- 425 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜNE AŞK-12
“ Otur kızım hele karşıma. Baban seninle konuştuğumu duyarsa çok kızar bana. Ama senin de bazı şeyleri bilmeye hakkın var. Hele de seni ilgilendiriyorsa. Uzun süredir baban huzursuz ve sıkıntılı günler yaşıyor. Başımızda bir terslik var ama neden kaynaklanıyor bir türlü anlayamadık. Önce, yukarı mahallenin ağası Kudret ağanın seni istemesi, arkasından ağanın düğünündeki ölüm olayındaki üzüntüler. Mahvetti adamı. Bize belli etmiyor ama kendi kendini mahvediyor. Seni vermedi ağaya. Haber gönderdi. “ Kızım daha küçük, evlendirmeyeceğim” diye. Aslında ne kadar şanslı olduğumuzu o zaman anladım. Başka babalara benzemiyor. Bizim buralarda ağanın karşısında herkes acizdir. Töreyi uygulayan ağadır. Onun sözü geçer. Ama baban hem bizim ağaya, hem de Kudret ağaya tavrını koydu. Taşlama olayı da bununla ilgili galiba. O yüzden de seni evde yalnız bırakmak istemiyorum. Sokağa çıkarken de yalnız çıkmanı istemiyorum. Ağa, imalı sözler kullanmış. Kaçırırım falan demiş. Senin başına herhangi bir şey gelmesinden korkuyor. Tedbirli olmak gerek bu dönemde. Tamam mı kızım. Yalnız baban bilmesin benim sana anlattıklarımı. “
Gülistan, annesinin anlattıklarını dinlerken, kalbinin sıkıştığını hissetti bir an. Geleceğe dair umutları bir anda yerle bir oldu. O olaydan sonra, yenice gülmeye başlayan yüzünde üzüntü ve kederli bir ifade beliriverdi.
“Ana ! bazen kaderimize isyan ediyorum. Okumak istedim okuyamadım. Hep kendimi hemşire kıyafetleri içinde hayal ederdim. Ama olmadı. Töre kanunlarının uygulandığı ve kadının adı olmadığı bir dünyam var. Seninle, benim aramda fark olması gerekirdi. Ben, senin gibi ezilmemeliydim. Ama şimdi baktığımda hiçbir değişiklik olmadığını görüyor ve kahroluyorum. Benim mesleğim olmalıydı ve dimdik ayakta haykırmalıydım herkese. Neden ana neden? Ağlamak istiyorum. Haklılığımı ve haksızlığa uğradığımı herkesin duymasını istiyorum. Kaderime razı mı olmalıyım. Körü körüne ve aynı kurbanlık hayvanlar gibi ölümümü beklerken, gözlerimden akan yaşlarla mı avutmalıyım kendimi. Söyle ana. Keşke beni doğurmasaydın. Günaha giriyorum. İsyan ediyorum ama başka bir şey gelmiyor elimden. Arkadaşlarımın, komşumun kızının kaderi de aynı ana. Nasıl değiştireceğiz kaderimizi. “
“Kaderimizi değiştiremeyiz kızım. Söylediklerinin hepsi doğru. İsyanında da haklısın ama yapacak hiçbir şeyimiz yok. Dua etmekten başka. Sen temkinli ol ve gözlerini dört aç. “
Konuşmaları bitince, üzüntü içinde odasına geçti. Kalem ve kâğıdı eline alarak Halil’ e mektup yazmaya başladı. Her kelimeyi yazdığında, bir damla göz yaşı kâğıdın üzerine damlıyor ve yazıyı kağıtta dağıtıyordu. Tıpkı umutlarının dağıldığı gibi. Mektubu bitirdikten sonra annesinin yanına gitti.
“ Haydi anne , gidelim suya. Ben de biraz hava almış olurum. Sen de tanıdıklarını ve arkadaşlarını görürsün çeşme başında. Gidelim mi ?
“ Gidelim kızım. Sen hazırladın mı su kaplarını ? “
“ Hazır ana. “
Evden çıktılar ve çeşmeye doğru yürümeye başladılar. Yolda Kezban, komşularını gördüğünde konuşmak için yanlarına yaklaştığında kimse ona bakmıyor ve konuşmuyordu. Gülistan’ in da dikkatini çekmiş ve anlam verememişti bu duruma. Çeşmenin başına geldiklerinde, yakın komşularından biriyle karşılaştılar. O da aynı hareketi yapınca Gülistan birden bire çıldıracak gibi hiddetlendi ve kadına bağırmaya başladı.
“ Derdiniz ne bizimle. Annem size selam veriyor, konuşmak istiyor. Ama siz konuşmuyorsunuz. Suçumuz ne bizim. Haydi, söyleyin bana. İçinizde biriktirdiğiniz ne varsa çıkarın dışarıya. Burada konuşacaksınız şimdi. Kim ne dediyse size bizim hakkımızda söyleyeceksiniz. ! Her şey hallolacak aramızda. Haydi konuşun. Diliniz yok mu sizin. Yoksa cesaretiniz mi ? “
O kadar çok çıkmıştı ki sesi. Hepsi de sessiz, sakin bir genç kız olan Gülistan’ dan beklemedikleri bu hareket karşısında hayretle ona bakmaya devam ediyorlardı. İçlerinden bir tanesi, Gülistan’ ı sakinleştirmek için yanına yaklaşarak sessizce bir şeyler söyleyerek kenara çekti. Kezban da şaşırmıştı kızının bu davranışına. Gözleriyle yalvarıyordu adeta kızına. Uzun bir süre konuştular kenarda. Sakinlemişti Gülistan. Kadınlar tekrar sıraya girerek sularını doldurduktan sonra yavaş yavaş dağıldılar. Gülistan’ı sakinleştiren kadın çeşmenin yanındaki evde oturuyordu.Suyu doldurduktan sonra Kezban’ a yaklaşarak evine davet etti. Kezban , kızının gözlerine baktı gidelim mi dercesine.
“ Tamam anne, siz gidin. Ben de doldurup suları geliyorum yanınıza.”
Endişeli bir şekilde bir bakışla baktı bu kez kızına. Sonra da Emine ile eve doğru yürümeye başladı. Gülistan içinden bir oh çekti. Tek başına kalabilmişti en sonunda. Mektubunu eline alarak, etrafı kontrol ettikten sonra gizli yerine hızlı bir şekilde yerleştirerek, su doldurmaya devam etti. Eline, doldurduğu suları alarak Emine’ nin evine gitti. Asma’nın altındaki sedirde otururlarken buldu onları. Kezban, kızını kapıda görünce, gözlerindeki yaşları görmesini engellemek için yemenisiyle sildi. Yanlarına oturan Gülistan da konuşmalara katıldı bir süre sonra. Yaptığı kahvelerin eşliğinde, o gün yaşananlar tarih olmuştu bir süreliğine.
Ökkeş, Kudret ağayla konuşmasından sonra rahatlamıştı. Köylülerin ona karşı takındıkları tavrın sebebinin köyünün ağasının oyunu olduğunu anladığı için daha rahat davranıyor ve karşısındakilere “sizin yaptığınız hiçbir şeyi umursamıyorum “ dercesine davranıyordu.Kendi kendine karar verdi. Ahmet astsubayı ziyaret etmeli ve ağanın oyunlarını ortaya çıkarmalıydı. Düşünmek ve karar vermekle olmuyordu. Uygulamaya geçmeliydi artık.
Hazırlandı ve yola çıktı. Karakola geldiğinde, nöbetçi ere Ahmet astsubayla görüşmek istediğini söyledi. Bir süre sonra, Ahmet astsubay kapıda göründü. Ökkeş’ i kapıda beklerken görünce, yüzü aydınlandı birden. Hemen yanına yaklaştı ve,
“ Ökkeş bey! Hoş geldin. Nasılsın ? Buyurun içeri geçelim “
“ Hoş bulduk komutan “
Dedikten sonra Ahmet’ in odasına geçtiler. Kısa bir sohbetten sonra Ökkeş, sıkıntılı bir ifadeyle,
“Komutanım, siz bana bir sıkıntın olursa yanıma gelebilirsin demiştiniz. Onun için geldim. Aklıma gelen şeyler, başıma geldi komutan. Bir gece, evim taşlandı. Allahtan herhangi bir şey olmadı. Sonra, köylü bana karşı tavır aldı. Kimse konuşmuyor benimle. Çocuklarıma kahvehane de sözlü saldırıda bulunanlar olmuş. Komutan, ,ilk başta da demiştim size. Bütün bunlar ağanın başının altından çıkıyor. Çaresiz şekilde seyrediyorum sadece. Sinirlerimi bozmak için elinden geleni yapıyor. Ama yılmayacağım. Beni mahvetmesine izin vermeyeceğim. Ama gücüm tükendiğinde ne yaparım bilmiyorum. Buraya , bugün gerçekleri açıklamak için geldim. O gün, düğünde merminin kimin silahından çıktığını gördüm. Ağanın adamı Hamza’ nın silahından çıktı. Ama sırf ağanın gazabından korktuğum için söyleyememiştim. Keşke o gün söyleseydim. Bu kadar uğraşmaz ve yıpranmazdım. Korkmuyorum ondan. En fazla ya öldürür ya da başka bir kötülük yapar. Allah’ a bir can borcum var. Onu da vermeye hazırım zaten. Ha erken,ha geç. Ne fark eder. Tek aileme zarar gelmesin. Ne gerekiyorsa yapmaya hazırım. Dilekçe istiyorsan hemen yazalım ve imzalayayım. İfade alman gerekiyorsa da vermeye hazırım. Bitsin artık onun yaptığı haksızlık. Hamza ilk gün kaçmış buradan. Ailesi burada. Onları takip ettirirseniz ona da ulaşabilirsiniz. “
Ahmet astsubay dikkatle Ökkeş’i dinledi.Sonra yüzü aydınlandı birden bire. İçi rahatlamıştı. Gelen ihbarla kafası karışmıştı. İçinden “ Acaba, ihbarla ilgili bilgi versem mi “ diye düşündü ve sonra da vazgeçti. Yazılı herhangi bir belge olmadığı için haksızlık olmadığı gibi görevi kötüye kullanma sayılmayacaktı aslında . Meslek hayatında, kişiye özel hiçbir ayrıcalık yapmamıştı bugüne kadar.Bundan sonra da yapmayacaktı. Bu bilgiyi paylaşmamalıydı.
“ Teşekkür ederim Ökkeş bey. Keşke o gün anlatsaydın gerçekleri. Ben hemen şimdi ifadeni alacağım ve tahkikata başlayacağım. Senin ifade verdiğinde kimse tarafından bilinmeyecek emin ol. Sen yine her zaman davrandığın gibi davran. Yakında Hamza demir parmaklıklar arkasında olacak ve adalet yerini bulacak. Haydi geçelim. “
İfadesi alındıktan sonra Ökkeş, rahatlamış olarak oradan ayrıldı.
Ökkeş’in yanından ayrılmasından sonra Ahmet astsubay telefona sarıldı hemen.Ağanın adamı olan kaçak Hamza’nın adını vererek ona ait bilgileri istedi. Telefonu kapattıktan sonra Halil ile Mustafa’ yı yanına çağırdı. Onlar içeri geldiğinde,
“ Halil ! Mustafa aracı hazırlayın köye iniyoruz. “
“ Başüstüne komutanım “
Diyerek çıktılar. Araç hazırlanmış ve kapıda bekliyordu. Araca bindikten hemen sonra hareket ettiler. Köye yaklaştıkları sırada , onlara doğru iki kişinin koşarak geldiğini fark ettiler. Bir taraftan koşuyorlar, bir taraftan da el kol hareketleriyle onlardan yardım istiyorlardı sanki. Ahmet astsubay Mustafa’ ya
“ Durdur asker arabayı ! “
“ Başüstüne komutanım “
Aracın durmasıyla, kan ter içindeki iki kişi, yüzlerinde korku ifadesi ile araca yapıştılar. Ahmet, hemen aşağıya inerek yardım etmek için Halil’ e de işaret etti. Durdukları halde, yüzlerindeki korku ifadesi gitmemiş ve devamlı olarak arkalarına bakıyordu iki genç. O sırada, onların baktıkları tarafa bakan Ahmet, elindeki silahla uzaktan bakan bir kişiyi gördü. O da onları görmüş ve olduğu yerde bir müddet durmuş ve sonrasında tekrar geriye dönerek uzaklaşmaya başlamıştı.
Hemen araca bindirdi Ahmet astsubay onları. Yanlarına oturarak, sakinleşmelerini bekledi. Kızın yemenisi başından kaymış, kalçalarına kadar inen uzun ve gür saçları dağılmıştı. Üzerindeki giysi ise koşmanın etkisiyle terleyen vücuduna yapışmıştı. Genç adam ise, gözlerinde pişmanlık ile korku karışık bir ifadeyle Ahmet astsubay ve yanındakilere minnettarlık dolu bakışlar taşıyor gibiydi. Onun da genç kızdan farkı yoktu aslında. Kendilerine geldiklerine emin olduktan sonra, olayın iç yüzünü öğrenmek için Ahmet onlara dönerek ,
“ Gençler ! Nedir bu haliniz. Kimden kaçıyordunuz siz böyle. Anlatır mısınız ? “
Genç adam korkunun etkisiyle zorlukla konuşmaya başladı.
“Komutanım ! Benim adım Kerim! Bu da Zeliha, benim yavuklum. Sevdalım.Bir kez gittik, istedik. Başlık parası istediler. Onu da toparlayamadım. Çalışmak için İstanbul’ a gittim. Orada da çok azını biriktirdim. Anam , babam ahırdaki inekleri sattı. Tam parayı toparladık ve tekrar gittik. Bu sefer de daha fazla başlık parası veren birine söz kesmişler Zelişimi. Bunu öğrendiğimde çıldırdım. Ve güpegündüz tarlada elinden tuttuğum gibi kaçırmaya kalktım. Bunu fark eden abisi de peşimize silahını alarak düştü. Tam yakalanacaktık ki sizin arabanızı gördük. Tüm gücümüzü toplayarak sizin yanınıza geldik. Siz olmasaydınız biz şimdi yaşamıyorduk. Gerçi yine yaşatmazlar bizi ama ömrümüz biraz daha uzamış oldu sadece. Komutanım bize yardım et ne olur. Kulun, kölen olayım. Ben ölmekten korkmuyorum. Tek düşündüğüm Zeliha. “
“Tamam! Korkma artık. Bir çare düşüneceğiz. Dur sakin ol. Kaç yaşınızdasınız. “
“ Ben ondokuz. Zeliha da on sekiz yaşında. “
“İyi o zaman. İşimiz daha kolay olacak. “
“Asker ! Karakola dönüyoruz. “
“Başüstüne komutanım “
Dedikten sonra yoldan geriye dönerek, karakola doğru yola çıktılar. Yanında oturan Zeliha ile Kerim’in gözlerinde ümit ışıltıları filizlenmişti. Onları, çaktırmadan seyreden Halil’ in içini burkmuştu. Belki de bir gün, o da yaşayacaktı benzer sahneleri.
DEVAM EDECEK
Nermin KAÇAR BOLU