ÇAM’DAN DOST
Boğaz’a karşı kollarını göğe özgürlük için uzatmış, yemyeşil bir çam olmak vardı.
Ama öyle püsküllü, pos bıyıklı değil, başı yere eğik hiç değil.
Gerçekten göğe uzanmak vardı, göğe doğru uzanıp, özgür kalmak için gökleri, bulutları delmek… Ah bre ah!
Hani olsam yeterdi, fark etmezdi etrafımda başkaları olsun, olmasın
Karıncalar üzerimde geziyorsa ne olmuş? Benim başım göğe ermiş bir kere, daha ne ki?
Belimde, kılıç kınına benzer bir parça da olurdu, dallarımda da sincaplar
Yalnız İstanbul’u değil, tüm evreni kucaklamak istermişçesine dururdum; öyle gerinmiş, öyle candan, öyle kocaman…
Yüreğim kadar büyürdüm, ne gökyüzünün sömürücüleri yarışabilirdi benlen, ne kuşlar ne de uçabilen başka şeyler.
Ama yine de tek rakibim, Türk Hava Yolları…
Bulutlarla muhabbet edip, tavla atardım belki, iğne yapraklarımla
Ya da güneşlendirirdim yıllara meydan okumuş gövdemi.
Sarmaşık asalığını kıyafetim olarak bile istemezdim, ne de olsa çıplaklık önemli. Doğallık zaten en güzeli
Rüzgâr eserdi, yatmazdım eğilmezdim, sadece yön vermek için sallanıverirdim o yele karşı.
Ne yıldırımlar ne kasırgalar ne de eli kanlı dozerler yıkabilirdi beni, alabilirdi özgürlüğümü elimden.
Böyle vahşi gelmesin size sözlerim, uysalımdır çok.
Kılıç kınını andırsa da belimdeki ilk kesilen dalım, iğne yapraklarımla kafayı delecek gibi de dursam
Unutmamak gerekir;
Değil benim, tüm ağaç dostların,
Eli para hırsıyla kaşınanlara karşı
Yoktur tüfekleri
O yüzden iyi bakın, iyi bakın onlara
Çünkü onlar dünyamızın en masum ve günahsız kalpleri…