah’tandır, sebebini de o bilir, hikmetini de!..
…
Bir gecenin belki de küçük bir bölümünün hülasası bu yazdıklarım..ben bu duygularla haşır neşirken bir yandan da senin hangi duygular içinde olduğunu düşünüp kahrolmaktayım..
---Seni sana rağmen mi bekliyorum ben söyler misin?
---Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir rüya mı bu?
---Ben; senin hayatında sadece bir renk miyim yoksa cesurca “bekle beni” diyebileceğin biri mi?
Sen tüm bunlara cevap veremiyorsan;
SÖYLESENE “BENİM SENİ SEVMEYE HAKKIM VAR MI?!”
Hayatında bir kez cesur ol!... Olur mu?
Sadece bir kez!.....
“Kadir Albayrak”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.