MARTI
Dün bir martı bana selam getirdi...hadi dedi bencillik yapma, çıkar dışarı güzelliklerini,paylaş paylaşabildiklerinle. Meğer bu martı çocukluğumdan beri beni takip edermiş. Duygularımı,düşüncelerimi,hatta yazdıklarımı bile bilirmiş,yoksa okusun diye ben mi cam önüne koymuşum.... Çok akıcı bir uslubun var ve muhteşem duyguların dedi...yaz dedi yaz. Kelimelerle oynamayı biliyorsun , taa çocukluktan gelen coşku ve duygu yoğunluğuna sahipsin, duygular ancak bu kadar güzel ifade edilebilir. Sen yüreğinin sesini dinleyip yüreğinle yazıyorsun ,düşünceler ,sözler,kelimeler sonsuz evrende yayılıyor ama kaybolmuyor. Yaz dedi bana yaz...seyirci değil ,oyuncu ol, benim için gerçek mutluluk,anı paylaşmak,anı yakalamak,hayatı ıskalamamak....yaşa ve tabii ki paylaşarak. Asıl olan yaşarken kendinden hoşnut ol. Kimse sen deki mutluluğu ,huzuru yok edemez, hala güçlüsün. Çünkü güçlü bir duygusalsın. Sadece güçlü insanlar çok kolay yıkılırlar,ama kişi hem güçlü ,hem duygusalsa kendi izin vermedikçe ,hiçbir şey onu yıkamaz. Duygular seni parmaklarının ucundan bile yukarı çıkarır benim kanatlarım gibi. Çıkar dedi kendini ..
Ne çok özledim yazmayı... Camdan dışarı bakıp ne yazayım diye düşünüyorum. Yazmalıyım diye kendimi zorlamıyorum,yazmak istiyorum. Martı dedi ki düşünmek ve istemek ,elde etmektir... Uzun zamandır içimde sıkışıp kalan beni dışarı çıkartmak istiyorum. Saklanmışım, duvarlarımın arkasına. Ama camdan dışarı bakıyorum da saklanmış bir ruhun gözüyle değil. Bu nasıl bir kayboluş. Belliki kaybolmamışım ki en güzelleri görüyorum baktığım sınırlarda.
Karşı apartmanın gözümün hizasında olan camın da dört tane kumru var. Yukarı aşağı oynatıyorum gözümü, ne alt pencerede ,ne üst pencere de yok. Gözümün hizasındaki pencerede biri daha var. Kumrulara kuru ekmek veren amca. Alt pencere sıkı sıkı kapalı,göreceklerinden mi,görünmekten mi,kaçıyorlar?Kim bilir? Bildiğim ,çok şey kaçırıyorlar. Üst pencere açık,hem perdeleri ,hem camı. Diktim gözümü bakıyorum,belli ki içeridekiler dışarıya değil,dışarıdakiler içeriye girsin diye. Göz hizamdaki kumrulara bakışlarım kayıyor. Dedim ya, görme sınırlarım içindeki en güzeli yakalamak çok kolay benim için. Kumrular kuru ekmeği bitirmişler bir içeri giriyorlar, bir dışarı çıkıyorlar. Ne kadar tedirginler...Amca onlarla ilgilenmiyor gibi göründükçe,kumrular onunla ilgileniyor. Hep öyle değil midir karşılıklı ilişkilerde biri kaçtıkça, diğeri onunla ilgilensin diye kovalar. Taa ki biri yorulana kadar. Hayat tecrübesi var amcada,yoksa amca değil adam demem gerekirdi. Amca işte... yaşamış ,tanımış hayatı. Kumruları şımartmıyor, kendine bağlıyor,yorulmadan,yormadan. Bu bir müddet böyle devam ediyor. Amca göz ucuyla bile kumrulara bakmazken, kumrular tedirgin tedirgin,minicik adımlarıyla bir cam içine,bir cam dışına gidip geliyorlar. Derken bir dilim daha kuru ekmek cam önüne ufalanırken kumrular sevinçten çırpınmıyorlar ,ne hızlı yürüyorlar bir görseniz. Sevinçten uçmuyorlar kırıntılar dökülmesin diye bir görseniz...Ama benim gördüğüm gibi görmeniz lazım. Ellerine bile yaklaşamıyorlar amcanın. Fazla ilgiden sıkılıp ertesi gün onları misafir etmez diye...bu cümleden önceki cümlemi yazıp başımı çevirdim,iyice özümseyip kendi özümle karıştırıp kumruları ,amcayı yazayım diye. Amca camda oturuyor, ama kumrular gitmiş...amcanın günü kumrularla,kumruların günü amcayla başladı...bu sabah ben onlara misafir oldum. Ama güne martının selamıyla başladım...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.