- 2160 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
OKUNACAK ROMANLAR DA OLMASA ...
Tatile çıktığım zaman iyi ki çantama romanlar ve şiir kitapları koymuşum.Tatilde bile eğlenmeye çalışırken hesapta olmayan sıkıntılar başıma çullandığı zaman kurtuluşu kitaplarıma sığınmakta buldum.Ne kadar çevremdeki insanlara karşı iş icabı soğuk davranmış olsam da katı gibi görünen yüreğimin derinliklerinde her zaman insanlara karşı gizli bir sevecenlik hissetmişimdir.Ama bunu kah belirtmiş kah içimde gizli tutmaya özen göstermişimdir.Ben herkesin derdini dinlemekten büyük zevk alırken kendi dertlerimi ise içime gömüp teselliyi her zaman roman ve şiir kitaplarımın saman kokan o gizemli sayfalarında aramışımdır.
Çantamdaki romanlardan Tekirdağ şiir etkinliğinde dost olduğum yazar arkadaşım Çetin İmer’in Bay Piç ve Kızıl Saçlı’yı okudum.Ayrıca Jack London’ın yıllar öncesi okuduğum romanı Sevginin Katıksız’ını tekrar okudum.
Çetin İmer ile Tekirdağ Şiir etkinliğindeki tanışmamız şöyle olmuştu: Kaldığımız otelin lokantasının giriş kapısına yakın ilk masada bir arkadaşımla sohbete tutuşmuştuk.Kendisi içeriye sessizce süzülüp başıyla selam işareti verdikten sonra içerdeki masalardan birine oturdu.İçeriye girerken sanki gangaster filimlerinin dedektifi gibi bir profil çizmişti.Bende öyle bir izlenim uyandırmıştı.Masadaki arkadaşımla sohbeti sürdürürken gözlerim O’nu takip etmekteydi.Dayanamadım.Yanına gidip oturdum.Konuşur konuşmaz hemen kaynaştık.Çok sevecen bir insandı.Tam bir eski İstanbul beyefendisiydi.Romanlarından Bay Piç ve Kızıl Saçlı’yı " Sevgili Ayhan’...." diye imzalayıp hediye etmişti.Ne kadar mutlu oldum,unutamam o duyguları...
Bay Piç romanı,okuyup bitirdiğimde büyük bir haz duydum.Tam bir cinayet,polisiye karışımı bir roman.Kiralık bir katilin başından geçen serüvenleri(işlediği cinayetleri),yanlışlıkla öldürdüğü adamın torunuyla olan aşk ilişkisini yalın bir anlatımla akıcı bir şekilde anlatıyordu...
Kızıl Saçlı romanın vermiş olduğu heyecan Bay Piç’ten aşağıya kalmıyordu.Onu da bir solukta okumuştum.
Ekmeğini taksicilikle sağlayan annesi ölmüş sıradan bir gencin babası ile birlikte yaşamını sürdürmekte iken kendisi gibi aynı kaderi paylaşan babası ölmüş annesi ile birlikte yaşamını sürdürmekte olan genç bir kızın aralarındaki aşk yaklaşımlarını mizahi bir şekilde işlemesi romanın akıcılığını artırıyordu.Ayrıca başka bir güzel tarafı da müşterilerden "kızıl saçlı" bir bayanın çantasını takside unutmasıyla romanın işlenen konusu birden ikili bir özellik kazanıyor akıcılık daha da artıyordu.
Taksici gencin çantadan çıkan not defterinden "kızıl saçlı" bayanın yazmış olduğu anılarını okuyarak okuyucuyu bu anıların içerisinde olayların akışına sürükleyip duruyor ve kurgunun içerisinde gizemli aleme sürüklüyordu...
Doğrusu romanlar ve şiir kitapları bütün yorgunluğumu almıştı.
Romanlar da olmasa kısır döngülerin içerisinde yok olup giderdim herhalde...
Ne güzel dostlar varken kafamı olur olmaz şeylere niye takayım ki...
ayhan sarıkaya
YORUMLAR
Abi can Karadeniz Çakraz' dan selamlar. Yazını ancak şimdi okuyabiliyorum. Harikaydı anlatımın. Ne güzel eski bir dost olan Çetin Beyin kitaplarını okuman ve burada bizlerle paylaşman. İnşallah bize de nasip olur senin romanlarını okumak. Kutluyorum seni. Selamlar, saygılar
Dikkatleri başka yöne çevirmek ; aslında en çok siyasetçilerin baş vurduğu bir yöntemdir. Farkındaysanız, bunun en ilginç örnekleri halen ülkemizde yaşanıyor. Kapanan iş yerlerinin, işsiz kalan, hacizlerle boğuşan insanların haberleri artık ancak üçüncü sayfalarda veriliyor ve fazla da dikkat çekmiyor. Bizler de kendi üzerimizde aynı yöntemi uygular, olumlu sonuçlarını da alırız çoğu zaman. Sigara ve alkolden kurtulma yöntemi olarak da kullanılabilir bu yöntem. Ben kendimde, tüm zamansızlığa rağmen, çalakalem yazmaya çalışarak uyguluyorum bunu.
Oysa günde 16 saat markette ayak üstü çalışıyorum. Bu şekilde nasıl okunur, nasıl yazılır, okunandan ne anlanır, yazılanlar neye benzer. Fakat gerçek sıkıntılarımdan kurtulmak adına inatla sürdürmeye çalışıyorum okuyup yazmayı. Faydasını da görüyorum. Tabii yazdıklarım okuyucunun okuma zevkini bozmuyorsa...
yerden göğe kadar haklısın.Benim işim dert dinlemek zaten Dinlerken mutlu olduğumu söyleyemem ama.Çünkü acı şeylerdir duyduğum hep.Kimi fellçli kocasını yahut çocuğunu, kimisi genç yaşta dul kaldığı için yetimlerinin sefaletini anlatır bir de gösterir.Yürek dayanmıyor bazen.Her nekadar evinmde bu insanları unutmuş gibi olsamda, sabah kapımı açtığımda orada bekliyor oluyorlar.Günlerim tekerleki sandalye, felçli arabası, hasta yatağı, gıda dağıtmakla geçiyor ve ben aciz bir kulum ve sadece iki elim var.Dünyadaki bütün delikleri bu iki elle nasıl yamarım diye dertlenmekten, kendi açıkalrımı unuturum. Gün bitip çocuklarımı da uyuttuktan sonra, ders kitaplarım girer hayatıma.Sözde ders çalışıyorum ama aklım hep o günün işlerinde. En iyi tarih kitapları gelmiştir bana.Roman işini aştım artık. Yeni yazarları da pek sevemediğim için, tarih kitaplarına dadandım.Ne olmuş, neden olmuş, arar dururken, ne gam kalıyor ne keder. hem ilerde yüksek lisansıma yardımcı oalcak bu kitaplar, hem de çocukalrımı daha bilinçli bir vatandaş olarak yetiştirmeme. Ben de size katılıyorum, ve iyiki kitaplar var diyorum. Ama şu da bir gerçekki, bizlerde hala yazılmakta olan bir romanın figüran kahramanlarıyız. Kendi romanımızda bile figüranız.Çünkü hep acıları, sevinçleri, sevdiklerimizi ve sevmediklerimizi anlatır durur romanımız. Öznesi biz, kahramanı hüzündür romanımızın. Bu yüzden bazen kendimizi de okumalı, romanımızı yazana müdahale edemesek de, en azından olayların akışına, sırıta sırıta bir çelme takmalıyız...
Saygı ve selamlar