- 1645 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
"gitme" diyemedim...
Gelip çatmıştı zaman… eninde sonunda gidecekti ya bir vakit; o vakit gelmişti…
“gitme” demek bile artık mânasızdı…
kolundan tutup “gidiyorsun mâdem, yüzüme bakıp beni sevmediğini söyleyebilir misin?” dedim…
o an, gözleri doldu… acısını içimde hissetmiştim… nede olsa yabancısı değildim bu acının… bildiğim sonun gelmesini beklerken ki acıydı bu…
yutkundum… boğazıma bir şey takılmıştı sanki…
birden bire içimde kısmî mutluluk belirdi ve ansızın diğer konuyla birlikte yine acı çöreklendi aynı mekâna… beni “seviyordu”… ama;
gidecekti de… gitmeliydi kendince… kendince sebepleri vardı… doğruydu… vardı… elini birden elimden çekince dondum… içim karmakarışıktı…
“mona lisa” tablosu gibi gayet soyut bir manasızlık belirdi yüzümde …
hissediyordum yüzümün aldığı boş bakışı… en çok haklı olması beni eziyordu… gitmeliydi ve gidecekti de… en çok içimi acıtan kısım ise o’na hak vermemdi…
“gitme” diyemedim… “kal” diyemedim…
her gidenin ardından bakan bir çift göz kalırmış ya, aynısı bende vardı artık…
çıkmıştı bulunduğumuz mekândan… kapıdan uzaklaşmaya başladığında ise
geriye dönüp baktı son bir kez… ben ise , beni en son bıraktığı yerde çoktan çakılmıştım…
o’nun gözleri de doluydu… ağlamamak için kendini zor tutuyordu…
herhalde o’nun da içi acımıştı ki, gözleri ıslaktı… salaklaşmanın âlemi yoktu…
koşup ardından kolundan tutup “gitme” demek vardı ama;
yoktu işte.. diyememiştim…
doya doya “seni seviyorum” demiştim halbuki, hiç doyamasam da… ama;
“kal” diyemedim işte… “tamam çiçeğim… sen bilirsin” demiştim içimden…
her şeyimi bildiği gibi, aşkımı bildiği gibi, beni sevdiğini bildiği gibi; gitmesini de bildi…
gitti… elimdeki çiçek öksüz, yüreğimdeki yara dermansız kalmıştı…
ne kadar “ sesini sürsem yaralarıma ilaç” desem de olmadı… “adını ansam cennet” desem de beni cehennemlere atarak gitti…
gitti…