- 445 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜNE AŞK -13
Kudret ağa’nın adamı Osman akrabalarının evine ulaştığında akşam ezanı okunmuş ve bütün aile bir aradaydı. Kapıdan içeri girdiğinde özlenmiş olduğunu fark etti. Köyleri yakın olduğu halde çok sık görüşemez olmuşlardı son zamanlarda. Şu anda evlerinde bulunduğu aile çok yakınıydı Osman’ın. Annesinin ağabeyiydi Feyzullah. Onunla akran dayı oğlu Kemal, ondan iki yaş küçük kardeşi Tahir, erkeklerin en küçüğü olan Murat ise şimdi askerdeydi. İki tane de kızı vardı Feyzullah dayısının.
Onlar erken yaşta, aynı köye evlendirilmişlerdi. Boylarınca çocukları vardı. Toplamda beş çocuğu olmasına rağmen, sorulduğunda, dayısı “üç çocuğum var” derdi. Kızları unutuyor muydu? Yoksa sayıya mı dahil etmiyordu. Anlayamamıştı Osman bir türlü. Kısa bir sohbetin ardından, sofra hazırlandı ve davet edildiler sofraya. Ev ahalisi hep birlikte, yer sofrasının etrafında yerlerini aldılar. Misafir olduğu için olmalı ki, sofra bütün şark yemekleri ile donatılmıştı. En sona ise el yapımı baklava geldi. Mis gibi tereyağının kokusu odayı sardı.
Yemeğin ardından sedirdeki yerlerine geçti erkekler. Kadınların sofrayı toplamasının ardından kahveler içildi. Dayısının namaz kılmaya gitmesiyle Osman, Kemal ile yalnız kalabilmişti en sonunda.
“Osman! Ne iyi yaptın gelmekle. Özlemiştik seni. Yengemleri de getirseydin ya ! Onlar için de iyi olurdu. Benim hanımla iyi vakit geçirirlerdi. “
“İnşallah Kemal geliriz yine. Bu sefer benim bir işim vardı bu köyde. Onun için kendim geldim. Yalnız sana güvenebilir miyim ? Bu konuştuklarımızı kimse bilmemeli. Biliyorsun ben Kudret ağanın yanında çalışıyorum. O beni bir işle görevlendirdi. Onun için bir müddet sizde kalacağım. Ama bu durumu senden başka bilen olmasın. Sizin ağanın düğününde sen var mıydın.? Ben de davet edilmiştim aslında ama o zaman işim çıktığı için gelememiştim. Neler oldu o düğünde.? Çocuğu kim vurdu biliyor musun Kemal. Ya da gördün mü?
Kemal ile Osman aynı yaşta oldukları için çocuklukları beraber geçmişti neredeyse. Birbirleriyle zaman geçirmeyi çok severlerdi. Sıklıkla Osman ana ocağına gelir, günlerce misafir olurlardı onlara. O yüzden de bu köy yabancı gelmiyordu. Dayısının yakın komşularını da epeyce tanımıştı o dönemde. Kemal’i iyi tanımasından kaynaklanmıştı ona olan güveni. O da Osman gibi güvenilir bir insandı. Çoluk çocuğa karıştıklarında ise dünya telaşı ile görüşmeleri azalmaya başlamıştı. Ancak, düğün ve bayramlarda görüşebiliyorlardı.
“Osman! O düğünde ben de vardım ama çocuğun vurulduğu yerde değildim. Halay çekiyordum. Silah sesleri her zamanki gibi geliyordu. Silah sesinin ardından haykırışlarla anladık kötü bir şey olduğunu. Geldiğimizde çocuk can çekişiyordu yerde. Yüreğim dağlandı o anda. “
“ Peki, hiç dikkatini çeken bir şey olmadı mı ? Yani oradaki erkekler arasından birinin silahından çıktı o kurşun. Mutlaka belli etmiştir kendini. “
“ Ya aslında, şimdi sen söyleyince anımsadım. Bir ara gözüm birine takıldı ama olabilir mi bilmiyorum.”
“ Kimdi o Kemal.”
“Hamza idi Osman. Yüzü bembeyaz kesilmişti ve elindeki silah ile öylece kalakalmıştı. Bir an ona takıldı gözlerim. Sonra da çocuğa bakarken unuttum. Ama o günden bu yana ortalıkta gözükmüyor Hamza. Hâlbuki buralarda hep karşılaşırdık. Geçenlerde aklıma geldi. Sonra yolda karısıyla karşılaştım. Onu sorduğumda İstanbul’ a çalışmaya gitti demişti. Ağanın yakın adamıydı. Durup dururken niye gitsin. O olaydan sonra alınan ifadelerden hiçbir sonuç çıkmadı galiba. Çocuk öldüğüyle kaldı. Epey oldu. Jandarma gelmiş köye. Ortalığa bir dedikodu yayılmış. Güya Ökkeş Jandarmayla işbirliği yapmış. Onlara her bilgiyi aktarıyormuş gibi şeyler geldi kulağıma. İnsanlar ona karşı cephe aldılar. Selam vermiyorlarmış. Ben hiç karşılaşmadım Ökkeş ağayla. Sanmıyorum öyle bir şey yapacağını zaten. Aklı başında bir adamdır o. İyi tanırım onu. Bütün bunlar bence ağanın oyunları. Jandarmayı görmüşler ya, hemen idam sehpasında yargısız infaz yaparlar insanı. Bir gece de evini taşlamışlar. Allah yardımcısı olsun. “
“Peki Kemal, Hamza’nın karısından gittiği yeri öğrenebilir miyiz acaba? Bizim gidip sormamız hoş olmaz. Yengem sorsa, söyler mi acaba nereye gittiğini? “
“Ha! Bak olabilir. Benim hanımı sever o. Kocası gittiğinden bu yana epey zor günler yaşamış. Geçenlerde hanım gitmiş. Yokluk içinde yaşamaya çalışıyormuş. Herhalde kocası da para göndermiyor ki, evde yiyecek bir şeyleri kalmamış. Hanım biraz yiyecek falan götürdüydü. Köylülerin yardımıyla yaşamı sürdürüyormuş. Kadın nereden bulsun parayı. Koca kazanırsa yiyecek, içecek. Üstelik gururundan açık da vermiyormuş. Her gün işe gidiyormuş. Ağa neden sahip çıkmıyor anlamadım doğrusu. Olmazsa ben de hanımla giderim. Erzak falan götürürüz yine. O zaman ağzını ararım. “
“İyi olur Kemal. Hatta dur ben de biraz para vereyim. Onu da bir bahane uydur ve ver eline. Tek başına kadın ne yapar bu zamanda.”
Dayısının namazdan dönmesiyle konuşmayı kestiler. Biraz da dayısıyla sohbet etti. Soruların çoğunun cevabını bulmuştu. Yarın ola hayrola dedi içinden. Yatma vakti geldiğinde ise onun için misafir odasında hazırlanan yatağına yattı ve uyudu.
Ahmet astsubay, Kerim ile Zeliha’nın kendilerine gelmelerinden sonra tekrar arabayı hazırlamalarını söyledi Halil’ e. Göreve gittiğinde genelde onları alıyordu yanına. Kerim’ den Zeliha ve kendisiyle ilgili bilgileri aldıktan sonra arabasına binerek köye gitmek için ayrıldılar karakoldan. Kerim ile Zeliha’ yı ise güvenilir bir arkadaşının evine gönderdi asker korumasıyla. Köye geldiklerinde muhtarlık binasın önünde durdurdu aracı. Hızlı bir şekilde muhtarlıktan içeri girdi. Muhtar, sıcaktan mayışmış bir vaziyette, televizyonun karşısında yarı uyanık bir şekilde sandalyesinde uyuklarken, kapının açılmasıyla kendine geldi. Ahmet astsubayı görünce, oturduğu yerden toparlanarak ayağa kalktı.
“ Hoş gelmişsen Komutanım “
“Hoş bulduk muhtar.”
“Buyurun komutanım oturun. “
Ahmet astsubay oturduktan sonra, muhtar da yerine oturdu. Kapıda aracın yanında bekleyen Halil’ in ise içi içini yiyordu. Mustafa’ nin yanına iyice yaklaşarak,
“ Ya Mustafa! Komutan içeride. Uzun süreceğe benziyor konuşması. Ben hemen bir çeşme başına gidip gelsem. Ne dersin ?”
“Tamam, ama çok dikkatli ol. Kimse fark etmesin seni. Yoksa bir daha aynı yere bırakamazsınız o mektupları. “
“Tamam! Hemen geliyorum. “
Dedikten sonra hızlı adımlarla, yakında bulunan çeşmeye doğru yola çıktı. Çeşme başına geldiğinde çeşmenin başında kimsenin olmadığını görünce çok sevindi. Hemen gizli yere giderek, taşı kaldırdı ve orada bulunan mektubu buldu. El çabukluğuyla cebine soktu. Daha önceden yazdığı mektubu yerine koydu ve hızla uzaklaştı oradan. Aracın yanına geldiğinde, kan ter içinde kalmış fakat çok az bir zamanda halledebilmişti işini. Aracın arkasına geçerek heyecanla okumaya başladı sevdalısının mektubunu. Okumaya başlar başlamaz yüzünün ifadeleri değişti. Yüzü asılmış ve morali bozulmuştu.
İçeride ise Ahmet astsubay, kurnaz muhtarla kafasında anlaşma çareleri aramaktaydı.
“ Muhtar sizin köyden Zeliha ile Kerim’ in ailesini buraya çağırabilir misin?.”
“Hayırdır Komutan. Niye çağırıyorsunuz onları. Bir suçları mı var? “
“ Yok yok. Sen bir haber sal bakalım gelsinler. Sadece erkekler gelsin yeter. “
Muhtar hemen telefona sarılarak evleri aradı ve aileleri muhtarlığa çağırdı. Çağırdıktan kısa bir süre sonra da aileler gelmeye başlamışlardı. İçeriye tedirginlik dolu bakışlarla girdi her iki aile fertleri. En son giren ise Ahmet astsubay’ ın gördüğü eli silahlı kişi olmuştu. Bir an Ahmet astsubayı içerde görünce, geriye dönmeye yeltenmiş fakat vazgeçip içeriye girmişti. Muhtarın odası çok büyük olmadığı için bir kısmı ayakta kaldı. Yaşlı olanları sandalyelere oturttular. Herkes merakla ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi.
“ Zeliha’ nın babası kim muhtar ! “
Muhtar eliyle, Ahmet’ in sağ tarafında oturan, orta boylu ve kilolu sayılabilecek kişiyi gösterdi.
“ Kerim ‘ in babası ? “
Muhtarın işaretine gerek kalmadan sol tarafta oturan adam söze karıştı.
“ Benim komutanım. “
"Ağabeyi kim peki ? "
Deyince, yüzü bir tuhaf olan ağabeyi sessizce ,
" Benim komutanım "
Ahmey astsubay, ondan tarafa keskin bir bakış fırlatarak konuşmaya başladı.
" Zeliha ile Kerim birbirlerini sevmişler. Ama siz onların sevgisine saygı göstermeyip, engel olmuşsunuz kavuşmalarına. Onlar da istenilmeyen bir yola başvurmuşlar. Az daha canlarıyla ödeyeceklerdi. Tesadüf ben geçiyorum o sırada. Şimdi onlar benim korumam altında. Gelin razı olun bu işe, evlendirelim onları.Nikah şahitleri de ben olacağım. Kan dökülmesin. Kan davası haline gelmesin. "
DEVAM EDECEK
Nermin KAÇAR