- 519 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
CENNETE KİM GİTTİ ?
Orta halli bir memur çocuğuydu .Öğretmendi babası,annesi de ev hanımı. Küçük bir Anadolu kasabasında yaşarlardı. Şikayetçi değillerdi hallerinden ama pek rahat da değildi geçimleri . Çok zor koşullar altında bitirmişti liseyi ve yeni girdiği üniversite seç
me sınavlarının sonuçlarını bekliyordu.Doğrusu çok da umutluydu sonuçlardan. Kazanacağından emindi. Başarılı bir öğrenci idi ve paralı özel kurslara gidemese de öğretmen babasının da yardımlarıyla iyi hazırlanmıştı sınavlara. Kazanacaktı kazanmasına ama bir de kazandıktan sonrası vardı. Bu ülkede devlet üniversitelerinde bile okumak hiç de kolay değil. Tek öğretmen maaşıyla oldukça da zor. On sekiz yaşında,tuttuğunu koparan sağlam yapılı bir gençti o.Bir arkadaşının da fikrini alarak,okullar açılıncaya kadar inşaatlarda çalışıp para biriktirmeye, ailesine katkıda bulunmaya karar verdi.
- Ah be oğlum,nasıl kıyarım sana ? Ben yıllarca okuyup öğretmen olmuşum , yıllarca da hizmet vermişim bu ülkeye, seni okutma
ya gücümün yetmemesi olacak iş mi ? derken gözlerinden bulutların son zamanlarda esirger olduğu damlacıklar boşandı babası
nın.
- Boş ver be baba .Benim için de spor olur,macera olur, deyip ortamı neşelendirmeye çalıştı Mustafa. Sarıldılar baba-oğul ,sevgiy
le, güvenle ve ülke koşullarının kötülüğüne karşı dirençle..
Çabucak iş buldular iki arkadaş bir inşaatta. Annesi bir güzel kahvaltısını ettirip dua ile uğurladı oğlunu.Sabah namazını birlikte kılmışlardı ana-oğul . Elini öptü annesinin işe giderken.Zorlandı ilk gün. Elleri kazmaya küreğe zor alıştı. Avuçları patladı .Tezkere
ile harç taşırken ellerinin boşaldığı da oldu. Ama çok geçmeden alıştı. Birkaç gün içinde zorluk çekmemeye, işini neşeyle yapma
ya bile başladı. İyi para kazandı. Kayıt için para biriktirebileceğine olan inancı mutlu etti Mustafa’yı.
Birlikte çalıştıkları kalfanın evi inşaatın hemen yanındaydı. Yemekleri ve çayları o evden geliyordu.Küçük denecek yaşlarda bir de kızı vardı kalfanın.Onlara yemek ve çay getirirken dikkatini çekmeye başladı Mustafa’nın. İlk günlerde çocuk gibi gördüğü kız,gün
geçtikçe büyüyor ve güzelleşiyordu sanki.Bakışları yüreklerine değmeye başladı.İçlerinde kıpırdanmalar oluştu iki gencin.Mustafa
’nın ilk defa başına geliyordu. Günden güne de etkilenmeye başladı Hatice’den. Aralarında ufak tefek diyaloglar da oldu. İki genç de bu olayın aşk olduğunu anlamışlardı artık . Basbayağı sevmişlerdi birbirlerini. Arkadaşına da söz etti Hatice’ye olan aşkından. Yanlarında çalışan kalfa ve diğer işçiler de durumun farkına varmaya başladılar. Hiç kimse kötü bir tepki göstermedi.
Bir gün inşaatta çalışırlarken koşarak oraya doğru geliyordu Mustafa’nın babası. Şaşırdılar, endişelendiler. Adam onların yanına vardığında ağlayarak sarıldı oğluna :
- Kazandın oğlum kazandın ! Emeklerin ziyan olmadı işte ! Hem de mühendis olacaksın !Çıldırmış gibiydi adam. Bağırıyordu ve ağlıyordu. Elinde postadan gelen kağıdı herkese gururla gösterdi . Oğlu da kapıldı bu duygu seline. Sarılıp babasına :
- Sayende babacığım, sayenizde ! Şükürler olsun beni size mahçup etmeyen, emeklerinizi ziyan ettirmeyen Allah’ıma ! diye bağır
dı ve ağladı ağladı. Kalfa ,diğer işçiler ve Hatice kız da çok etkilendi baba-oğulun bu sevinçlerinden,mutluluklarından.
-Hadi bakalım,sen bu gün erken paydos et de doya doya bir yaşa bu sevincini deyip babasıyla birlikte evine yolladı kalfa Mustafa
‘yı. Annesine de sarılıp müjdeyi verdi. Ana-oğul uçtular mutluluktan ve şükrettiler Allah’a….
İkindi namazında yine müezzinlik etti Mustafa cemaate . Namaz sonrası mutluluğunu imam efendi ve diğer cemaatle de paylaştı. Onlar da ortak oldular sevincine, tebrik ettiler.
Daha bir moralle çalıştı Mustafa inşaatta.Yorgunluk falan duymaz oldu . Okul günlerini ve sonrasında kazanacağı mühendisliği ha
yal etmeye başladı . En sonrasında da Hatice kızı alıp kuracağı mutlu yuvasını, çocuklarını hayal etti.
Okullar henüz açılmamıştı. Kasaba meydanında büyük bir kavganın olduğunu gördü. Oraya doğru koştu Mustafa. Hatice’nin ba
basının, kasabanın gençleri tarafından dövüldüğünü görünce müdahale etmekten kendini alıkoyamadı. Ama gücü yetmedi , ne kavgayı ayırmaya, ne de sevdiği kızın babasını dayak yemekten kurtarmaya….
- Defolup gideceksin bu kasabadan, diye hiddetle bağırıyordu gençlerden birisi.
- Tamam, tamam gideriz dedi adam. Ağzındaki burnundaki kanları eliyle sıvazlayarak ,beli hafif bükük koşarak uzaklaştı
oradan….
- Pis sapık , senin yaptığını canavar yapmaz ulan !
- Kendi kızına, kendi öz kızına bu yapılır mı be !
- Öz kızı değildir bence !
- Doğru mu söylüyorsunuz ? Kim söyledi ?
- İnkar etmiyor ki p……..k !
- Hamileymiş kızcağız !
- Olur mu be olur mu !
Mustafa kulaklarına inanamıyordu . Neden söz ediyordu bu adamlar ? Ortalık biraz daha sakinleşince rezil gerçek tamamen anlaşılmıştı . Kalfa, kendi kızı ile cinsel ilişkiye girmiş ve onu hamile bırakmıştı..
Hatice idi adından söz edilen zavallı kız…Hatice ise Mustafa’nın sevdiği idi . Kazandığında dünyaların onun olduğu okulu bitir
diğinde evlenmeyi hayal ettiği o güzel kızdı. İleride çocuklarının annesi olarak görmeyi rüyalarında görmeye başladığı Hatice’si idi o….Hayatında duymadığı ve bir daha asla duymak istemediği böylesine çirkin , iğrenç bir olay nasıl oluyor da onun sevdiğinin başına geliyordu….
Ne dense boşunadır artık. Bu çirkinlik yaşanmıştır. Fakat bunu kabullenmenin en zor geldiği kişilerin başında Mustafa gelmekte
dir. Aklı şuuru kaybolmuştur bir anda. Nereye gittiğinin ne yaptığının bile farkında değildir o gün. Akşam olmuş, gece olmuş ve hatta sabah yaklaşmıştır ve Mustafa hep dolaşmaktadır kasabanın sokaklarında. Bilinçsizce, şuursuzca dolaşmaktadır. Gecenin en zifiri karanlığının olduğu saatler Mustafa’nın da dünyasının karardığı saatler oldu .Ne gözleri etrafını görüyor ne de ayakları onu başka yerlere götürüyordu. Meydandaki çeşmenin su dolu yalağı gözüne ilişti ve kendini o suyun içine bırakıverdi. O sudan yardım umdu Mustafa.Gördüklerinden, duyduklarından kurtulmak temizlenmek istedi. Çok çirkindi çünkü gördükleri de duyduk
ları da. Sudan çıktığında tüm bunlardan temizlenmeyi umdu. O kötü ve çirkin olayı olmamış olarak yeniden dünyaya gelmek, sa
baha tertemiz uyanmak istedi.
Sabah ezanını o suyun içinde duydu Mustafa..Ama kirli hissetti kendini. Kalkıp namaza gitmekten belki de ilk defa kaçındı. Bir süre sonra camiden imam ve diğer cemaatten insanlar sabah namazından dönüyorlardı. Mustafa’nın cemaatten arkadaşlarıydı onlar. Namazlarda müezzinlik ettiği, aynı camide aynı safta namaz kıldığı insanlardı .Suyun içinde gördüler onu ; tanımadılar.
- Sarhoş p…..k , içip içip sızmış, dedi birisi.
- B… içesice dedi diğeri.
- Ellerini kıpırdatıyor ..
- Geberesice….
Duydu onları Mustafa..Utancından seslenemedi. Kötü bir şeydi demek yaptığı .’Benim’ diyemedi. Öylece kaldı suda.
Sabah olduğunda tertemiz olmuştu Mustafa…Zaten temiz olan bedeni de ruhu da daha bir temizlenmişti : Göçüp gitmişti dünya
dan . Öğrendiklerinde imam ve cemaat suçlu hissetti kendini . Ama kimseye bir şey demediler.
- Allah Allah ! Mustafa içki içmez ki !
-İçkili değilmiş zaten !
- Peki ama ne arıyormuş o suyun içinde ?
- Kendini atmış , intihar etmiş diyorlar..
- Ama neden ?
Nedenini hiç kimse anlayamadı. Annesi ağladı , babası ağladı, hısım akrabası ağladı, sevenleri ağladı Mustafa’nın. Bir de Hatice’si ağladı kendi başına geleni bile unutup.
İmam efendi teneşire yatırıp yıkamaya başladı Mustafa’nın naa’şını . Gözleri açıktı. Kapatmaya çalıştı, olmadı. Tekrar denedi,yine
olmadı . Bir türlü kapanmıyordu gözleri . İmam efendiye ;
- Hocam ; bana dinimi sen öğrettin . Kur’an okumayı, namaz kılmayı da.İçki içmenin günah olduğunu da öğrettin.Hiç gördün mü , duydun mu içtiğimi ? İnsan yaşamının ne kadar kutsal olduğunu dinimiz söylemiyor mu ? Gördüğünüzde yaşıyordum ben . İste
seydiniz kurtarabilirdiniz. Hata insanlara mahsus değil midir ? Beni niye kurtarmadınız Hocam ? der gibibakıyordu .Tekrar denedi Hoca gözlerini kapamayı , yine duyar gibi oldu aynı sözleri.Defalarca devam etti. Ve sonunda dayanamadı Hoca..Orada kalp krizi geçirip göçtü dünyadan.
Mustafa’nın cenazesini de ertesi güne bıraktılar. İlçeden Müftü efendi geldi her ikisinin birlikte cenazesini kaldırmak için…
-Bakın ey cemaat .Bakın da ibret alın ! Bir tarafta Allah’ın verdiği canı kendisi alarak cehenneme gitmeyi hak eden bir mefta , diğer tarafta en kutsal mesleği ifa ederken ,görev anında vefat eden ve doğrudan cennetlik bir şehit ! Dinimizde kendi canına kıyanın cenaze namazının dahi kılınmaması gerekir aslında ama biz yine de kılıyoruz. O doğrudan cehennemliktir . Hoca efendinin de cennetlik olduğundan asla şüphe etmeyiniz, diye vaaz verdi Müftü efendi . Utandılar Mustafa’yı suda görüp de kurtarmayanlar .Başlarını önlerine eğdiler.Yüzleri kızardı ama , ‘Hayır,o cehennemlik olamaz. Gerçek günahkar biziz. İstesey
dik kurtarabilirdik.’ diyemediler. ’Amin ‘ dediler Müftü efendinin söylediklerine ve defnettiler her iki cenazeyi de…
( Bir çok yeri kurgu bu öykünün. Fakat Hatice kız bir gerçekti. Ve yaşadı o kadersizliği. Çocuğunu da dünyaya getirdi üstelik. Ve bendim onu seven delikanlı. Bendim kadersizliğimizi duyduğumda kendimi o çeşmenin suyunda ölüme terkeden. Müezzinliğini yaptığım cemaatten arkadaşlarımdı beni orada ölüme terkedenler. Yaşamaktan sayarsanız
benimkini, ölmediğime de inanabilirsiniz ! )
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Haticelerin suçlu olmadığı kesin...Bu işi yapanın da pisikolojik tedaviye ihtiyacı olduğu kesin...Akıl hastaları eğer cezalarını özel hapishanelerde çektiklerine göre burada da düşünmek gerekiyor bence hastanın ne denli suçlu olacağı...Allah tüm sembolik h-Haticeleri bu tür belalardan ve diğerlerinden korusun.Amin!.......
Bence her iki cenazede Yüce ALLAH'ın Merhametine tabi olmuşlar... Hüküm artık Rabbimin... Ancak geride kalıp ikisi adına hükmi karar veren (Haşa kendisini Yüce ALLAH'ın yerine koyan) Müftü efendi gideceği yeri kendi söylemleriyle belirlemedi mi? Cennetine kimi aldı Rabbim bilemiyorum... Ancak kişinin Cehenneme gitmemesi için kul hakkına girmemek için söylediklerine dikkat etmesi gereklidir...
Haticeler bu ülkenin ayıbı değil...
Ayıp kimin emin olun bende bilemiyorum...
Acaba ; Haticelere bu kadar yakın olupta böylesine sapık ruhlu kişilerin (özbaba bile olsa) niyetlerinden haberdar olmayanların mı..???
Okudum etkilendim. Paylaşımınız için ne denilir ki... Rabbim sabırlar versin... Yüce ALLAH'a Emanet Olunuz.
Selam ve Saygılarımla
Meryem Zemerot
Hikaye beni görev yaptığım yerlerde yaşanan bu çirkin olayların içine attı tekrar... Maalesef Türkyenin örtemediğimiz gerçeklerinden belki de sapkınlıklarından... Ama burda tek taraflı bir acı ,ezilme yok oluş yok bu hikaye de ve gerçek hayatda da yok olanlar içlerindeki acılarla Haticeler ,onu sevenler ve maalesef günahsız bir çocuk....
Teşekkür ederim paylaşım için...
Söyleyecek tek kelime bulamıyor insan.. hatice'yemi yanmak gerek yoksa..bir kalemde silinebilen insanlığamı bilemiyorum..yaşadıklarınız kolay şeyler değil..tek dileğim keşke bu şekilde yaşamaya zorunlu bırakılan hatice'ler olmasa..ve tek dileğim insanların anlamadan dinlemeden hoş görü eksikliği ile birbirlerini yargılamayacakları bir dünya olması..keşke bu yazdıklarınız birilerine ders ola bilse... büyük sabır dilerim..saygılar...
Maalesef yaşandı bu olay. Ve inşaat işinde amele olarak çalıştığım kalfaydı o çirkin adam ve kadersizin biriydi kızı Hatice. Ben de sevmiştim onu. Kendimi kaybedip o suyun içinde ölümü beklediğim de doğru. Kurtarmayıp babama haber vermişler, gelip o kurtardı. Hep sarhoşluktan bildiler. Oysa yemin ederim ki çaydan başka bir şey içmemiştim.
paragraf içi doğrumu fikret bey.
gerçekten varmı haticeler,
duyar hep kurgu diye düşünürdüm.
nasıl bir hayvanlıktır bu,
daha fazla yazamıyacam yazarsam tüm erkekleri haticenin babası katogorisine sokacağım.doğru olmadığını da biliyorum ama
insan demek mümkün deil böyle bir varlığa.
çok şey yaşamışsınız.ben hep sabır derdim.bir arkadaşım bana sabır ardından belayı getirir selamet dile dedi.
artık tek dileğim selamet.