- 1294 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BOŞ BİR MEKTUP
Biraz önce elimde boş bir mektup vardı, okunmaya hazırlıksız bir yazı. Kimse okumasın diye daha yazmamıştım. Canıma tak etti feryatları,”yaz” dedi beni, çünkü yazmak hayattan öç almaktı bir nevi. Oysa hiç yazmadım ben ruhumda zorla sıkıştırılmış namlusu kendine dönük mersiyelerimi, içinden onca harf çalınmış alfabemle. Oysa boştu bu kâğıt biraz önce bütün çıplaklığıyla.
Biraz önce elimde boş bir mektup vardı, berraklığını hiç kaybetmemiş sesinin yadigârı. Yalnızlığın ritmini arıyordum bütün solo parçalarında, aşk bestelerinin. Belki de sadece seni dinlemek isteyişindendir, sağır kulaklarım, yine bu yüzdendir belki duyabildiğim en güzel şarkı, senin sesin. Acaba kalmış mıdır bana da yokluğunun acısını dindirecek kadar sessizlik musikisi?
Biraz önce elimde boş bir mektup vardı, tıpkı ismin, tıpkı yüzün gibi nur ve seni anlatamaya yetersiz olduğu için utanıyordu bütün sözcükler. Necm-i gisü-dâr boşluklarında bir ümit çığlıydın dudaklarımda. Her kelimeyi en iyi arkadaşımmış gibi seçiyordum ama nedense her seferinde hayal kırıklığı olarak geri dönüyordu çehreme. Hayal kırıklığına uğramamanın en kati yolu hiç hayal kurmamaktır demiştim zamanın birinde. Ve zamanla anladım ki daha kesini hiç sevmemek. Raydan çıkmış vagon misali sevgimi taşıyamadıkları için utanıyordu bütün sözcükler.
Biraz önce elimde boş bir mektup vardı kalemimin kırık ucundan önce üç beş damla gözyaşıyla hoş beş oldu biçare. Belki de sen de bu sahneye yabancı değilsin, gönül iklimlerinde kırkikindi yağmurlarına tutulmuş kirpikleri şemsiye görevi göremeyecek kadar aciz sırılsıklam sevdalara yangın ben gibi. Yeter artık dercesine tam teşekküllü seni anlatır gözyaşlarım ve bir bebeğin rutin apalayışları gibi pare pare damlarlar kâğıt üzerene. Ben ağladım ve sadece sen ağlattın, içimdeki yangınları söndürüp kaçayım diye. Sözlerin vardı umutsuzluk devranlarını sıvazlayıp mızraklara, arkamdan sapladığın. Sözlerin vardı binlerce kişilik orduyla üzerime gelen ve ”seviyorum” diyen dillerimi tarumar eden. Sözlerin vardı hayatımda görüp görebileceğim en dingin Azrail’i sunuyordu bendime ve benimde sözlerine karşılık bir yokluk reçetesi, bir sensizlik abidesi nalân gözyaşlarım.
Biraz önce elimde boş bir mektup vardı, gül kokulu bir papirüs belki de, alışılagelmişliğin dışında, kirli ellerim dokunduğu için siyah, düşüncülerimi aktaramayacağım kadar ak ve pak ve hiç kimseye derdimi anlatamayacak kadar davacı olduğum bu hayatta titrek ellerimin arasında süzülen sevgili. Bense tarihin tozlu raflarında kalmış engizisyon mahkemelerinin dili nasırlı arzuhalcisi. Kendi davamı yazıyorum ve şikâyetim kendime. Tanığı da benim sanığı da sana olan sevgimin. Yalnız yargıcı sen olduğu için anlamsız görünüyor bir aşkın bütün yanılgılarına inat, koyu sisleri arasında zindanlarım. Yargıcı sen olduğun için her koltuk sanki bir elektrikli sandalye ve her mekân bir giyotin gölgesi.
Biraz önce elimde boş bir mektup vardı, her şehre açılabilen sırlı bir kapı. Paris’te yıldırım kadar devasa bir kule, Berlin’de ise olmayan bir duvar kesiyor önümü. Venedik’te gondol savasında suyun ışığı yansıtmasına lanet okuyuşlarım. Filistin’de bir çocuğun gözyaşlarıyla tanışmasına tanık oluyorum naçar içinde. Endülüs küskün, Bosna kangren. Halepçe’de gülün solgunluğunda nefesler. İstanbul desen, hiç sorma… Bütün şehirler yaralı ve kendine yalnız yokluğunda. Sensizliğe yakınan her şehirle hemşeriyim.
Biraz önce elimde boş bir mektup vardı. Önce ruhuma sonra kâğıda yansıdı hayalin ve artık cennet bahçelerinin en uzak diyarlarına gönderilebilecek gül yaprağı pullarıyla güzide bir kartpostaldan farksızdı. Saçlarında hiçbir zaman kordale olamamış bu yorgun eller güzelliğinin üzerine yazacak hiçbir şey bulamamanın şaşkınlığıyla aniden duraksadı. Gözlerin dilrüba kuyumcularında inci-mercan boncukları dizerken, dudakların mücevher demeye kıyamayacağım kadar parlıyordu sineme. Saçların ki benim gibi aciz bir şairin mecazisi ile betimlenemeyecek kadar nazenin, her türlü teşbihe kapalı, uğrunda öylesine ölünesi, öylesine susulası, öylesine yanılası… Ve birde sevgin vardı benden esirgediğin, sevda dairesinde bir iksirdi bu yaralı yüreğime.
Biraz önce elimde boş bir mektup vardı, şimdi yerinde boş bakışlar…
YORUMLAR
elimde şimdi boş bir kağıt var... sana mektup yazmalıyım. için de sadece umut olan,sadece huzur olan...ama biliyorum ne sen kabul edersin boş umutları ne de seni huzurlu eder boş lutuflar...elimde şimdi boş bir kağıt var. seni sana anlatsam dünyalar kadar... elimde şimdi boş bir kağıt var seni sana anlatacak kelimelerim tarumar... meğer bilmiyormuşum bildiğimi sandığım kelimeleri. ve bir türlü kuramıyorm sana dair cümleleri...elimde şimdi boş bir kağıt var ALLAH aşkına içini sen doldur benim gücüm tükendi...
yüreğine emeğine sağlık...farklı bir yolculuğa çıktım...
Biraz önce elimde boş bir mektup vardı, her şehre açılabilen sırlı bir kapı. Paris’te yıldırım kadar devasa bir kule, Berlin’de ise olmayan bir duvar kesiyor önümü. Venedik’te gondol savasında suyun ışığı yansıtmasına lanet okuyuşlarım. Filistin’de bir çocuğun gözyaşlarıyla tanışmasına tanık oluyorum naçar içinde. Endülüs küskün, Bosna kangren. Halepçe’de gülün solgunluğunda nefesler. İstanbul desen, hiç sorma… Bütün şehirler yaralı ve kendine yalnız yokluğunda. Sensizliğe yakınan her şehirle hemşeriyim.
Biraz önce elimde boş bir mektup vardı. Önce ruhuma sonra kâğıda yansıdı hayalin ve artık cennet bahçelerinin en uzak diyarlarına gönderilebilecek gül yaprağı pullarıyla güzide bir kartpostaldan farksızdı. Saçlarında hiçbir zaman kordale olamamış bu yorgun eller güzelliğinin üzerine yazacak hiçbir şey bulamamanın şaşkınlığıyla aniden duraksadı. Gözlerin dilrüba kuyumcularında inci-mercan boncukları dizerken, dudakların mücevher demeye kıyamayacağım kadar parlıyordu sineme. Saçların ki benim gibi aciz bir şairin mecazisi ile betimlenemeyecek kadar nazenin, her türlü teşbihe kapalı, uğrunda öylesine ölünesi, öylesine susulası, öylesine yanılası… Ve birde sevgin vardı benden esirgediğin, sevda dairesinde bir iksirdi bu yaralı yüreğime.
Biraz önce elimde boş bir mektup vardı, şimdi yerinde boş bakışlar…
edebiydi
güzel bir mektuptu.
saygılar.